Obama’nın manşetlerden inmeyen Türkiye ziyareti. Peygamberimize dil uzatan karikatürleri “basın özgürlüğü” olarak gören George W. Bush’un dostu Danimarka Başbakanı Anders Gogh Rasmussen’in Ankara’nın “onayı”yla NATO Genel Sekreterliğine seçilmesindeki skandallar zincirini gözardı etti.
Doğrusu daha haftalar öncesinde Başbakan Erdoğan, “Peygamberimize saygı istiyorum” diye Rasmussen’e kesinlikle karşı olduğunu söylemiş, büyük takdir görmüştü.
Ancak buna mukabil Cumhurbaşkanı Gül’ün, “bunun uluslar arası bir siyasî mesele olduğu ve dinî konularla karıştırılmaması gerektiği” açıklaması, “çatallaşma” olarak yorumlansa da, Ankara’da halka karşı bir “iyi polis - kötü polis oyunu”nun oynandığı, neticede bunun İslâm âlemine ve kamuoyuna kademe kademe sindirilerek kabul ettirilmesi taktiği olduğuna dair endişeler vermişti.
Çok geçmeden bu endişeler haklı çıktı. G-20 zirvesi sırasında “ayaküstü mini zirve”de başta “Avrupa’daki dostları” başta İtalya Başbakanı Berlusconi ve Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy olmak üzere Obama’nın markajına alınan Erdoğan, sözde “baskılar”a dayanamadı. NATO zirvesine giden Gül’ün adı geçen liderlerle temasının ardından gelen telefonla “ikna” oldu ve âlây-ı vâlâ ile ilân edip içte ve dışta büyük ilgi toplayan “ciddî çekincesi”ni geri aldı.
Böylece tıpkı “Davos’taki çıkışı” gibi bu sözünün altının doldurulmadı; bütün dünyanın gözü önünde “densiz karikatürü” savunan Rasmussen’e konulan “vize” kaldırıldı…
ANKARA “OYALANDI”
VE “ALDATILDI”
Lâkin çarpıtmalar bitmedi; bu kez Erdoğan’ın başta Obama ve Türkiye’nin AB’ye üyeliğine karşı olduğunu açıkça söyleyen Selânikli bir Yahudi olan Sarkozy olmak üzere, Avrupalı liderlerin verdiği “güvence” ile bazı sözler aldığı propagandası yapıldı. Mâlum “yandaş” ve hatta “karşıt” medyaca, Başbakan’ın direterek Danimarka’dan ve NATO’dan bazı kazanımları elde ettiği iddiaları pompalandı…
Ne var ki bunun da bir “aldatmaca” ve “oyalama”dan ibaret oduğu kısa sürede anlaşıldı. Bizzat Erdoğan’ın ifadesiyle Obama ve diğerlerinin “teminatı”yla Rasmussen’in “karikatür krizi”nden dolayı katılacağı “Medeniyetler İttifakı” toplantısında İslâm dünyasından “özür dileyeceği”, özellikle Afganistan’daki Amerikan işgaline nezaret eden NATO Genel Sekreterliği Yardımcılığına bir Türk’ün getirileceği ve Danimarka’da yayın yapan PKK’nın yayın organı Roj Tv’nin yayınlarına son verileceği ileri sürüldü…
Böylece daha Obama’nın Türkiye’de “câzibesini kullanarak Ankara’yı ikna edeceği” haberlerinin mürekkebi kurumadan ve Obama Türkiye’ye gelmeden Ankara “veto”sunu kaldırdı. Rasmussen’in NATO’nin başına getirilmesinin yolu resmen açıldı.
Oysa Türkiye’nin “veto”nu kaldırmaya acelesi yoktu, zira yeni NATO Genel Sekreterinin Ağustos başına kadar seçilme süresi vardı. Ankara, en azından verilen sözlerin yerine getirildikten sonra “onay” verebilirdi. Aksi halde “güvenceler” bir işe yaramayacaktı…
Nitekim öyle oldu. Önce Danimarka basınına yaptığı açıklamada, menhus karikatürü yine “ifâde özgürlüğü” olarak değerlendiren Rasmussen, daha başta “Özür dilemeyeceğim” dedi. Peşinden geldiği “Medeniyetler İttifakı” toplantısında da sadece “dinlere, dinî sembollere ve hassasiyetlere saygı duyduğunu” belirtmekle yetindi; tek kelime özür dilemedi.
Daha sonra Başbakan Erdoğan’ın bulunduğu basın toplantısında da bu tavrını sürdürdü. Rasmussen, her iki toplantıda da gece yarısı kaldığı otelde merdivenlerden düşmesi sonucu kırılan kolunun bandajlı olmasından dolayı katılımcılardan “özür” diledi, fakat “karikatür rezâleti”ne hiç değinmedi, en ufak bir “özür” ya da “gönül alma” beyânında bulunmadı…
“RASMUSSEN İTİRAZI” FOS ÇIKTI…
Rasmussen’in ve NATO’nun Obama ve Sarkozy’in “güvencesi”yle verdiği diğer sözleri ne derece tutup tutmayacağı bilinmiyor. Ancak, “Danimarkalı kovboy” olarak bilinen Rasmussen’in daha ilk günde, Danimarka’daki Roj Tv için, “Eğer PKK’nın propagandası yaptığına dair deliller bulunsa bakacağız” demesi, bu husustaki “gönülsüzlüğünü” ele veriyor.
Rasmussen skandalı, gerçekten AKP siyasî iktidarının haklı “itiraz” ve “vize”sini uluslar arası katakullilerle ucuz politika ve pazarlıklara fedâ ettiğinin son örneği oldu…
Peki siyasî iktidar neden buna tevessül ediyor ya da hep bu durumlara düşüyor?
10.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|