Seçim sonuçlarını birkaç yönden okumak mümkün. Millet, ekonomik krizin üzerine bir siyasî krizin çıkmasını istememiş; lâkin seçimden şüphesiz iktidar ve muhalefet partileri için ayrı ayrı dersler çıkmıştır.
“Maganda” ve “Recep İdvedik” isnatlarıyla karşılıklı ağız dalaşına varan, başta ekonomik kriz ve AB müzâkere süreci olmak üzere devâsa problemlerini “teğet geçen”; “Ermeni sorunu”, Kıbrıs meselesi, terör ve Kuzey Irak’taki emr-i vakilerin hiçbirinin gündeme getirilmediği “horoz dövüşü” şeklinde geçen seçimin anlamlı mesajlar var.
Öncelikle mahallî seçimlerdeki hizmet imajıyla son iki genel seçimi alan iktidar partisinin 2004 mahallî seçimlerine göre yüzde 5, en son 22 Temmuz 2007 genel seçimlerine göre yüzde 8’e varan oy düşüşünün önümüzdeki dönemde katlanarak devam edeceği tespiti dikkate değer.
İktidar partisinin 62 miting yaptığı ve bizzat Başbakan’ın yüklendiği ve yürüttüğü propaganda süreciyle bir genel seçim havasında geçen mahallî seçimlerin çıkardığı tablo, halkın artık lâf kalabalığına ve asitmetrik siyasî tahriklere kapılmadığının göstergesi olmuştur.
Şimdiye kadar oy kaybı türbülansına giren iktidar partilerinin peşindeki seçimlerde oylarını toparlayamadıkları gerçeğinden hareketle, AKP’nin özellikle taahhüd ettiği demokratikleşmedeki zâfiyet ve ekonomik krize karşı tedbirlerdeki acziyet anaforuna girdiği görülüyor.
Kısacası millet, iktidara bir “sarı kart” göstermiş. Emânet ettiği irâdenin siyasî vesâyet ve teslimiyetle hakkının verilmediği, başta yeni Anayasa ve reformlardaki tâvizkâr ve tutuk tutumla açığa çıkmış. Sözkonusu derin kırılmaya karşı, siyasî iktidara ilk ciddî ikaz olmuştur.
DİNÎ DEĞERLERE SAYGI
SİYASETİ KAZANDIRDI…
Son seçimler, sanıldığının aksine halkın AKP’ye mecbur olmadığını, gereğinde değiştirebileceğini bildirmekte.
Tıpkı Meclis’i kapatan ve hükûmeti lağveden, seçilmiş meşru hükûmeti deviren, siyasî yasaklarla, vetolarla muallel 12 Eylül ihtilâlinin “güven ortamı”nda iktidara getirilen Özal’ın ANAP’ı gibi, antidemokratik dayatmalarla demokrasiyi tahrip eden, “irtica tehlikesi”yle terör estirip halkı bezdiren 28 Şubat postmodern darbesinin tepkisiyle iktidara gelen Erdoğan’ın AKP’sine de milletin irâdesinin gereğini yapmaması halinde, akıbetini ele veriyor. Önümüzdeki genel seçimlere kadar AKP’nin başta demokratikleşme ve özgürlüklerdeki gevşekliğe “uyarı”da bulunuyor.
29 Mart seçimlerinin en önemli özelliklerinden biri, CHP’nin ilk defa “laiklik” ve “irtica tehlikesi” benzeri kutuplaştırıcı ve halkın değerleriyle kavgalı siyasetten kaçınmasıydı.
İstanbul teşkilâtının “çarşaf açılımı”yla ve başörtüsüne müsamahayla başlattığı milletin inanç ve değerleriyle barışmaya yönelen siyasî söylemin etkili olduğu görülmüştür.
Başbakan’ın CHP parti otobüsünden indirilen ve tartaklanan bir “çarşaflı partili”yi miting meydanlarında gündeme getirmeye çalışmasına ve bir kısım “laikçi” yöneticilerin itirazına rağmen, dinî değerler üzerinden milletle buluşma projesi kazandırmıştır.
“Yandaş” ve “karşıt” medyanın bütün kışkırtmalarına rağmen dinî değerlere saygıda ısrar eden, siyaseti klâsik “laik - antilaik” ayrıştırması ve çatışması üzerinden yapma tuzağına düşmeyen, yolsuzlukların üzerine giden siyaset, millet nezdinde olumlu karşılanmıştır. CHP’nin İstanbul’da önceki yerel seçimlerden yüzde 9, son genel seçimden yüzde 13 oy fazla oy alması bunun ifâdesi…
CİDDÎ DEĞERLENDİRME GEREĞİ…
Keza DTP’nin “etnik kimlik” siyasetiyle ağırlıklı olarak yalnız Güneydoğu’da öne çıkmakla sınırlı kalması, bu seçimin tartışılması gereken başlıklardan…
TRT-Şeş’e ve Başbakan’ın TOKİ açılışlarına rağmen iktidar partisinin kaybı, bölgeye yönelik çalışmalardaki mânevî ve sosyal boyutun ihmalini su yüzüne çıkarıyor. Salt “tek millet, tek devlet” gibi siyasî söylemlerle ve politik propagandalarla, dış ve iç mihrakların körüklediği tefrika ve terör fitnesinin önüne geçilmeyeceğini bir defa daha ortaya koyuyor. Sosyal denge ve ekonomik gelişmenin yanı sıra bin yıl birlik ve beraberlik içinde geçen tarihte olduğu gibi ortak inanç ve mânevî birlik ve kardeşlik bağlarının kuvvetlendirilmesi gereğini ortaya çıkarmıştır.
Diğer yandan başta iktidar ve Meclis’teki muhalefet olmak üzere bütün partilerin “yok” saydığı, medyadaki sistemli ve kasıtlı “unutturulma” ve “dışlanma”ya mukabil DP’nin onca imkânsızlık ortasında Doğudan Batıya bir Türkiye partisi olarak varlığını koruması, siyasî alternatif olma özelliğinin açık belirtisi olarak karşımıza çıkıyor.
Belli ki seçim sonuçları, Başbakan’ı ve partisini tatmin etmemiş; ciddî bir değerlendirmeye yöneltmiştir. Siyasî iktidar sonucu doğru değerlendirmezse düşüş trendi sürecek; millet değerlendirecektir…
Bunun ilk ve açık işâreti verilmiştir…
31.03.2009
E-Posta:
[email protected]
|