Ergenekon’da ikinci iddiamamenin açıklanması, BBP lideri Yazıcıoğlu ile arkadaşlarının esrarengiz bir helikopter kazasında vefatı, birkaç gün sonra yapılan yerel seçimler, NATO zirvesindeki Rasmussen krizi ve onun perdelemesiyle Fransa’nın sessiz sedasız ittifakın askerî kanadına geri dönüşü, Obama’nın, yankıları hâlâ devam eden Türkiye ziyareti gibi birbirini izleyen ve biri diğerini gölgede bırakan yoğun gündemleri geride bıraktık.
Bir kez daha kendi gerçeklerimize döndük.
Yine gündemi başka taraflara kaydırıp meşgul edecek olağanüstü gelişmeler yaşanmadığı takdirde, artık bu gerçeklere yoğunlaşabileceğiz.
İşte reel gündemimizden bazı başlıklar:
* Yerel seçimleri yapalı iki haftaya yakın bir süre geçti, ama bazı yerlerde itirazlar hâlâ sonuca bağlanmadığı, hattâ Adana’da benzeri görülmemiş bir şekilde konu savcılığa intikal ettiği için sonuçlar resmen açıklanabilmiş değil. Bir başka tuhaflık, Ankara’da bir ilçe sandık kurulu başkanının, seçime katılan bir muhtar adayından rüşvet aldığı iddiasıyla gözaltına alınması.
Ne dersiniz; seçim öncesi çıkarılan kimlik numarası eziyeti ve sandık kurullarına getirilen başörtüsü yasağı mağdurlarının âhı mı tuttu?
* Giderek derinleşen ve hâlâ dip noktayı görmediği belirtilen krizin vurduğu ekonomideki olumsuz göstergeler, alarm zillerini çaldıracak düzeylerde seyrediyor. Sanayi üretimindeki Şubat ayı rakamlarının dörtte bire yakın bir gerilemeyi haber vermesi, küçülme sürecinin endişe verici boyutlarda devam ettiğini göstermekte.
Üretim ve istihdamdaki azalmaya paralel olarak işsizlikteki artış, toplumsal huzursuzluk ve tedirginliği çok daha ileri noktalara taşıyabilir.
Anlaşılan o ki, son günlerde piyasalarda, G-8 zirvesinde zenginler kulübünün IMF’ye 1.1 trilyon dolar aktarma kararı, hükümetin IMF ile anlaşma sinyalleri vermesi ve seçim öncesi açıklanan, bazı sektörlerde kısmî vergi indirimlerine dayalı tedbir paketleri ile açıklanan “iyileşme” sinyalleri, kalıcı bir iyileşmeden ziyade yine konjonktürel dalgalanmaların bir neticesiymiş.
Buna karşılık temel göstergeler, krizin daha derin boyutlar kazanarak sürdüğüne işaret ediyor: Sanayi üretimi, kapasite kullanımı ve ihracattaki düşüş ve işsizlik oranlarındaki artış gibi.
On milyonlarca kişiyi kapsayan dar ve sabit gelirlilerin, ücretlilerin, emeklilerin, esnafın, işçilerin, köylülerin durumları ise zaten belli. O cenahta herhangi bir iyileşme ve ferahlama yok, kötüye gidiş ise katmerlenerek devam ediyor.
İşin ilginç tarafı, üretimde, ticarette, alış verişte yaşanan küçülme ve durgunluğa rağmen tüketici enflasyonunun düşmemekte direnmesi.
Ve yine bir başka çarpıklık, mevduat faizlerindeki düşüşten istifadeyle topladıkları paraları kat kat arttıran bankaların, verdikleri krediler için iki kat fazla faiz uygulayarak, kriz ortamında bile yüzde 50’yi aşan fâhiş kârlar elde etmeleri.
Krizin teğet geçeceği, en az bizim etkileneceğimiz iddiasını sürdüren hükümetin bunun için gösterdiği başlıca dayanaklardan biri, artık bankaların sağlıklı ve sağlam bir yapıya kavuşturulduğu. Ama reel sektörün sorunlarına kayıtsız ve duyarsız kalıp, tersine oradaki sıkıntıları istismar ederek faiz vurgunuyla semirmeye devam eden bir bankacılık ne ölçüde sağlıklı olabilir?
* Ergenekon’da ise dikkatleri çeken son gelişme, GATA’ya sevk edilen Levent Ersöz’ün sağlık durumuna ilişkin çelişkili haberler. Önce “et yiyen bakteri”nin pençesine düşüp hayatî tehlikeyle yoğun bakıma alındığı belirtilen Ersöz için “depresyon” gerekçesiyle yine tahliye talebinde bulunuldu, sonra ozon tedavisiyle düzelmeye başladığı açıklandı. Son durum bilinmiyor.
* Esrarengiz Yazıcıoğlu kazasının pilot hatasına bağlanarak kapatılıp kapatılmayacağı ve söz verilen anayasa değişikliklerinin gündeme gelip gelmeyeceği ve gelirse olumlu sonuca ulaşıp ulaşmayacağı da önümüzdeki günlerin konuları.
10.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|