Tüketim üzerine kurulan Avrupa ekonomisi, artık küresel krizin de etkisiyle iktisada yöneldi. Daha önce zaten geri dönüşümü sağlamıştı.
Meselâ, her apartmanın kapısında, üç çöp bidonu bulunur: Birisine yiyecek atıkları, birisine kâğıt, diğerine ise cam ve benzeri çöpler bırakılıyor.
Rüdesheım’de bir kahve içelim dedik. Girdik, baktık ki, küçük çaplı da olsa, bir iş merkezi. Eskiden burası büyük bir marketmiş. Bir kişi, 4-5 bin euro kira veriyormuş. Altından kalkamıyormuş. Şimdi bu marketi iş merkezine çevirmişler. Pastane-kafeterya, postane, küçük sigorta bürosu vs. Böylece masraflar paylaşılmış ve maliyetler düşürülmüş. Diğer taraftan Almanya’da büyük postaneler de böyle iş merkezlerine dönüştürülmüş ve postaneler küçük çaplı olarak belli şehir merkezlerine yerleştirilmiş. Böylece, büyük binaların eleman, elektrik, ısıtma, kira gibi maliyetleri fevkalâde düşürülmüş.
Domeina: Üretıme
Kazandirma Sosyal Tesıslerı
Mainz-Kostheım’de bulunan Domeına’yı (Devlet Sosyal Tesisler) zaman zaman işsiz kalan ve buraya devam eden kardeşlerimiz özellikle gezdirmek istediler. Gerçekten de görülmeye değer bir üretim merkezi.
Alman demek, çalışmak demektir. Burada her türlü meslek veriliyor ve uzun süre işsiz kalanlar işe hazırlanıyor.
İnşaatından marangozuna, fırınından kasabına, sebze-meyve yetiştiriciliğinden çiçekçiliğe, hayvancılığa (kesim, sağım ve kümes hayvanları) kadar aklınıza gelen ne kadar meslek varsa…
Sistem şöyle işliyor: Uzun müddet işsiz kalanlar (hasta veya hapisten çıkanlar) burada istihdam ediliyor ve tekrar topluma, iş hayatına kazandırılıyor. Yani, üretime katkıda bulunması sağlanıyor.
Yalnız idareci ve ustabaşılar sabit, diğerleri geçicidir. Çalışanlar sözleşmeli olarak geliyor. Bu işsizler bir taraftan mesleklerine ısınırken, bir taraftan da kendilerine iş aranıp, temin ediliyor.
Diğer işçiler gibi sıkı bir çalışma sergilemiyorlar. Günde iki üç saat çalışıyorlar. Ayrıca stajyerler de buralara gönderiliyor.
Bu arada, etinden yumurtasına, sebzesinden bal üretimine kadar her şey burada biyo, yani organik. Burada yetiştirilen ürünler, dışarıdakilerin üç-dört katı pahalı. Meselâ, dışarıda elmanın kilosu 2 ise, burada yetişen 5 euro... Burada her şey devletin, yalnızca atlardan bazıları zenginlerin. Atlara bakmaları için buraya bırakır, tatillerde gelip biner, gezdirirler, küçük çaplı bakımını yaparlar, vs.
Büyük baş hayvanların bakım ve temizliği enteresandır. Dikkatimizi çeken iki-üç hususu da sunalım:
* Su kapları dökülecek, sürüklenecek şekilde değildir. Kap doldurulur. Ağzında da top vardır. Hayvan, burnuyla topu iter ve suyunu içer; içimi bittikten sonra, ağzını çeker ve kap kapanır.
* Büyük ahırlarda iki-üç temizlenme ve kaşınma âleti vardır. Bizim benzin istasyonlarındaki araba yıkamalarına benzeyen kocaman fırçalar... Hayvan gelir, fırçaya dokunur, fırça dönmeye başlar ve sırtı dahil olmak üzere yan taraflarını uzun uzun fırçalar, temizler…
* Bir de hayvanların girdiği demir kafesler vardır. Hayvanların boyu ve büyüklüğüne göre ayarlanır. Hayvanı oraya alırlar. Ve yükselterek tırnaklarını keserler.
* Park kenarlarında ağaçlara koli bantları gibi kuş yemi asılmış. Kuşlar bunun ortasına konup, kenarlarındaki yemleri yerler.
Oralarda hayvanların bakımı bile güzeldir!
Osmanlı medeniyeti de, camilerin duvarlarına kuş sarayları ve kabristanlarda su içme kapları ayarlamıştı. Kedi, hatta dağdaki aç kurtları beslemek için vakıflar kurmuşlardı!
11.04.2009
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|