ABD Başkanı Barak Obama’nın iki günlük Türkiye ziyareti dünyaca ünlü bir pop yıldızının gezisi gibi ışıltılı ve gürültülü geçti. “Gönülçelen” olarak da nitelenen Obama, hep gülümsedi, dostluk mesajları verdi, bizim gururumuzu okşayacak, bizi mutlu edecek sözler söyledi kameralar önünde. Aslında çok ağır anlamlar içeren Meclisteki sözleri bile bu parlak sözler arasında kolaycacık hazmedildi.
“1915’te yaşanan kötü olayları da gündeme getirmek lâzım. Dürüst, açık ve yapıcı bir şekilde bu süreci ele alın.” “Ermenistan sınırını açın.” “Heybeliada Ruhban okulunu açın” sözleri bile alkışlandı. Daha sonra Cumhurbaşkanı ile yaptığı görüşme sonrası sorulan soykırımı sorusuna “Görüşlerim kayıt altındadır, değişmedi” dedi. Bu da sanki söylememiş gibi farz edildi.
Peki kameralar arkasında ne oldu?
PKK’yı el-Kaide ile aynı kategoride terörist örgütler olarak niteleyen ve Türk’e “silâhlar ve şiddetle bu sorunun çözülemeyeceğini” söyleyen Obama’nın bu konuda Türk Devletine ne söylediğini bilmiyoruz. Daha önce kulislerde söylendiği gibi bir plan önerilmiş midir? Bunlar zamanla ortaya çıkacak.
Ancak bilinen bir konu var ki; o da Türkiye’nin sırtına Afganistan’da büyük bir yük yüklenmek istendiği, bu konunun en öncelikli konular arasında yer aldığıdır. Daha fazla asker gönderin ve mutlaka Taliban ve el-Kaide ile savaşa katılsınlar. Hatta en ön safta yer alsınlar talebi iletilmiş midir? Bu talebe evet denilmesinin getireceği sorunlar, Rasmussen’in bütün direnmelere rağmen NATO genel sekreteri yapılması ve Fransa’nın NATO’nun askerî kanadına dönmesine izin verilmesi karşılığında ne tür bir kazanım sağlanmıştır? Garip bir tecelli ile Türkiye’ye geldiği gece kolu çıkan Genel Sekreter verilen güvencelere rağmen bir özür bile dilemedi.
ABD, Ermenistan konusunda niye bu kadar bastırdı? Peki biz—Azerbaycan gerçeğine, Ermenilerin bu ülkenin topraklarının yüzde 20’sini halen işgal altında tutmasına rağmen—Ermenistan sınırını açabilir miyiz? Ermeni diasporası ‘soykırımı’ kozunu elinden bırakmaya razı olur mu? Tarihçiler bu sorunu—siyasetçilerden çekinmeden—çözebilir mi?
Peki Filistin sorununda iki devletli çözümü desteklediğini söyleyen ABD Başkanı, bu çözümü kendi küçük kardeşi İsrail’e kabul ettirebilmiş midir? Terörün her türlüsünü kınarken, İsrail’in günlerce masumların üstüne bomba yağdırması konusunda tek söz söylemiş midir?
Türkiye’nin AB üyeliğini desteklediğini açıkladığı gün hem Fransa, hem de Almanya bu konuda farklı görüşte olduklarını açıkça dile getirdiler. Fransa açıkça ‘hayır’ derken, Almanya ‘imtiyazlı ortaklık’ seçeneğini bir kez daha gündeme getirdi. Bu durumda Obama’nın AB konusundaki desteğinin muhtevası ne ola- caktır?
Bütün bu soruların cevabı önümüzdeki günlerde açıklığa kavuşacak.
Bu ziyaretin en büyük özelliği Obama’nın sempatik kişiliği ile İslâm dünyası ile ABD arasındaki buzları eritmeye çalışmasıdır. İslâm dünyasına yönelik olarak verdiği mesajlar, İran’a yönelik sözleri, eğer Amerika’ya döndüğünde unutmazsa, anlamlı ve beklenen mesajlardı. Umarız kapalı kapılar ardında bu güzel mesajların bedeli ağır ödenmemiştir.
Temennimiz bu gezinin Barak’ın gönlündeki ‘Hüseyin’i uyandırmış olması. Biz Hüseyin Obama’ya güle güle diyoruz.
08.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|