Kur’ân bütün insanlığa gönderilmiştir ve bütün asırların kitabıdır. Maddî ve mânevî her derdin reçetesini içinde bulundurur.
Asırlardır insanlığı maddeten ve mânen problemlerden kurtaran, onlara mutluluk ve huzur yollarını gösteren Kur’ân’ın asrımızın hastalıklarına tedavî sunmaması da mümkün değildir.
Dünyanın içinde kıvrandığı, dev gibi kuruluşların battığı günümüzde en büyük sıkıntılardan biri mâlî kriz olmuştur. Sebebi de yine insanlığın bizzat kendisidir. İnsanlar kendi kendilerine bu felâketi hazırlamışlardır. Nitekim Kur’ân bu gerçeği “İnsanların kendi elleriyle işledikleri kötülükler yüzünden karada ve denizde fesat meydana çıkmıştır”1 diye anlatır. Bütün bu kötülükler insanların kendi elleriyle işledikleri yüzündendir.2 Hataları sebebiyle musibetlere uğrayabilirler insanlar.3
İşte yaşanan ve dünyayı sarsan bu mâlî krizin temelinde dünya misafirhanesinin sahibinin koyduğu kanunlara uymama yatar ve insanlar bu felâketi kendi elleriyle hazırlarlar. Bu da yeryüzünde hâkim olan yardımlaşma kanununu hiçe saymak, durumu iyi olanların fakirlerin elinden tutup duâlarını alacakları yerde “Ben tok olayım da başkası açlıktan ölürse ölsün bana ne!” gibi bencillik kokan cümlelerle onları ezmeleri, sömürmeleri, kin ve nefretlerine hedef olmalarıdır. Bu da toplumun âhengini bozmaya, huzurunu kaçırmaya yetmiştir. Öte yandan, “Sen çalış ben yiyeyim” anlayışıyla yine bir kesimi ezmeyi hedefleyen böylesi bencil insanlar toplumda karışıklık ve ihtilâl havalarının esmelerine sebep olmuşlardır.
Büyük Kur’ân müfessiri Bediüzzaman’ın eserlerinde dikkat çektiği gibi İslâm bu karışıklık ve huzursuzluğu bütünüyle ortadan kaldırmış; birinci cümleyi zekâtı emrederek zenginlerle fakirler arasında köprü kurmakla, ikinci cümleyi de faizi yasaklayarak çözmüş, toplumu huzur ve saadete ulaştırmıştır.
İslâm sadece ahireti değil dünyayı da bir nev’î Cennete çevirmek için geldiğinden koyduğu kanun ve kurallarla toplumdaki her türlü, fesat, karışıklık ve huzursuzluğu kökünden söküp atmış, fertleri kaynaştırmış, birbirlerinin acı ve mutluluklarını paylaşır bir hâle getirmiştir.
Kâinatı ifrat ve tefritten uzak adalet ve iktisat kanunlarıyla ayakta tutan Yaratıcı, insanlara da adalet ve iktisadı emrederek dengeli bir hayat yaşamalarını sağlamış, hayatı kendi elleriyle zindana çevirtmekten kurtarmıştır.
İslâm bunun için iktisatsızlığı, hırsı yasaklar, kanaat ve tevekkülü emreder. Kanaat ve tevekkül ise huzur ve mutluluğun temel taşıdır. Bugün malî krizin önemli bir sebebi de hırsa bürünmek; tevekkül, şükür ve kanaati unutmaktır.
İşte Pazar günkü Yeni Asya Adana Temsilciliği’nce Adana Seyhan Belediyesi Mehmet Akif Kültür Salonunda verdiğimiz konferansın ana konusu insanların iktisat ve kanaati unutup dünyalarını kendi elleriyle kendi başlarına yıkmalarıydı. Kurtuluş ise dünya ve ahiret saadetinin temel taşı olan Kâinatın Sahibinin koyduğu zekât, kanaat, şükür gibi kanunlara uymak, faiz, hırs gibi insanlığı yiyip bitiren felâketlerden uzaklaşmaktır.
Dipnotlar:
1- Rum Sûresi: 41.
2- Rum Sûresi: 36.
3- A’raf Sûresi: 100.
08.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|