Apar topar Obama’nın gelişi gündemine giren Türkiye, seçimin değerlendirmesini doğru dürüst yapmadığı gibi magazine dalan medyada Ankara’ya verilen “mesajlar” analiz edilmedi. Oysa gözden kaçırılanlar, medyanın diline doladığı magazinden çok daha önemliydi.
Evvela son derece beceriksizlikle yönetilen ve verilen vaadlerin hiçbiri yerine getirilmeden menhus karikatürleri “fikir özgürlüğü” saymasından geri adım atmayan Rasmussen’in “Obama’nın güvencesi”yle NATO’nun başına getirilmesi skandalı gürültüye getirildi. Bunun Obama’nın İslâm dünyasına verdiği “barış mesajları”yla uyuşmayıp nakzettiği gerçeği geçişti- rildi.
Amerikan Başkanı’nın, “yerli” medyanın İngilizce “Hoş Geldiniz Sayın Başkan!” manşetleriyle parlatılan albenisi altında Türkiye’nin Müslüman komşusu İran’la barış ve işbirliğinin; “nükleer enerji üretimini bırakması” şartına bağlanması yanlışlığının üzerinde durulmadı.
Keza Obama TBMM’de bütün dünyanın gözü önünde Amerika’nın karanlık geçmişi ile Türkiye tarihini mukayese edip bir tuttu. Ermeni meselesinde Türkiye’nin “geçmişiyle yüzleşmesi” telkininde bulundu. Halbuki bu bir fasit kıyastı; zira Amerika’nın zulüm ve iç savaşlarla muallel geçmişine karşılık Türkiye’nin böyle bir mazisi yoktu…
Obama’nın Türkiye’de bunları konuşurken doğum yeri Hawai’de “Ermeni sokırımı”nın tanınması, kaderin bir cilvesi idi. Ancak asıl garip olan Azerbaycan’ı küstürmek pahasına Obama’nın Cumhurbaşkanlığı’ndan Meclis Başkanlığına kadar bir bir seslendirdiği bu sapmalara ve yanlış yönlendirmelere Ankara’dan en ufak bir “düzeltme” ve “itiraz” gelmemesiydi. Aynen “güvencesini” verdiği Rasmussen gibi ne dediyse kabul edilmesiydi.
Obama, göz göre göre tarihi, hâdiseleri diasporanın çarpıttığı haliyle yanlış aktardı. Ermenistan’a sınır kapılarının açılmasından bahsederken BM’nin dört kararla kınayıp çekilmesini ilân ettiği Ermeni işgali altında bulunan Yukarı Karabağ’dan tek kelime etmedi. Bir milyon kaçkına, yüzbinlerce mâsumun katledilmesine değinmedi. Bu husus da etraflıca tartışılmadı...
Yine Irak’tan söz ederken yıllardır baskı altında demografik yapısı değiştirilen ve sistemli bir katliâm ve zulme mâruz kalan Türkmenleri ve Kerkük’ü hiç ağzına almadı… Daha görevi devralmadan Afganistan’ı ve Pakistan’ı hedef seçen Obama’nın açıkça telâffuz etmezse de bu konudaki “işbirliği”nden kastının “ek asker talebi” olduğu ortada idi. Obama bunu çok usturuplu cümlelerle anlattı.
Peşinden Dışişleri Bakanı ve AKP’li Meclis Dışişleri Komisyonu Başkanı’nın durup dururken “Mehmetçik Afganistan’da çok seviliyor; başka ülkelerin askerleri Türk askerinin amblemiyle dolaşmak istiyor” diye zemin hazırlamaları ve “NATO şemsiyesi altında emrine girecek askerlerimizin muharip olmayıp operasyonlarda görev almayacağı” açıklamaları sözleri dikkat çekiciydi.
Ayrıca insan haklarında ilerlemeyi tavsiye ederken bin yıldır bu vatanda birlik ve bütünlük içinde yaşayan aynı inanca ve aynı tarihe sahip olan bu ülkenin aslî unsuru olan Kürtleri “azınlık” durumuna düşürmesi de vâhimdi. Bu da nazarlardan kaçırıldı.
Gözden kaçanlar ya da kaçırılanlar sâdece bunlar değildi… Obama’nın gezisinin son günündeki son programında söyledikleri ise tipik bir Amerikan politikası kurnazlığının tekrarı idi. Yirmi üniversiteden yüz öğrencinin seçildiği Tophane-i Âmire’deki konuşmasına “Ezâna kadar vaktimiz var” deyip hoşumuza gidecek sevimli lâflarla başlaması, belli ki tesâdüfî değil, bir çalışmanın ürünü idi.
Toplantının sonunda bir öğrencinin, “Amerika, Kuzey Irak’ta Kürt devleti kurulmasına müsaade edecek mi?” sorusuna zâhiren “alâkasız” bir biçimde dilinin altındaki baklayı kaçırıp; “NATO’da müttefikiz ve biz Türkiye’nin bölünüp parçalanmasını engelleyeceğiz” cevabı da tahlil edilmeden satır aralarında geçiştirildi.
Obama’nın Türkiye’den sona Irak’a gitmesinin “mesajı” vardı. Irak’ın “Viktorya (zafer)” adı verilen Bağdat’taki Amerikan askerî hava meydanına inip diğer Amerikan başkanları gibi “Amerikan askerlerinin kahramanlığını” övdüğü günde ülkede 39 ölü ve yüzlerce yaralıyla sonuçlanan bombalama olayı, “Irak’a barış ve istikrar” söylemleri ve gündemin hayhuyu arasında kayboldu.
Türkiye’nin önüne koyduğu lâkin Meclis’teki konuşmasında hiç değinmediği emr-i vakilerin başında yüzbinlerce Amerikan askerinin ağır silâh ve araçlarıyla Türkiye üzerinden Irak’tan çekilmesi ve Kuzey Irak’ın Türkiye’nin himâyesine verilmesi projesi gibi emr-i vakiler elbirliğiyle unutturuldu…
11.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|