Bir başka ‘muhafazakâr’
Bazı gazetelerin son günlerdeki “yayın politikaları” dikkatinizi çekiyor mu? Bu gazeteler ÇYDD ve “Baba Beni Okula Gönder” projesi içinde yer alan bazı yöneticilerin evlerinin aranması ve gözaltına alınmaları sonucunda vakit geçirmeden “çekmecede”ki dosyalara sarılmış görülüyor.
Ortada pek çok “iddia” dolaşıyor. Bunların en başında da, söz konusu kuruluşların PKK ve Kiliseler Birliği’ne yakınlıklarıyla ilgili olanlar geliyor.
(Tuhaf, şaşırtıcı bir iddia değil mi bu? “Ergenekon”un bir kolu Ermenilere ve misyonerlere karşı savaş açmış, cinayetler işlenmiş; ama diğer kolu çocuklarımızı Hıristiyan yapma gayreti içinde.)
2002 tarihli bir MİT belgesi de bunlar arasında. Belgeyi (“rapor” mu diyeceğiz?) kaleme alan MİT mensubu olan biteni açıkça görmüş: Bu kuruluşun çocukları Hıristiyan yapmaya uğraştığı apaçık.
(Görüyorsunuz, “ilkeli” bir tutum hak getire; hoşuna giden belgeyi kimin ulaştırdığı önemli değil.)
Özellikle ÇYDD Başkanı hakkında yapılan yorumları hatırlatmak bile istemiyorum. (Bu yorumlardan birini düzeltmeye koyulmuş bir köşe yazarının kaleme aldığı “savunma” gerçekten ibretlikti. Eskiler “zırva tevil götürmez” dememiş boşuna.)
İşin beni ayrıca rahatsız eden tarafı, bu “haber-yorumlar”ın özellikle “muhafazakar basın” cenahında yer almasıydı. (“Rahatsızım”, çünkü sonuç olarak ben de bu cenahta yer alan bir gazetenin yazarıyım.) Rahatsız oldum, çünkü “muhafazakar” denilince insan başka şeyler bekliyor. En başta da –tabii ki- “moral bütünlük”. “Muhafazakarlık”, soğuk savaş döneminin klişelerini ve yöntemlerini muhafaza etmek olmasa gerek…
İşte böyle kötümser bir ruh hali içindeyken, izlemeyi epeydir ihmal ettiğim Yeni Asya gazetesinden Kâzım Güleçyüz’ün “Gidişat” başlıklı yazısını önümde buldum. Bu gazeteye önceden birkaç methiye yazdığımı hatırlayanlar vardır belki aranızda. Türkiye’nin Avrupa Birliği’nde yer almasını en çok savunan bir gazete Yeni Asya. (Ama şöyle böyle değil, gerçekten var gücüyle.)
Gazetenin yazı kadrosundan bazı isimlerle tanışıklığımız da var. Her yıl düzenledikleri “Said Nursi Sempozyumu” çerçevesinde bir masanın etrafında bir araya gelmişliğimiz de var.
Nitekim Kâzım Güleçyüz’ün söz konusu yazısı yine bu çerçevede şu satırlarla son buluyordu:
“Açıkça görünen o ki, AB reformlarını geciktirmenin bedeli her geçen gün daha da büyüyor.”
Ne kadar yerinde, haklı bir tespit…
Güleçyüz, “Ergenekon” çerçevesinde gerçekleştirilen son gözaltılardan söz ediyor:
“Süreç ilerleyip yeni dalgalar geldikçe ortaya çıkan bir diğer kaygı da, bilumum irtibat ve ihtilâtlarıyla hukuk dışı ve darbeci bir yapılanmanın çökertilmesini hedeflemesi gereken bir operasyonda, tüm muhalifleri saf dışı etme hesabının devreye sokulduğunu düşündüren gelişmelerin yoğunluk kazanmasından kaynaklandı. Bu durumun ‘Atatürkçü ve laik olup da sırf bu sebeple mevcut hükümetin karşısında yer alan herkes sindirilmek isteniyor’ şeklinde takdim edilmeye müsait bir görüntüye bürünmesi ise, birçok bakımdan yeni riskler ihtiva ediyor.”
Görüyorsunuz; ne kadar yerinde ve “temkinli” (“düşündürüyor”, “müsait”) bir dille karşı karşıyayız.
Güleçyüz, devamla, “Atatürkçü-laik” görüşe sahip olanların “başörtüsü” meselesindeki tutumunu hatırlattıktan sonra bu vakıayı “Türkiye’nin hazin bir gerçeği” olarak niteliyor.
Ve hemen bunun arkasından da şu satırlar:
“Ancak bu zihniyete karşı verilecek mücadelede, onlar tarafından millet ekseriyetine reva görülen antidemokratik ve hukuk dışı yöntemlerden, baskı ve dayatmalardan medet umulması veya öyle bir izlenim uyandırılması çok yanlış. Yıllarca bu zihniyetin mağduru olanlar, ellerine kuvvet ve iktidar geçtiğinde evvelce kendilerine yapılan haksızlıkların rövanş ve intikamını almak istercesine, aynı mağduriyetleri muhataplarına yaşatmaya kalkarlarsa taraflar ve rolleri dışında bir şey değişmemiş, haksız ve adaletsiz sistem ve uygulamaları aynen devam etmiş olur.”
Oldu olacak Güleçyüz’ün şu satırlarını da aktaralım:
“Ve sistemdeki yargı vesayetinin koyulaştığı bir ortamda Genelkurmay’ın ağırlığını daha çok hissettirme ihtiyacı duyması da düşündürücü.”
Bilmiyorum, içinizde bu satırlarda ifadesini bulan analize katılmayanlar vardır herhalde.
Bana sorarsanız, Güleçyüz’ün bu yazısı beni biraz önce sözünü ettiğim “kötümser” havadan çıkartan bir içeriğe sahip, derim.
Unutmayalım: Yeni Asya ve başyazarı Kâzım Güleçyüz, “muhafazakar” sıfatını (“isim” değil “sıfat”!) gururla taşıyorlar. “Reva görülenler”i unutmadan-atlamadan, ama aynı zamanda ülkenin bugünü ve ilerisine bambaşka açılardan bakan bir muhafazakarlık bu. Zor bir iş olduğu muhakkak; ama görüyorsunuz ki mümkün de aynı zamanda.
Ne diyelim; birilerine ders olsun…
Yeni Şafak, 19.4.2009
|