Obama’nın Ankara’da verdiği mesajların satır aralarında önemli hususlar var. Meclis’e hitaben yaptığı konuşmada Bush’un “stratejik ortaklığı”nı “model ortaklığa” çevirmesi, en başta dikkat çeken tâbir.
Doğrusu da bu idi. Zira “stratejik müttefikler”in çıkar ve politikalarının bütünüyle uyuşmasını, millî menfaatlerinin birbirine aykırı olmamasını gerektirir. Oysa en son Amerika’nın Ortadoğu uzmanı ve CIA’nın Türkiye İstasyon Şefi Grahham Fuller’in tesbitiyle, ABD ile Türkiye’nin millî menfaatleri birbirine bütünüyle aykırı…
Çünkü ABD’nin en yakın işgal ve savaş müttefiki İngiltere ile hâlen devam eden ve iki milyon insanın katlettiği Müslüman komşusu Irak’ı işgal edip bölünüp parçalanmasına çalışması, Afganistan’da “terör “ bahanesiyle yıllardır sürdürdüğü savaşta yüzbinlerce mâsum insanı öldürmesi, Türkiye’nin temel tezleriyle taban tabana zıt…
Keza çeşitli bahanelerle İran’ın nükleer enerji hakkına karşı çıkması, Suriye’ye yaptırımlarda bulunması; İsrail’in Suriye’nin Golan tepelerini işgalle yetinmeyip sık sık Şam’daki tesisleri bombalamasını, Lübnan’a savaş açıp binlerce sivili katletmesi ve İsrail’in Filistin topraklarının yüzde 70’ini işgal edip en son Gazze’de olduğu gibi binlerce sivili katletmesini onaylaması, Ankara ile Washington arasındaki diğer tezatlardan…
Buna göre ABD’nin bölgedeki tek gerçek “stratejik müttefiki” bir tek İsrail olarak görülüyor…
BUSH’TAN KALMA POLİTİKALAR…
Yeni Amerikan yönetiminin, Obama’nın ana unsurlarıyla değindiği ve “semboller” üzerinde yaptığı değerlendirmelerin altını ne derece dolduracağının, beklentileri ne kadar karşılayacağının tesbiti için henüz çok erken.
Ne var ki Obama’nın özellikle “kendisinin de geçmişte Müslüman üyelerin bulunduğu bir Amerikan âilesine mensup” olduğu “sevimli” ifâdelerinin arasında sırıtan Bush döneminden kalma “cebbar ve işgalci” fiilî Amerikan politikaları saklanamadı…
Obama’nın “terörle mücadele işbirliği”ni nazara verirken, Washington’un Ankara’dan Afganistan’a ek muharip asker göndermesi talebini yinelediği, her halinden anlaşılıyor. Bush döneminden kalan bu talep, Afganistan’da bulunan 750 kişilik Türk askerî birliğine ilâveten, Mehmetçiğin tamamen Taliban’ın hâkim olduğu Kabil’in dışına savaşması anlamına geliyor.
Ancak ABD’nin bir taraftan başta Türkiye olmak üzere NATO üyelerinden asker isterken diğer taraftan yıllardır kullandığı kuklası Karzai’yi bile yüzüstü bırakıp “Taliban’la işbirliği görüşmesi” yapması, emperyal politikaların ikiyüzlülüğü olarak karşımıza çıkıyor.
“PKK’yi düşman görme ve ortak mücadele” sözü de, terör örgütünün “silâhları bırakma” karşılığı sayıları beş bini bulan Kuzey Irak’taki terör örgütüne “genel af çıkarma projesi”yle çelişkili. İçinde çocuk, kadın ve yaşlıların büyük bir yekûn tuttuğu 40 bin insanın katledilmesi emrini veren -Türkiye’nin bütün taleplerine rağmen Bush yönetiminin bir tekini dahi teslim etmediği- yüzlerce terörist elebaşının Avrupa’ya gönderilip âdeta ödüllendirilmesi isteğiyle büyük tezat teşkil ediyor.
Yine Obama’nın “İran çok büyük bir medeniyettir” deyip bu ülkeye barış güvercinleri uçururken, peşinden aynen Bush gibi “İran’ın bölgenin güvenliği için nükleer silâhlardan arındırılması”nı şart koşması, ABD’nin Neoconların belirlediği politikalardan çıkmadığını ele veriyor.
Bölgenin barışı için bir tek BM’nin ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun bütün denetlemelerine rağmen “barışçıl” bulduğu İran’ın nükleer enerjiye sahip olmasını “tehlikeli” bulması, Obama’nın İslâm dünyasına verdiği “ılımlı” mesajlarla uyuşmuyor.
OBAMA’NIN NEFESİ YETECEK Mİ?
Diğer yandan yarım asrı aşkındır devam eden işgal ve soykırıma karşı yüzlerce BM kararını çiğneyen, daha iki ay önce Gazze’yi işgal edip fosfor bombalarıyla evleri, okulları, hastaneleri, camileri bombalayıp çoğu çocuk ve kadın binbeşyüz sivili katledip beşbinden fazla yaralayan, bölgeyi kan gölüne çeviren İsrail’in nükleer silâhlara, yüzlerce nükleer başlıklı füzeye sahip olmasını “görmezden” gelmesi, sırıtan tezatlardan…
Gerçek şu ki Birinci Körfez Savaşıyla Irak’a saldırıp bölgede fitili ateşleyen ve ülkenin kuzeyini Irak’tan koparıp bölüp parçalama plânını devreye sokan Baba Bush’la başlayan ve oğul George W. Bush’la daha da şiddetlenerek devam eden sözkonusu hegemonyacı Amerikan politikaları hâlen devam ediyor. Yapılan “makyaj” bunu gizlemeye yetmiyor.
Belli ki ABD Obama’yla yeni bir başlangıç yapmak istiyor. “Afrika kökenli bir zenci Başkan” olarak kamuoyunun özellikle bölgedeki işgal ve katliamlarla geçmişin “Amerika’ya nefreti”ni “sempati”ye çevirme peşinde.
Ne var ki hâlâ “eski”nin temel argümanlarıyla eski politikalar devam ediyor. Obama’nın nefesi, ne yazık ki lobilerin yönlendirdiği kaos ve savaşların plânlayıcısı Kissinger’in çizdiği ABD’nin “egemenlik ve çıkar projeleri”ni engelleyemiyor…
08.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|