Seçim sonrası yeni Amerikan Başkanı’nın ziyareti hayhuyunda, Türkiye’nin gerçek gündemi yine günübirlik polemiklerin ortasında kaybolmakta…
Obama’yı uğurladıktan sonra önce Antakya’ya, peşinden Antalya’ya giden Başbakan’ın, “Ne yani bir Başbakan seçimi kaybettiği bir şehre gidemez mi?” türü açıklamalarla bu tür medyatik ve gündem saptırıcı tartışmaların üstüne atlaması, enteresan.
Belli ki Başbakan, partisinin sekiz puan düştüğü seçimin analizine yanaşmadığı gibi “Obama’nın telkinleri”yle Türkiye’nin önüne konulan konulardan kaçıyor. Başbakan’ın seçim gecesi ve G-20 zirvesine giderken her fırsatta kabinde bazı bakanların değişeceğini, parti ve Meclis grubu yönetiminde değişiklikler yapılacağını dile getirmesinin maksadı da bu. Oysa Ankara’nın önünde devâsa iç ve dış problemler var. Türkiye’nin yanı başında Azerbaycan’la birlikte Bakü–Tiflis- Ceyhan petrol boru hattının ana istasyonlarından birinin bulunduğu Gürcistan’da istikrarsızlık had safhada. Soros fonlarıyla yapılan “Gül devrimi”yle başa getirilen Amerikan yanlısı Saakaşvili diktatörlüğü sarsılıyor. Altı yıl önce “değişim ve özgürlükler”in öncüsü gösterilen Saakaşvili’yi başa getiren yüzbinler, “İstifa et!” sloganlarıyla Tiflis’i sarsıyor.
Ancak Ankara’dan hiçbir tepki yok; siyasî iktidar çok önem verdiği “Nabucco projesi”nin bu önemli ayağını oluşturan bu komşu ülkede olup bitenlere karşı sessiz…
AFGANİSTAN’DA
“İŞGAL ORTAĞI” PROJESİ…
Keza NATO’da özellikle Başbakan Erdoğan’ın Danimarka Başbakanı Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliğine seçilmesine “itirazı”yla patlak veren “karikakatür krizi”nin perde arkasında Obama’nın Gül’e, “Türkiye’nin ağırlığı anlaşılmıştır ve tüm kaygılarınızın giderileceği ve taleplerinizin yerine getirileceğini ben taahhüd ediyorum” teminatıyla Ankara “taleplerin yerine getirilmesini” bekliyor…
Ancak Erdoğan’ın NATO Genel Sekreterliğine “râzı” edildiği Rasmussen ne “özür” diledi ve ne de yıllardır PKK terör örgütünün propagandasını yapan yayın organı Roj tv kapatıldı. Başbakan ve hükümet bu hususta da suskun…
Bu arada Obama’nın Ankara’da Türkiye’nin Afganistan’da bulunan 750 kişilik birliğine ilâveten ek askerî birlik göndermesinin de temel talepleri arasında bulunduğu yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Genelkurmay Başkanı’nın daha önce “asker gönderilmeyecek” ve “muharip asker olmayacak” ifâdelerine rağmen, Obama’nın NATO şemsiyesi altında Ankara’dan Kabil’in dışında operasyonlara katılmak ve Taliban’la çarpışmak üzere muharip asker istediği ve hükümetin buna teşne olduğu anlaşılıyor. Dışişleri Bakanı Babacan’ın, “Afganistan’da Türk askerinin sayısı arttırılması”ndan bahsetmesi, AKP’li Meclis Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Mercan’ın, “Afganistan’da Türk askeri çok seviliyor; diğer ülkelerin askerleri de omuzlarına Mehmetçiğin amblemini takmak istiyor” diye zemin hazırlaması, siyasî iktidarın kamuoyunu hazırlama çabası içinde olduğunu ele veriyor. Dolaylı politik ve diplomatik lâflarla Mehmetçiği en belâlı bölgeye çekme ve ateşin ortasın atma amacını açığa çıkarıyor.
Rasmussen’in verdiği vaadlerden bir tek NATO Genel Sekreterliği Yardımcılığının “Afganistan misyonu” sorumluluğuna bir Türk’ün atanmasına odaklanması; ve bu göreve Afganistan’da NATO temsilciliğini yapmış Hikmet Çetin’in düşünülmesi de aynı anlama geliyor.
GÜNDEMİN ÜSTÜ ÖRTÜLÜYOR…
Kısacası Türkiye’yi resmen ABD’nin NATO perdesinde bölgedeki çıkarlarının “jandarması” durumuna düşürecek ve Irak’tan sonra Müslüman ülke Afganistan’da “işgal ortağı” yapacak bu proje de, ne yazık ki adım adım devreye sokuluyor. Obama’nın Türkiye ziyaretinin hemen ardından Türk- Amerikan Konseyi’nin (ATC) Başkanı James Holmes’in, “Obama’nın kuvvetli ve açık tercihinin Afganistan’da 800-1000 kadar yeni Türk muharip asker olduğunu; paylaşılan risk ve sorumluluklar da dikkate alındığında ABD’nin bu talebinin oldukça mantıklı bulduğunu” söylemesi, bu projeyi bâriz bir biçimde açığa çıkarıyor. (Hürriyet, 13.4.2209)
Kulislerde, Obama’nın “Afganistan’da Türk askerine ihtiyacımız var” isteğine mukabil Cumhurbaşkanı Gül’ün, “Muharip asker dahil katkımızı değerlendiriyoruz” dediği; “Amerika’nın Afganistan dahil her yerde başarılı olmasını istiyoruz; Irak ve Afganistan için yüksek katkımızı elinizde bilin” taahhüdünde bulunduğu ve “Afganistan için özel ortaklık”ta anlaştığı konuşuluyor.
Ama Ankara’da bütün bu emr-i vakilere karşı suskunluğu sürüyor. Ne Cumhurbaşkanlığından, ne Başbakan’dan, ne Dışişlerinden bu konuda da hiçbir açıklayıcı açıklama gelmiyor…
14.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|