Lise ve bilhassa üniversite seviyesindeki genç kardeşlerimiz tarafından en çok sorulan sorulardan biri şudur: "Yakın tarihimizle ilgili güvenilir kitap var mı?"
Bu konuda kitap ismi vermekte hayli zorlandığımızı itiraf etmek durumundayız. Zira, ortada "resmî tarih tezi"ne göre yazılmış dizi dizi kitaplar vardır ki, bunların tamamı evlere şenlik türünden.
Ara ki, içlerinde ilâç için olsun bir tek doğru bilgiye, yahut içine yalan–yanlış karıştırılmamış bilgilere rastlayasın...
İmkânı yok, sırf şuna buna yaranmacılık olsun diye anlatılan konuların illa ki bir yerine sokuşturulmuş ilim adına, fikir nâmusu adına tiksinti veren müzahrafat şeyler bulursunuz.
Bizim de zaman zaman sizlere sunduğumuz ve doğruluğuna inandığımız bilgiler, ne yazık ki derli toplu şekilde herhangi bir kaynakta bulunmuyor. Bilgiler çok dağınık ve parça parça.
Biz bu parçaları biraraya getirdikten sonra, ayrıca zülf–ü yâre dokunmayacak bir süzgeçleme safhasından geçirdikten sonra sizlere sunmaya çalışıyoruz.
Bugün için ne bizim, ne de bir başkasının oturup hakkını verecek şekilde yakın tarihi, özellikle Cumhuriyet dönemi tarihini yazması mümkün görünmüyor. Doğru tarihi yazmayı imkânsızlaştıran en mühip sebep, 5816 sayılı koruma kànunudur.
Bu kànun sebebiyle yakın tarihimiz lâyıkıyla yazılamadığı gibi, esasında bizzat ilgili olduğu M. Kemal'in gerçek hayatı dahi yazılamıyor.
Çünkü, bu kànun maddesi söz konusu alanları birer "mayın tarlası"na çevirmiş durumda.
Bir tarihçi veya araştırmacı, hem mayınlara basmayacak, hem de ilgili sahayı baştan sonra taramadan geçirip ne var, ne yok ortaya koyacak... Şimdilik kaydıyla bu mümkün değil.
Onun içindir ki, son yüz yıllık tarihin doğrularını bütünüyle değil de, ancak lokal bazı konularda araştırma yaparak öğrenmek mümkün olabiliyor. Ki, bu dahi son derece dikkat ve ihtiyatla hareket etmeyi gerekli kılıyor.
Bundan dolayı, genç kardeşlerimizden şunu istirham ediyoruz: Genel tarih konuları ile değil de, belli başlı lokal konularla ilgili sorularını iletsinler; biz de ona göre gerekli izahları sunmaya çalışalım.
ASDER'i de dinlemeli
Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ, Harp Okulunda yapmış olduğu iki saate varan açıklamalarında, "Bu asker, Türk milletinin bizahiti kendisidir" dedi ve umumî kabul gören şu görüşü özellikle vurgulayarak nazara verdi: "TSK, hiçbir zaman din karşıtı olmamıştır. Bizi din karşıtı gibi gösteren kötü niyetli kampanyalar var. Toplumumuz buna itibar etmemeli."
Ordu, bir şahs–ı mânevîdir. Hele bizim ordumuz, elbette ki dinsiz olmadığı gibi, din düşmanı da değildir.
Dine düşmanlık eden, şahıs veya şahıslar olabilir. Yani, "suçun şahsiliği" gibi, burada da "düşmanlığın şahsiliği" prensibi esastır.
Bu noktadan bakınca, kendisi namaz kılıyor diye, hatta hanımı tesettürlüdür diye ordudan atılan subaylara revâ görülen muamelenin mantığını anlamak büsbütün zorlaşıyor.
Bunlar hakkında ileri sürülen "disiplinsizlik" gerekçesi vicdanen kabul ve tasdik edilemeyeceğine göre, geriye ordu adına yanlış ve haksız tasarruflarda bulunma çabasında olan şahıslar kalıyor. Şahıslar etkili olduğu oranda, demek ki ihraç edilenlerin listesi de o derece kabarık olabiliyor.
Tavsiye
Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) yayınları arasında çıkan "Ben Disiplinsiz Değilim" isimli kitabı okumanızı tavsiye ederiz. Bu kitapta, YAŞ kararlarıyla ordudan ihraç edilen madalya ve berat sahibi onlarca şerefli subayımızın yürek burkan serencamını okuyacaksınız.
Tarihin yorumu 15 Nisan 1931
Türk Tarih Kurumu kurulurken...
Bugünkü ismi Türk Tarih Kurumu olan Tarih Tetkik Heyeti, 15 Nisan 1931'de Ankara'da teşkil edildi.
Bu teşkilat, esasında Türk Ocaklarının bir uzantısı olarak kuruldu. Hatta, cemiyet üyelerinin çoğu Türk Ocakları mensubuydu. Ocak, bir bakıma dönüşüm yaşadı.
Türk Tarih Kurumunun (TTK) ilk başkanlığını asker ve diplomat kişiliğiyle bilinen Tevfik Bıyıkoğlu yaptı. Bir yıl sonra ise, kurumun başına Yusuf Akçura getirildi.
Alt yapısı ve alt birimleri bu dönemde iyice şekillenen TTK, daha çok İslâmdan önce ve hatta İslâm dışı Türk tarihi ile ilgili konulara ağırlık verdi.
Aynı zamanda Kemalist ideolojinin bir ünitesi gibi davranan ve bu yönde çalışmalar yapan TTK, maddî finansman itibariyle yine M. Kemal tarafından koruma altına alındı. M. Kemal, hissedarı olduğu Türkiye İş Bankasının gelirinden bu kuruma belli bir miktarda para aktarılması sağlandı ve daha sonra bu destek vasiyet maddelerine de dahil edilerek iş sağlama alındı.
15.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|