‘Yeni Asya’ma ilk sayısından beri aboneyim’
Risâle-i Nur’u, 1964’te lise 1’de iken, bir vakitler kendini Nur hizmetine adayan ve geçen yıl rahmete kavuşan Mehmet Eker ile tanıdım. Mehmet Eker, çok faal bir Nur Talebesi idi. Yeni girdiği memuriyetten aldığı maaşı, biz gençlerle paylaşıyordu.
Geceleri parkta bir masa kurup 5-6 genç Risâle okuyorduk. O da izah ediyordu. Risâle-i Nurları tanımadan önce yine o parkta bir gün, cebinden Cumhuriyet gazetesi eksik olmayan, Arabî ilmi kuvvetli Diyarbakır Müftüsü—meşhur şapkası ile tanınan—Salih Hocanın, yanımızdaki masada bir gencin şiddetli sözlerine muhatap olduğunu gördük. Ben de, bütünlemeye kalan arkadaşlarımı matematik çalıştırıyordum. Bu münakaşa gecesinde arkadaşlarıma “Bu gece matematik dersini iptal edelim. Bu masaya gidip onları dinleyelim” dedim.
Mehmet Eker, benimle beraber 5-6 genci görünce, birden Halk Parti şapkalı müftüyü bırakıp bizlerle ilgilendi. Meyve Risâlesi’nden ders yaptı. Gündüzleri de buluşup dersler yapıyorduk. Öğle yemeğinde eve gitmeye şiddetli ısrarlarımıza rağmen bırakmıyordu. Aldığı maaşı gençlere ve sâir İslâmî hizmetlere harcıyordu. Ben de, “Ben bir gün memur olursam ilk maaşımın hepsini ona göndereceğim” diye kendi kendime söz vermiştim. Matematik öğretmenliğimin ilk senesinde Kahramanmaraş’tan ilk maaşımı ona yolladım. Fakat ne yazık ki o vakitlerde kendisi İslâma hizmet tevehhümü ile Erbakan’ın şimdi ismini hatırlayamadığım partisine girmiş...
Biz daha önce haftalık İttihad gazetesini okurduk. Daha sonra, kara delik gibi, kabiliyetli pek çok gencimizi—M. Eker gibi—yutan o güya dindar parti, Halk Partisi’yle birleşti. Ecevit ile dehşetli canileri affetti… Yeni Asya tek başına bunlara ateş püskürüyordu. Yeni Asya onların makam uğruna yaptıkları tahribatı önlemeye çalışıyordu. Çok badirelerin önlenmesine vesile olmuştur.
Halen de 40 yıldır aynı Üstadî çizgi üzerinde tavizsiz meşrû yoluna devam ediyor. O yüzden elim kolum gibi. Kendimden bir parça saydığım, saygıdeğer Yeni Asya’mı okuyorum ve okumaya devam edeceğim. İnşaallah.
Yine Kahramanmaraş’ta; edebiyat öğretmenliği yapan Erzincan’lı arkadaşım Sıddık Bıyık ile Nur Medresesi işlerine kendini vakfeden canımdan çok sevdiğim Mehmet Polat Ağabeyimle tanıştım. İkisinin de üzerimde çok hakları var. Ayrıca Kahramanmaraş’lı şair ve sonradan milletvekili olup şimdi vefat eden Erdem Beyazıt’la münasebetim oldu. Bu temiz insanla beraber Kahramanmaraş Lisesinde öğretmenlik yaptık. Üstadı, zaman zaman nazara veriyorduk.. Sonradan Üstadla ilgili yazılar yazdı. Beyazıt-Karakoç grubunun bazı fertleri Üstadı bilmiyordu. Bir gece Üstadı rüyada gördüm. Ve rüyada o iyi niyetli grubun, Üstadı tanımaları için hararetli tartışıyordum. Fakat öyle ki, sözleri bitip ben cevap hazırlanırken, benim yerime Üstad onlara cevap vermek maksadıyla “Hem hem hem” diyordu. Onlar yine konuşmaya başlayınca Üstad yine devreye giriyor cevap diye yine üç kere “Hem hem hem” diyor, başka bir şey demiyordu. Ve defalarca devam ediyordu. Fakat Üstadın o ‘hem hem’li cevapları onları kırmadan, şefkat ve merhametiyle kucaklayacak bir tarzda, ama dikkatleri Risâle-i Nura çevirecek bir eda ile söylüyordu. Rüya içinde bu mânâ apaçık anlaşılıyordu. Belli ki o iyi niyetli grubun Risâle-i Nura—şu anda pek çok dünya aydınları gibi—sahip çıkmasını istiyordu.
Ey eserleri bütün dünya dillerine çevrilen şefkatli Üstadım. İşte Nurlar yeryüzünü kapladı. Ekilen Nur tohumları şu gelen demokratik zeminlerde çiçekler açıp Cemalli neticeler verecek artık.
Beni en çok Risâle-i Nura ve gazeteme bağlayan şey, Hz. Üstadın Felak Sûresindeki bir mû’cizeyi açığa çıkarıp herkese göstermesiydi. Çünkü Kur’ân’ın bütün asırlardaki mû’cizeliği devam eder. Üstadın 20 yıl öncesinden haber verdiği 1971 hadisesini biz iple çekiyorduk Bu konuda 11. Şuâda Felak Sûresindeki “Ğasikin iza vekab” (Karanlık çöktüğü zaman) ifadesinin 1971’e tekabül eden ebcedî değerini nazara veren Üstad “Bu tarihte dehşetli bir şerden haber verir. 20 sene sonra şimdiki ekilen tohumların mahsulü islâh olmazsa elbette tokatları dehşetli olacak” der. Elbette 400 yıl Hilâfet merkezi olmuş bir ülkenin dinsiz, komünist rejime sürüklenme zamanı olan 1971, önemli bir tarihtir. Bunu 20 yıl öncesinden Kur’ân hazinesinden alıp bir de kitaba yazmak herkesin kârı değil. Evet 1969’larda iple çektiğimiz bu tarih gelip çattığında bir de baktık ki 1971’deki dehşetli şer, komünist ihtilâl teşebbüsüdür. Risâle-i Nurlarda haber verilen bu Kur’ân mû’cizesi bu eser müellifinin bu asrı ve gelecek asırları kurtaran şu ahir zamanın son Müceddidi Ekberi olduğunu gösterir. İşte bu Kur’ân mû’cizesini Yeni Asya yazarları ilân ediyordu. Demek gazetem Risâle-i Nurun bir naşiri hükmündedir. Öyleyse ilk sayısından beri 40 yıldır abone olduğum Yeni Asya’mı hiç bırakmayacağımın sırrı burada.
AHMET BOZKURT
Matematik Öğretmeni DİYARBAKIR
|