İtalya’nın L’Aquila şehrini harabeye çeviren ve 300’e yakın kişinin ölümüne sebep olan 6.3 büyüklüğündeki deprem ülkemizin deprem kâbusunu bir kez daha hatırlattı. İtalya gibi bir Avrupa ülkesinde 6.3 büyüklüğündeki bir depremin bu kadar büyük bir kayba sebep olması, yapı stoğunun yüzde sekseni ruhsatsız yada projesine aykırı inşa edilmiş, 7’nin üstünde deprem bekleyen İstanbul’u korkuttu.
17 Ağustos depreminden bu yana yaklaşık on yıl geçti. Okullar ve kısmen de hastaneler hariç, kamu binalarının büyük bir kısmı güçlendirilemedi. Eski konut stoğu yenilenemediği gibi, Ceza Kanunundaki cezalara rağmen özellikle bu yerel seçimler öncesinde kaçak bina ya da kaçak kat inşasına bile engel olunamadı. Büyükçekmece’nin Tepecik mahallesi ve Sultanbeyli’deki bu kaçak yapılanma televizyonlara yansıdı.
İstanbul’un imar planları Büyükşehir Belediyesi ile yargı arasında gidip geliyor. Bu arada fırsattan istifade eden belde belediyeleri çoktan bölgelerinde şu yada bu şekilde yapılaşmayı sağladılar. Küçükçekmece ve Zeytinburnu belediyeleri kısmen yeniden dönüşüm projeleriyle yapı stoğunu yenilemeye çalışırken, üst tabakanın oturduğu Florya’nın büyük bir kısmı kaçak (!) yapılarla yenilendi.
2009 yılına gelindiği halde 15 milyon nüfuslu şehrin ne tarafa doğru geliştirileceği, konutlaşmanın nerelerde yoğunlaştırılacağı, ulaşım, yol ve deprem güvenliğinin nasıl sağlanacağı planlanabilmiş değil. İlçelerde birer konteyner içine yerleştirilmiş deprem acil yönetim ünitelerinin kapı kilitleri paslandı. Planlanan tedbirlerin çoğu da deprem sonrasında yapılacaklara ilişkin: Hastaneler, kurtarma ekip ve araçları, mezarlıklar vs.
Yarın işinize giderken yol kenarlarına dikkat ediniz. Afet acil yolu olduğuna ilişkin levhalar bulunan yolların çoktan fiili otoparklara dönüştürüldüğünü görecek- siniz.
Öbür yandan depremin önceden tesbitine yönelik çalışmalar da yeterince hızlı ilerlemiyor. TÜBİTAK MAM ile Büyükşehir Belediyesi arasında yapılan işbirliği ile başlatılan radon gazı ölçüm istasyonları yaygınlaştırılamadı. Sismik aktivitelerin izlenmesine ilişkin İTÜ Kayaç Gerginlik İzleme Yöntemi ile Deprem Tahmini Projesi destek yetersizliğinden ağır aksak yürüyor. Deprem sonrası dönemde kurulan radon gazı ölçüm istasyonları ve yer altı suyu gözlem istasyonlarının hangi ölçüde çalıştığı bilinmiyor. Doğa Hareketleri Araştırma Derneği’nin tamamen gönüllülere dayalı Ulusal Gözlem Ağı Projesi imkânsızlıklar içinde.
Basından izlediğiniz gibi İtalyan bilim adamı Gioacchino Giuliani, radon gazı ölçümü ile depremin gelişini tesbit etti ve kamyonete yüklediği hoparlörlerle “büyük bir deprem olacak evlerinizi boşaltın” diye haykırarak şehri dolaştı. Ancak kimse aldırmadığı gibi halkı galeyana getirmekle suçlandı. Hatta polis internet sitesine koyduğu bulguları kaldırttı. Aynı bilim adamı radon ölçen elektronik detektör projesini Türkiye’ye de gönderdiğini ancak hiçbir cevap alamadığını söylüyor.
Madem ki yapı stoğunu yenileyemiyoruz, yolları genişletemiyoruz, hiç değilse halkımızı deprem öncesinde uyaracak sistemlerin sağlıklı olarak kurulması ve işletilmesi tek elden ve aksatılmadan sürdürülmelidir. Prof. Dr. Mete Işıkara, İstanbul depreminin 2010 ila 2014 arasında gerçekleşmesinin büyük ihtimal olduğunu söylüyor. Yani tedbir almak için vakit çok az. Prof. Dr. Celal Şengör, 50 bin ila 100 bin kişinin öleceği ve 40 bin konutun yıkılacağı tahmininde bulunuyor. Yani İstanbul ve ülkemizi büyük bir felâket bekliyor.
Öyleyse ne duruyoruz? Sorumluluk elbette yalnızca devlete ait değil. Ancak böylesine bir felâkete karşı alınacak tedbirleri geciktiren herkesin bir an önce harekete geçmesi lâzım. Yarın çok geç olabilir.
11.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|