8 Nisan’da Amerikan gemisi Maersk Alabama, Hint Okyanusu’nda Somalili korsanlar tarafından ele geçirildi. Somalili korsanlar kendi kıyılarından 645 km açıktaki gemiyi ele geçirme cüretini gösterecek kadar güçlenmişlerdi. Sonunda gemiyi ve mürettebatı bırakıp kaptanı rehin aldılar. Amerikan donanmasında görevli keskin nişancıların, üç korsanı vurmasıyla kaptan kurtarıldı. Bu olay dünyanın gözünü bir kez daha Aden Körfezindeki Somalili korsanlar meselesine çevirdi.
Somali 1991 yılından bu yana iç savaşın pençesinde can çekişiyor. Bu sebeple sahillerinde güvenliği sağlama imkânı yok. Enerji yolları üzerindeki bu Afrika ülkesinin kıyı boyunca yaşayan halkının en büyük gelir kaynağı balıkçılıktı. Ancak önce büyük ülkelerin devasa balıkçı gemileri kıyıları kuruttu. Ardından özellikle Avrupa’nın büyük şirketleri kurdukları paravan şirketler aracılığıyla bu kıyılara her türlü tehlikeli atığı atmaya başladılar. Nükleer atıklar da bunlara dahildi. 2004 yılındaki tsunami bu tehlikeli atıkların sahillere vurmasına ve bir çoğunun kabının patlayarak etrafa saçılmasına yol açtı. Bu zehirli atıklar kalan bütün balıkları yok ederken, kıyıya yakın bölgelerde çok sayıda insanın hastalanması ve ölümüne sebep oldu. Gelir kaynaklarının kuruması, iç savaş, tsunami ve salgın hastalıklarla iyice yoksullaşan ve uluslar arası yardım örgütlerinden de yeterli yardımı göremeyen ülkede kanunsuzluklar arttı.
Bunu fırsat bilen işsiz balıkçılar, özellikle Puntland bölgesine egemen grupların da himayesinde deniz korsanlığını başlattılar. Halen 12 ayrı grup halinde faaliyet gösteren, yardım ve yataklık edenlerle birlikte bin kişilik korsan gücünün bu bölgede bulunduğu tahmin ediliyor. 2008 yılında toplam 111 gemi kaçırıldı. Bu bölge Süveyş Kanalı’nın güney kapısında bulunması sebebiyle dünya deniz ticaretinde büyük önem taşıyor. Hem Ortadoğu petrolü hem de Asya mallarının Avrupa, Afrika ve Kuzey Amerika’ya ulaşması bu noktadan geçen gemilerle sağlanıyor. Yılda yaklaşık 16.000 gemi bu bölgeden geçiyor. Gemilerin çok değerli mallar taşıması sebebiyle gemicilik şirketleri istenen fidyeyi ödemeyi tercih ediyor. 2008 yılında ödenen fidye tutarına ilişkin bilgiler 30 milyon ila 150 milyon ABD doları arasında değişiyor. Kişi başına düşen millî gelirin 600 dolar olduğu bir ülkede bu çok büyük bir servet.
Türk gemileri de bu korsanlıktan nasibini alıyor. 2008 yılı Haziran ayında BM Güvenlik Konseyi, bu korsanlık faaliyetlerini önlemek için Somali suları ve topraklarında başka ülkelerin askerî güç kullanımına izin veren 1816 sayılı kararı, Somali hükümetinin de onayıyla kabul etti. Bu karar çerçevesinde Türkiye de Giresun Fırkateynini Somali kıyılarına gönderdi. Aralık 2008’de ise Güvenlik Konseyi Somali topraklarında da askerî güç kullanımına imkân veren bir kararı kabul etti.
Kıyıdan 645 kilometre uzakta hem de yardım getiren bir Amerikan gemisine saldırılması, korsanların fidye alma amacına pek uygun görünmüyor. Hem de Amerikan donanmasının yakınlarda olduğunu ve her an müdahale edebileceğini bilerek.
Bazı uluslar arası gözlemciler bu olayların Somali’ye ABD öncülüğünde düzenlenecek yeni bir kara harekâtının zeminini oluşturduğu kanaatini taşıyor. Bu kanaati doğrulayan bir açıklama da Harpers Magazine dergisinde konuşan bir CIA yetkilisinden geliyor: “Bu problemle, denizle koordineli olarak karadan uğraşmalıyız”.
Evet teşhis doğru: Çözüm denizde bekçilik yapmak değil, Somali topraklarındaki kaynağını yok etmek. Ama önerilen çözüm yanlış: Dışarıdan askerî müdahale ederek bu korsanların kökü kazınamaz. Asıl çözüm, ülkede istikrarsızlığı körüklemek yerine istikrarlı bir hükümetin kurulması için, çatışmanın taraflarını bir araya getirerek uzlaştırmak olmalı.
Temennimiz; o bölgede tezgâhlanacak, maksadı ve sonuçları karışık bir tür “önleyici saldırı” harekâtına ülkemizin de karıştırılmaması. Giresun gemisi yalnızca Türk gemilerinin bölgeden güvenli geçişi için çalışmalıdır.
15.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|