"Gerçekten" haber verir 23 Nisan 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

O kimseler ki, Rablerinin davetine uyarlar ve namazlarını dosdoğru kılarlar. Onların aralarındaki işleri istişare iledir. Onlar, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden bağışta bulunurlar.

Şûrâ Sûresi: 38

23.04.2009


Meşrûtiyet hâkimiyet-i millettir

Meşrûtiyet;

“Ve işlerde onlarla istişare et” (Âl-i İmran Sûresi: 159)

“Onların aralarındaki işleri istişare iledir” (Şûrâ Sûresi: 38)

âyet-i kerîmelerinin tecellîsidir ve meşveret-i şer’iyedir. O vücud-u nûrânînin kuvvete bedel, hayatı haktır, kalbi mârifettir, lisânı muhabbettir, aklı kânundur, şahıs değildir.

Evet, meşrûtiyet hâkimiyet-i millettir; siz dahi hâkim oldunuz. Umum akvâmın sebeb-i saadetidir; siz de saadete gideceksiniz. Bütün eşvâk ve hissiyât-ı âliyeyi uyandırır; uyku bes, siz de uyanınız. İnsanı hayvanlıktan kurtarır; siz de tam insan olunuz. İslâmiyetin bahtını, Asya’nın tâliini açacaktır.

Size müjde. Bizim devleti ömr-ü ebedîye mazhar eder. Milletin bekâsıyla ibkâ edecek; siz daha me’yus olmayınız. Bir ince tel gibi her tarafa hevâ ve hevesin tehyîci ile çevrilmeye müstaid olan rey-i vâhid-i istibdâdı lâyetezelzel bir demir direk gibi, lâyetefellel bir elmas kılınç gibi olan efkâr-ı âmmeye tebdil eder; siz de, sefine-i Nuh gibi emniyet ediniz. Herkesi bir padişah hükmüne getiriyor; siz de hürriyetperverlikle padişah olmaya gayret ediniz. Esâs-ı insâniyet olan cüz’-ü ihtiyârı temin eder, âzâd eder; siz de câmid olmaya râzı olmayınız. Üç yüz milyondan ziyâde ehl-i İslâmı bir aşîret gibi birbirıne rapteder; siz de o râbıtayı muhâfaza ediniz. Zîrâ meşveret perdeyi attı; milliyet göründü, harekete geldi. Milliyet içinde İslâmiyet ışıklandı, ihtizâza geldi. Zîrâ, milliyetimizin rûhu İslâmiyettir; hakîki ve nisbî ve izâfiden mürekkeptir. Başka millete benzemiyoruz.

Münâzarât, s. 23-24, (yeni tanzim, s. 53)

***

Meşrutiyet hâkimiyet-i millettir. Yani efkâr-ı âmmenizin misâl-i mücessemi olan mebusân hâkimdir; hükûmet, hâdim ve hizmetkârdır. Öyle ise kendinizden teşekkî ediniz; her kabahati hükûmet ve Türklere atmakla çok aldanırsınız.

Münâzarât, s. 42, (yeni tanzim, s. 103)

***

Suâl: Şimdi Ermeniler kaymakam ve vali oluyorlar. Nasıl olur?

Cevap: Saatçi ve makineci ve süpürgeci oldukları gibi... Zira, meşrutiyet, hâkimiyet-i millettir. Hükûmet hizmetkârdır. Meşrutiyet doğru olursa, kaymakam ve vâli, reis değiller, belki ücretli hizmetkârlardır. Gayr-ı müslim reis olamaz, fakat hizmetkâr olur. Farz ediniz ki, memuriyet bir nevi riyaset ve bir ağalıktır.

Münazarat, s. 79, (yeni tanzim, s. 192)

***

Meşrutiyet-i meşrûa denilen dünyada beşer saadetinin bir sebebi ve hâkimiyet-i milliyeyi temin ile makine-yi hayatın buharı olan hürriyetteki irade-i cüz’iyeyi istibdat ve tahakkümün belâsından kurtaran meşveret-i şer’iyenin mayasıyla mayalandıran meşrutiyet-i meşrûa sizi herkes gibi imtihana davet ediyor ki, sinn-i rüşde bülûğunuzu ve vasîye adem-i ihtiyacınızı görmek istiyor. İmtihana hazırlanınız. Mevcudiyetinizi ittihadla gösteriniz...

Divan-ı Harb-i Örfi, s. 59

hâkimiyet-i millet: Millet hâkimiyeti.

efkâr-ı âmme: Kamuoyu, halkın düşüncesi ve fikirleri.

misâl-i mücessem: Cisimleşmiş örnek.

mebusân: Milletvekilleri.

meşveret-i şer’iye: Dîne uygun olarak yapılan meşveret.

akvâm: Kavimler, milletler.

eşvâk: Şevkler, istekler, neşeler.

bes: Yeter, yeterli.

ibkâ: Bâkileştirmek. Devamlı etmek.

rey-i vâhid-i istibdâd: Bir kişinin rey ve görüşüne dayalı olan istibdat yönetimi.

lâyetezelzel: Sarsılmaz, bölünmez, parçalanmaz.

lâyetefellel: Ağzı kırılmaz ve körelmez.

23.04.2009


Dünya ve Küre-i Arz

“Nev-i insan bir nefistir, dirilmek üzere ölecek. Ve küre-i arz dahi bir nefistir, bâkî bir sûrete girmek için o da ölecek. Dünya dahi bir nefistir, âhiret sûretine girmek için o da ölecek.’’1

Üstad Bediüzzaman Hazretleri “küre-i arz” ve “dünya”yı iki ayrı kavram olarak sunmaktadır.

Sözlüklerde her ikisine de aynı anlam yüklendiğini görürüz. Hâlbuki Üstadımız, bunların farklı kavramlar olduğunu yukarıdaki ifadelerde açıkça belirtiyor.

Yeni tanzim Barla Lâhikası’nın 250. mektubunda; sıhhatli bir rivayet-i meşhure olarak “Âdem’den kıyamete kadar ömr-ü beşer yedi bin senedir” ifadesi nakledilir. Üstad Hazretleri, bunun altı bin altı yüz altmış altı senesinde Nur-u Kur’ân’ın hâkim olacağını beyan eder. Aradaki farkın da “Fetret-i mutlaka” olduğunu ifade eder.

Küre-i arzın ömrü, yeryüzünde zîhayatın başladığı zamandan tâ harabiyetine kadarki zamandır.

Dünyanın ömrü ise; âlem-i bekadan ayrıldığı zamandan itibaren kıyamet kopuncaya kadarki zamandır. Burada dünya ve küre-i arz, tıpkı nev-i insan gibi iki farklı nefistir.

Âlem-i bekadan ayrılıp—zîhayatın menşei ve Hz. Âdem’le beraber başlayan nev-i beşerin hayatını da içine alan—tâ kıyamete kadar devam eden kısmına “Dünya” denilmektedir.

Dünyanın zîhayata menşe olduğu zamandan itibaren—nev-i beşerin hayatını da içine alan—tâ harabiyetine kadarki zamana “Küre-i Arz” denilmektedir.

Bunun için Risâle-i Nur’daki kavramların yine Risâle-i Nur’dan hangi mânâya geldiklerini ortaya koyan “Kavramlar Lûgati”ne şiddetle ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.

“Şu dünyanın bir ömrü, ve şu dünyadaki küre-i arzın dahi ondan kısa diğer bir ömrü, ve küre-i arzda yaşayan nev-i insanın daha kısa bir ömrü vardır” denilerek, bunların ömürlerinin de ne kadar olduğu beyan ediliyor:

“Nev-i insanın ömrü, küre-i arzın iki hareketiyle hâsıl olan malûm eyyam iledir.” Zaman-ı Âdem’den tâ kıyamete kadar fetret-i mutlaka ile birlikte yedi bin sene olduğuna dair rivayet-i meşhure vardır. Bundan fetret-i mutlaka tarh edildikten (çıkarıldıktan) sonra İslâmiyetin hâkim olacağı zamanın da altı bin altı yüz altmış altı sene olacağını Üstadımız beyan eder.

Küre-i arzın ömrü ise; “Küre-i arzın hayata menşe olduğu zamandan kıyamete kadar ki ömrü, eyyam-ı şemsiye (güneş günü) ile hesaplanırsa iki yüz bin seneden geçer” (“Güneşin bir günü, mihveri üstünde bir aya yakın zamandır”)

Dünyanın ömrü ise: Güneş, gezegenleriyle beraber Şemsü’ş-Şumüs veya Herkül burcu tarafına doğru sevk edilmektedir. Bunun bir günü işaret-i Kur’âniye ile elli bin senedir. Elli bini, üç yüz altmışla çarparsak güneşin bir senesi bulunur. Çıkan rakamı, yedi bin seneyle çarparsak yüz yirmi altı milyar sene bulunur. Dünya ve diğer gezegenlerin ömürleridir.

“Din ile bilim çatışmaz” gerçeğine bu izahlar çarpıcı bir örnektir.

Daha geniş malûmat edinmek isteyenler, yeni tanzim Barla Lâhikası’nın 250. mektubuna müracaat etsinler.

Dipnot:

1- Lem’alar, s. 232, (yeni tanzim, s. 518)

MEHMET KOVANCI - mehmet-kovanc

23.04.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis