Bir kardeşimiz, Bediüzzaman Hazretlerinin Sultan II. Abdülhamid'in tahttan düşürülmesi üzerine "Şeriatın önündeki engel kalkmıştır'' şeklinde bir ifadeyi kullanıp kullanmadığını soruyor.
Böylesine saçma ve abuk bir iddiayı kim ortaya attıysa, bunu ispatlamak mecburiyetinde. Aksi halde, yalancı ve müfteri durumuna düşmekten kurtulamaz.
El insaf yâhû! Sultan Abdülhamid'i tahttan indiren İttihatçı zorbalar, aynı esnada Bediüzzaman Hazretlerini de tutuklamış ve idamla yargılanmak üzere Divân–ı Harp Mahkemesine sevk etmişlerdir.
Üstad Bediüzzaman'ın, Sultan Abdülhamid dönemi siyasetini tasvip etmediği şüphe götürmez derecede doğrudur. Ancak, "şefkatli sultan" diyerek onun şahsını tenzih ettiği, ona hiçbir zaman hakarette bulunmadığı, dahası padişahlar arasında ona "Veli bir zât" nazarıyla baktığı da, yine tartışma götürmez derecede doğrudur.
Özet olarak biz bunu dâvâ ediyoruz ve delil olarak da Üstad Bediüzzaman'ın özellikle Münâzarât ile Divân–ı Harb–i Örfî isimli eserlerini gösteriyoruz.
Aksi iddiada bulunanların ise, hangi kaynaktan beslendiklerini, hangi belgeyi delil olarak gösterdiklerini merak ediyoruz. Zira, bu tip kimselerin kendi karihalarından başka ortaya bir belge koyduklarına henüz şahit olmuş değiliz.
ZEYTİN ÇEKİRDEĞİ
Yüksek tirajlı bir gazetenin dünkü haberinde "Zeytin çekirdeğinin zarlararı"ndan söz ediliyor.
Gazetenin muhabiri, gitmiş kendince iki uzman doktoru bulmuş, konuyu onlara açıp sormuş. Doktorlar da, "Zeytin çekirdeğini yutmak zararlıdır" demişler.
Zararları ise, şu şekilde sıralamışlar:
1) Bol miktarda zeytin çekirdeği yutmak, mideye, bağırsaklara zarar verir.
2) Mide, zeytin çekirdeğini öğütmez.
3) Çekirdeğin iki ucu sivri olup bağırsakları kanatabilir, tahriş edebilir.
Oysa, bu her üç maddenin de, zeytin çekirdeğini yutmak için yapılan tavsiyelerle bir alâkası yoktur. Uzman doktorlar, böyle bir hataya nasıl düşer, anlamak mümkün değil.
Belki hatırlarsınız, aynı konuyu vaktiyle biz de araştırmış ve neticeyi 20 Kasım 2007 tarihli köşemizde sizlerle paylaşmıştık.
Özetle demiştik ki: Her yönüyle mucize olan zeytinin çekirdeği de şifâlıdır. Özellikle mide ve basur rahatsızlığı olan bazı kimseler, günde vasati 4–5 adet zeytin çekirdeği yutmakla şifâ bulduklarını belirtiyorlar.
Ayrıca, midenin odun gibi sert görünen zeytin çekirdeğini kolaylıkla öğüterek hazmettiğini de hatırlatmıştık.
Şimdi, bir–iki doktor çıkıp diyor ki, bu çekirdekleri mide hazmetmiyor, bağırsaklara gidiyor, zarar veriyor.
Bakınız, zeytin çekirdeğinin iç hastalıklar için şifâlı olup olmadığı meselesi tartışılabilir elbet; ancak, midenin bu çekirdekleri (ortalama 4–5 adet) kolaylıkla hazmettiği hususu, bize göre tartışma götürmez bir gerçek.
Zira, kendimiz de dahil olmak üzere, yüzlerce tecrübe ile sabit olmuş bir gerçektir bu. Konuyla ilgili konuşan doktorların bu hususu bilmemeleri, cidden garipsenecek bir durum.
Tarihin yorumu 23 Nisan 1909–1920
Meclis'in yeri 23 Nisanlarda değişti
Yeni nesillerin bildiği tek "23 Nisan", 1920'nin aynı gününde Büyük Millet Meclisi'nin Ankara'da açılmasıdır.
Oysa, Millet Meclisi'nin yer değiştirerek Ayastefanos'ta (Yeşilköy) toplandığı bir başka "23 Nisan" daha var.
Aralarında 11 yıllık bir zaman farkı olmasına rağmen, her iki hadisenin vücuda gelişi, gün itibariyle aynıdır. Ayrıca, bu garip rastlantının bir tesadüf eseri olmadığını da bilmek gerekir.
Bu iki 23 Nisan vakıası arasında şöyle bir kıyaslama/karşılaştırma yapmak mümkün:
31 Mart Vak'ası (13 Nisan) bahanesiyle Selanik'ten yola çıkan Hareket Ordusu, 23 Nisan günü İstanbul'un giriş kapısı Yeşilköy'e vardı ve aynı gün burada toplanan Âyân ve Mebûsan Meclisi (Meclis–i Millî) üyelerine hareketin nihaî maksadı hakkında bazı bilgiler verildi.
Buna göre, İttihatçıların organize ettiği Hareket Ordusu gece saatlerinde şehir merkezine girecek, isyanı bastırıp isyancıları tedip edecek, karşı gelenleri öldürmekten çekinmeyecek, sıkıyönetimin ilân edilmesiyle birlikte ordu idareye el koyacak, padişahı tahttan indirip gerekirse onu da sorgulayacak, adı isyana karışan her kim varsa, hepsini tutuklatıp askerî mahkeme eliyle en ağır cezaya çarptırılacak.
Evet, 1909'un 23 Nisan'ında Meclis–i Millî'nin Hareket Ordusuna tabi olmasıyla birlikte düşünülen, konuşulan ve aynı gün uygulanmasına başlanan temel konular bunlardı.
1920 yılının 23 Nisan'ında ise, İstanbul'un resmen ve fiilen işgal edilmesi üzerine Anadolu'ya geçen Meclis–i Mebûsan üyeleri, Ankara'da Büyük Millet Meclisi çatısı altında toplanarak, İstanbul dahil ülke topraklarının tamamını işgal kuvvetlerinin elinden kurtarma kararlılığını gösterdiler.
Fakat ne tuhaftır ki, ülkenin Balkan, İtalyan ve Birinci Dünya Savaşından mağlup çıkmasında ve ülke topraklarının işgale uğramasında etkili olan en önemli faktör, Hareket Ordusunun 1909 23 Nisan'ından itibaren girişmiş olduğu zincirleme tahribatlardır.
Ve yine ne gariptir ki, 23 Nisan 1920'de kurulan Millet Meclisinin emrindeki yüksek rütbeli subayların çoğu, 1909'daki Hareket Ordusuna bir şekilde katılmış, onların günahına ortak olmuş kimselerdi. Buna, İsmet Paşa ve hatta 1945'te Genelkurmay Başkanlığı makamında bulunan Kâzım Orbay da dahildir.
23.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|