Seçim bitti artık ülkenin gerçek gündemine dönme vakti geldi. Çünkü 2-3 aylık seçim kampanyası döneminde gerek oy kaygısı gerekse de değişik mülâhazalarla birçok meselenin üzerine gidilemedi.
Özellikle dünyayı kasıp kavuran ekonomik krizle ilgili olarak seçmene hoş görünmeye dönük paketler açıldı. Ancak bu paketlerin krizi bertaraf etmeyeceği de ortada. Zira, Türkiye’nin 2008’in son çeyreği itibariyle yapılan uluslar arası kıyaslamada, ekonomide küçülmenin en fazla olduğu ikinci ülke olduk. Bu yılın ilk çeyreğinde belki de ilk sıraya yükseliriz.
Türkiye’nin büyük bir ekonomik daralmayla karşı karşıya olduğu ortada. Bu daralma zaten çok yüksek olan işsizlik oranını daha yükseltecek.
BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun, G20 zirvesinden önce İngiliz Guardian gazetesine yaptığı açıklamada, ekonomik kriz için tedbirler alınmaması durumunda dünya genelinde “sosyal kargaşa” çıkabileceği uyarısını yaparken, “Daha kötüsü olmasından korkuyorum. Bazı devletlerin sonu olabilir” ikazını da yapıyor.
Bu durum, global dünyada elbette Türkiye için de geçerlidir. Kriz tellâllığı yapmamak lâzım, ancak bazı gerçeklerin de görülmesi gerek. Bu durumda hükümetin işveren ve işçi kesimleriyle acilen toplantı yapıp, uygulanacak tedbirleri bir an önce alması gerekiyor.
* * *
Bir diğer konu da sivil anayasa… Başbakan Erdoğan hızlı trenin seferlere başlaması dolayısıyla Eskişehir’e giderken yaptığı açıklamalarda seçimlerin hemen ardından 4-5 konuda anayasada bir değişiklik yapılabileceğini söylemişti. Temmuz 2007’de “Tamamen sivil bir anayasa yapacağız” diye yola çıkılarak, taslaklar hazırlayan hükümetin şimdi 4-5 değişiklikle bunu geçiştirmeye çalışmasını kimseler kabul edemiyor.
Başbakan bunu söylerken, değişikliklerin Anayasa Mahkemesinde iptal edilebileceği endişesini de taşıyor. Anayasa Mahkemesinin yapısının değişmesini istediklerini bu konudaki talep üzerinde çalıştıklarını dile getiriyordu.
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ise seçimlerden önce yaptığı açıklamada Türkiye’nin mevcut anayasa ile AB üyesi olamayacağını söylemiş, AB yetkilileri de bunu desteklemişlerdi. AB’li yetkililer şimdi de hükümetin reformlara devam etmesi gerektiği üzerinde dururken, demokratikleşmenin en önemli adımının da sivil bir anayasa olduğunu vurguluyorlar. Yani, demokratikleşme ve özgürlükler konusundaki beklentiler AB süreci de dikkate alınarak yeni bir anayasanın yürürlüğe konulmasıyla karşılanmalı.
Türkiye’nin sivil ve demokratik bir anayasayı 2009 yılı içinde yürürlüğe koyması gerekiyor. Halk, bu anayasa ile daha fazla yönetilmek istemiyor.
Başbakan Erdoğan, seçim sonuçlarını değerlendirdiği partisinin yetkili kurullarında, reformlara devam edileceğini söylüyor. O zaman, öncelikli reform; demokratik, özgürlükçü, sivil, insanı ön plâna çıkaran bir anayasa yapmaktan geçiyor. Zaten anayasanın birkaç maddesini değiştirerek “sivil” yapmak da mümkün görünmüyor.
Şu da unutulmamalıdır: Yeni anayasanın geniş bir uzlaşmayla yapılması gerekiyor. Bundan önce hem iktidar partisi, hem muhalefet partileri, hem de sivil toplum örgütleri tarafından hazırlanmış taslak metinler var. Bunu dikkate alarak, Meclis’te grubu bulunan bütün partiler, Meclis dışındaki partiler, sivil toplum örgütlerinin de görüşleri alınarak kısa zamanda değişikliğin yapılması gerekiyor.
Zira, ihtilâl anayasası artık Türkiye’ye dar geliyor. Türkiye’nin bu konuda da kaybedecek zamanı kalmadı.
04.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|