Bediüzzaman Hazretleri, Hücumât-ı Sitte Risâlesinde Kur’ân’ın talebe ve hizmetkârlarını, şeytanın desiselerine aldanmamak için uyarır, ikaz eder. Dünkü yazımızda bu konu üzerinde durmuştuk.
Günümüz; fikir kargaşası, siyasî-içtimâî istikrarsızlık, her tarafı kasıp kavuran deccalizm ve onun etkisindeki “ifsat, zındıka, dinsizlik” komitelerinin anaforunda bocalıyor. İslâm âlemi de bunların etkisinde kalarak çalkalanıyor.
Türkiye, jeo-politik, coğrafî, ticarî, kültürel ve tarihî açıdan çok stratejik bir mevkide. Bu özellikleri dolayısıyla buradaki siyasî olayları yalnızca iç değil, dış konjonktürler de etkiler. Özellikle her seçim, her darbe, her hassas dönem sonrası veya siyasî değişiklik zamanlarında sarsıntılar, inhiraflar veya dozunu aşmış tartışmalar maydana gelir. Bu şartlarda Risâle-i Nur okumadan, özümsemeden, özellikle lâhikaları hazmedip benimsemeden istikametli bir hizmet, istikrarlı bir içtimâî, siyasî strateji takip etmek mümkün mü? Ve lâhikaları okumadan Risâle-i Nur’un meslek ve meşrebini anlamak mümkün mü?
Halbuki, “İçtimâî dersler de veren Risâle-i Nur”, gerçekten de muhteşem siyasî ve içtimâî ölçüler, prensipler vaz etmiştir. Dünyada cereyan eden ana siyasî meselelere teşhis koyabilmek için Risâle-i Nur’un bu ölçülerinin kavranılması gerekir.
Şu halde, yalnızca seçim zamanlarında değil, her zaman lâhikalar okunmalı, ders yapılmalı, onun içtimâî ve siyasî prensipleri özümsemeli. Ki, lâhikalar zaten Risâ- le-i Nur’un temel kitabı Mektûbât’ın 27. Mektub’udur.
Aslında Risâle-i Nur eserleri birbirine tercih edilmezler. Bediüzzaman “Ben hangisini okursam ‘En birinci budur’ derdim. Ötekine bakardım, ‘Bu birincidir.’ Daha öbürüsüne baktıkça hayret ederek kat’î kanaatim geldi ki, Risâletü’n-Nur’un kitapları birbirine tercih edilmez. Herbirinin kendi makamında riyaseti var. Ve bu zamanı tenvir eden bir mû'cize-i mâneviye-i Kur’âniyedir. Evet, bu asrın ehemmiyetli ve manevî ve ilmî bir mürşidi olan Risâletü’n-Nur…”1 der. Dolayısıyla işte bu mektuplar da okunmalı ki, meselelere ferâsetle yaklaşılsın.
Bunun için Bediüzzaman ehl-i imanı ve bilhassa tabelerini de ikaz eder: “Sizler, ara sıra, İhlâs ve İktisat Lem’alarını ve bazan Hücumat-ı Sitte risâlesini mâbeyninizde beraber okumalısınız. Sizin şimdiye kadar fevkalâde sebat ve metanet ve tesanüt ve ittifakınız, bu memlekete medâr-ı iftihar olacak ve istikbalini kurtaracak derecededir. Dikkat ediniz, bu yeni fırtına sizin tesanüdünüzü bozmasın.”2
Lâhikaların sık sık okunması gerektiğinin bir diğer gerekçesi de şu olabilir:
“İslâmiyetin yüzde doksan dokuzunun iman, ibadet ve ahlâk olduğu; yüzde biri siyasete baktığı” ve “siyasîlerden fazla bir şey beklememek gerektiği” tam olarak anlaşılsın ve siyasetçilerin propagandalarına kapınılmasın.
Ve keza, sık sık okunmalı ki, “dessas ehl-i dünyanın hafiyeleri” (casusları/ajanları) veya “ehl-i dalâletin propagandacıları veya şeytanın şakirtleri”3, desiseleriyle, Kur’ân’ın talebelerini ve hizmetkârlarını hizmet-i Kur’âniyeden alıkoymasın ve haberleri olmadan bir kısmına fazla iş bulmasın. Tâ ki hizmet-i Kur’âniyeye vakit bulsun. Ve bir kısmına da dünyanın cazibedar şeylerini gösterdiklerinden, hevesleri uyanıp hizmete karşı bir gaflet gelmesin!4
Dipnotlar:
1- Kastamonu Lâhikası, s. 11., 2- Kastamonu Lâhikası, s. 172., 3- Mektubat, s. 401., 4- Mektubat, s. 414.
31.03.2009
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|