İslâm medeniyeti
“Gel ey Muhammed, bahardır..
Dudaklar ardında saklı âminlerimiz vardır.
Hacdan döner gibi gel,
Mi’racdan iner gibi gel,
Bekliyoruz yıllardır!”
A. Nihat Asya
Karanlık bir devrin bütün cehaletiyle ve vahşetiyle yaşandığı, insânî değerlerin hiçe sayıldığı, kadınların aşağılandığı, kız çocuklarının diri diri kuma gömüldüğü bir zamanda, onun (asm) gelişiyle şenleniyordu âlem. Cahiliye devri kapanıyor, yepyeni ve asırlara model teşkil edecek bir medeniyet geliyordu. “Âlemlere rahmet” olan Sevgili Peygamberimiz (asm) karanlıklara da rahmet ve nur oluyordu. Bunu da içindeki sonsuz merhamet ve muhabbet hisleriyle gerçekleştiriyordu. Kendisinden önce kardeşinin menfaatini düşünen, üstün fazilet ve güzel ahlâkla donanımlı insanlardan müteşekkil bir toplum meydana geliyordu. Nitekim İslâmiyetin gelmesiyle bedevî ve vahşî kavimler çok kısa sürede gelecek en medenî toplumlara dahi medeniyet dersi verecek güzide bir topluluğa dönüşüyordu.
Allah rızası için Mekke’den Medine’ye göç ederek Yesrib şehrini Medine’ye dönüştürenler medeniyetin temellerini atanlardır. Orada yaşanan Ensar ve Muhacir kardeşliği bize ibret ve örnek olacak hatıralarla doludur. Medineliler, her şeylerini Mekke’de bırakmış olan Muhacir Müslümanları samimiyetle kucaklamışlar, neleri varsa onlarla paylaşmışlar, onları mallarına ortak etmişler, onlara hanelerini açmışlardır.
21. Lem’a’da bunu mutlak bir hüküm olarak görüyoruz. “Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize şerefte, makamda, teveccühte, hattâ menfaat-i maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz.” Gerçi bunlar nefse çok zor gelen şeylerdir ama, Ensar ile Muhacir bunları seve seve yapmışlardır. İnsanlığa ibret bir kardeşlik tablosu sergilemişlerdir. Risâle-i Nur mesleği, sahabe mesleği olduğundan bize böyle bir kardeşliği ısrarla ders vermektedir.
Bugün de ‘medenî dünya’nın böyle bir kardeşlik dersine çok ihtiyacı vardır. Dünya bilim ve teknolojide hızla ilerlerken, muhabbet ve kardeşlikte hızla sukût etmektedir. Öyle ki yaşanan insanlık dışı olaylar zaman zaman cahiliye devrinin de çok çok gerisine gitmektedir. Cehalet içinde cehalet yaşanmaktadır.
Cahiliye toplumunda evlâtlarını kuma gömüyorlardı. Onların dünya hayatını karartmış oluyorlardı. Bugünkü aileler çocuklarını moda, para, şöhret, makam, mevki gibi dünyevî unsurların içine gömdükleri için ebedî hayatlarını karartmış oluyorlar. O bîçâre çocuklar ahireti düşünmüyorlar. Bu durum cahiliye toplumunun verdiği zarardan daha elim, daha büyük bir zarardır.
Cahiliye toplumunun tapmış olduğu putların yerini ise bugün lüks tüketim malları, ev, araba gibi nesnelerin aldığını görüyoruz.
Yine cahiliye toplumunda kadınlar değersiz bir meta olarak görülüyordu ve neredeyse hiçbir hakka sahip değillerdi. Bugünkü medeniyet ise kadını “hürriyet ve özgürlük” adı altında maddî ve mânevî olarak istismar etmektedir. Hem kapitalist sistemin hem de medyanın ve reklâm piyasasının temel rant aracı haline getirmektedir. Bu istismarı, halk tarafından mânevî değerlerine bağlı olarak bilinen ve güvenilen basın yayın organlarının ve kitle iletişim araçlarının da körü körüne taklit etmesi daha da acı ve vahim bir durum.
Cahiliye toplumunda güçlü güçsüze zulmederek, malını mülkünü elinden alabiliyordu. Belki bunu bir taş ya da sopa ile gerçekleştirebiliyordu. Bugün ise teknolojiden faydalanılarak güçsüz olanların yerleşim yerleri uçaklarla bombalanıyor. Tek bir tuşa dokunmakla ortalık kana bulanabiliyor. Afganistan, Irak, Filistin katliâma maruz kalırken “medenî dünya!” kılını kıpırdatmadan buna seyirci kalabiliyor.
Demek ki sadece bilim ve teknolojide gelişme sağlamakla medenî olunmuyor. Medeniyet yüksek ahlâk, fazilet, birlik, beraberlik, muhabbet ile medeniyet oluyor.
İslâm Medeniyetinin kazandırdığı; imanlı, âdil, şefkatli, sevgi ve muhabbetle hareket eden, kendinden önce başkalarını düşünebilen faziletli insan modeline bugün bütün dünya muhtaçtır. 14 asır önce Peygamber Efendimiz’in (asm) sunduğu kardeşlik müessesesinin bugün taklit edilmesi zarurîdir. Bu da elimizde İhlâs ve Uhuvvet Risâleleri varken o kadar da zor bir şey değildir. Bu vazifeyi gerçekleştirmek de öncelikle Nur Talebelerine düşmektedir.
|