Kâinat hak ve hakikatle yoğrulmuş… Âlemin yaratılışından maksat haktır, hakikattir, hayırdır, kemaldir, güzelliktir. Galebe de onun hakkıdır. Şer, çirkinlik ve batıl, bu düzenin yıkımı ve tahribiyle ortaya çıkar. Adları sanları yoktur. Sönüktürler, siliktirler.
Ne maksattırlar, ne gâliptirler; savlet etseler, galebe çalsalar da geçicidirler.
Yaratılışı gereği daima iyiye, mükemmele doğru giden insanoğlu, her ne kadar bâtıla sarılsa da hak ve hakikati er geç bulacak, ona bütün gönlüyle sahip çıkacaktır.
Mükerrem ve muhterem olan insanoğlu fıtraten hakkı aramaktadır. Bazan bâtıl eline geçmekte, hak zannedip boynunda saklamaktadır. Hakikati kazarken iradesi dışında dalâlet başına düşmekte, hakikat zannedip başına geçirmektedir.1
Ama insan gibi saygıdeğer bir yaratığın sonsuza dek batılda kalması mümkün değildir. Aradığı hakkı sonunda bulacaktır. Çünkü kim arayışında samimî ise aradığını mutlaka bulur.
Kâinattaki hak ve hakikat namına ne varsa hepsi de Cenâb-ı Hakk’ın Hak ismine dayanır. Hak, Allah söz konusu olduğunda varlığı sabit olan, hiçbir şekilde değişmeyen, inkârı mümkün olmayan; ibadete lâyık; mutlak adalet sahibi ve her hakkın sahibi anlamına gelir.
İnsan, gerek yaratılışı; gerek özellikleri, kàbiliyetleri ve gerekse üstlendiği vazifeler itibariyle Hak ismine güzel bir ayna olabilecek kapasitededir. Cenâb-ı Hak, Hak ismiyle insanı en güzel organ, duygu ve kàbiliyetlerle donatmış, ona lâyık olduğu her şeyi vermiş, onu en önemli vazifelerde istihdam etmektedir. Dünyayı onun kàbiliyetlerinin önüne bir sofra halinde açtığı gibi, onun sonsuza uzanan arzularını da ebedî bir saadeti ihsan ederek karşılayacaktır.
Kâinat da Hak isminin güzel bir mazharıdır. Cenâb-ı Hak, bahar geldiğinde bir milyon bitki ve bir o kadar da hayvan türünü, iç içe oldukları halde herbirine ayrı ayrı elbiseler giydirmekte, ayrı ayrı rızıklar vermektedir. Hayat tarzlarını ayrı ayrı, talimât ve terhisatlarını ayrı ayrı yapmıştır. Hiçbiri kendi başlarına ihtiyaçlarını karşılayabilecek, arzularını temin edebilecek güçte olmadıkları halde, Hak ismiyle hiçbirini unutmadan, şaşırmadan, karıştırmadan karşılamaktadır.
Görülüyor ki küçük bir kâinat olan insan da ve büyük bir insan olan kâinat da Hak ismiyle ayakta durmaktadır. Her şeyi yerli yerine oturtan, her şeye hak ettiğini veren Hak ismi, mazhar olma ve tecellî etme noktasında mükemmel birer ayna olan insanların da hakka dayanmalarını ve hakikati haykırmalarını istemektedir. Hakkı, hakikati, doğruyu, gerçeği başlar üstünde tutan, omuzlardan düşürmeyen insanlar Hak isminin mükemmel birer aynasıdırlar.
Dipnot:
1- Mektûbât, s. 455; Hutbe-i Şâmiye, s. 121; Sözler, s. 645.
10.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|