Avrupa baharını yaşamayanlara yazacaklarımız elbette mübalâğa gelecek. Baharın serâpâ ağaçlarda, çiçek ve bahçelerde sümbül kesildiği Avrupa baharlarının tasviri, görmeyenlere abartılı gelse de, küçücük cennet numuneciklerinin ayaklanarak uçsuz bucaksız parklarda dolaştığını ifade etmek zorundayız.
Medenî Avrupa’nın bahçeleri yalnızca Avrupaî ağaç ve çiçekleri teşhir etmiyor. Avustralya’nın Ballarat yaylasının çiçek ve ağaçlarıyla Yohannesburg, Şili, İstanbul ve Kuzey Afrika’sını misafir etmiş.
Baharın en rengin ve zengin cümbüşünü seyretmek isteyenler, mevsim-i rebi’de Nisan yağmurlarıyla beslenen Avrupa baharını şu günlerde seyre gelebilirler.
Sakın Avrupa baharını, Almanya, Fransa ve diğer coğrafyaların baharlarıyla sınırlamayın. Bu baharda Endülüs’ün Kurtuba’sının, Medinet’üz Zehra’sının bir esintisi olduğunu unutmamak gerekiyor. Çocuk annesiz, talebe öğretmensiz anılamayacağı gibi, Avrupa da Endülüssüz anılamaz. Dünyanın ilk büyük ve harika botanik bahçesinin Kurtuba’da inşa edildiğini bilmeyenler, Avrupa baharlarının nazenin gelinler gibi süslenmeyi Medinet’üz Zehra’dan öğrendiğini de bilemezler.
Kurtuba’nın “çiçek şehri”nin de bir tahassür eseri olarak kurulduğunu, Şam-ı Şerif’in gül kokularına, sümbüllü bağlarına, zeytin, portakal, incir ve nar bahçelerine Emevî prenseslerinin duyduğu derin bir hasretin neticesinde buralara taşındığını Yeni Asya’nın dikkatli okuyucuları iyi bilirler.
Gül ve Dimeşk denilince hasret göğüs kafeslerini zorlar. Gül’de Şam-ı Şerif, Şam-ı Şerif’te Al-i Beyt rayihasını cihana yayan esas hakikatin Medinet’ün Nebi olduğunu, Kur’ân’ın “sevmekle” sorumlu kıldığı mânânın bu hakikate tutunarak Yesrib’den Kerbelâ’ya, oradan Şam-ı Şerif’e ve oradan da Mağrib’in belde-i güzîdesi Kurtuba’ya ulaştığını hatıra getirmeden Avrupa baharını anlatmak ve sevmek ne kadar doğru olabilir ki…
Belki de yirmi sekizinci baharını yaşıyorum Avrupa’nın. Fakat bu bahar kadar çiçekli, lâtif gündüz yağmurlarından ve muğber semalardan âzâde bir başka baharı bir daha yaşamanın zor olduğunu hissediyorum. Geniş ve düzenli yollarda arabalarıyla seyreden yolcuların, ormanların da bahçelerce süslendiğini temâşaları, bu baharın geçmiş baharlardan farklı olduğunu ihsas ediyor bize.
Avrupa baharını süsleyen önemli unsurlardan birinin de Birinci Avrupa’nın baharla birlikte uyanışı olduğunu düşünüyoruz. Üzerindeki taassup ve ecnebilik toprağını silkeleyen bir Avrupa’nın Kur’ân’a kulak kesildiğini belki duymamışsınızdır. İkinci Avrupa’nın yedi-sekiz seneden bu yana başlattığı taarruzların şiddeti de cemrelerle hafifledi. Cemrelerin peşpeşe gönüllere düşüşü ile asıl bahara ulaşıldı. Bu güzel baharın tatlı müjdelerini İnşaallah bir başka zamana bırakacağız. Yalnızca Risâle-i Nur Talebelerinin bu baharı fırsat bilerek dünyanın dört bir yanından Ahlen şehrine teşrifleri, Avrupa baharının neşesini azıcık ortaya koyar. Avustralya ile birlikte Avusturya, Türkiye ve Avrupa’nın dört bir yanı Avrupa baharını Ahlen şehrinde bir başka karede yaşadı. Risâle-i Nur’un Avrupa’ya müjdeleri, Avrupa’yı mesihî nefesleriyle diriltmesi ve diğer ehl-i imanı şevk içerisinde intibaha dâveti, Müslümanların bu güzel kıt'anın binlerce merkezinde, bu baharda bir araya gelmelerine vesile oldu.
Bu arada Güzeller Güzelinin velâdetinin hep Nisan’da güllerle yâd edilmesine olan sevincimizi de belirtelim. Binlerce salâda milyonlarca insan ellerinde Muhammedî güller ile ona selâm ve salât getiriyorlar. Dönüşte yolumuz Bulgaristan Razgrad şehrine uğramıştı. Burada İslâmî yaşantıya henüz ulaşamayan Müslüman kadınların ellerindeki gülleri görünce Türkçe konuştuk. O tatlı Balkan şiveleriyle, bilhassa yaşlı kadınlar; “Muhammed Aleyhisselâmın doğum gününü kutlamaktan geliyiz” derlerken, velâdetin birinci Avrupa ile birlikte bütün kıt'ayı dolaşmakta olduğunu müşahede ettik.
Birinci Avrupa’nın bu baharda İslâmiyete olan şükranını bu baharda biraz daha arttırdığını da aktarmış olalım. Tevhidi, dindarlığı, aileyi ve güzel ahlâkı yeniden keşfetmede Kur’ân’a olan minnettarlıklarını itiraftan kaçınmıyorlar. Müslümanların bu kıt'adaki dindarlıkları, Hıristiyanlardaki din duygusunu harekete geçirmiş. Bu ise, insanî değerlerin tahribine karşı ciddî tedbirlerin alınmasını netice veriyor.
Yukarıda da arz ettiğimiz gibi, Avrupa baharlarını anlatmak da, tasvir etmek de gayet zor. Ancak yaşanarak anlaşılacak bu baharlarda dünyamızın ikliminin güzele doğru değiştiğine inanıyoruz. Avrupa bahçelerini süsleyen ağaç ve çiçeklerin Asya’da daha kısa zamanlarda boy vereceğinden şüphemiz yok. Zira bu bahar “hakikî medeniyetin” kapımızı çalmakta olduğunu da gösterdi.
20.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|