"Gerçekten" haber verir 20 Nisan 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Röportaj

H. HÜSEYİN KEMAL

NURCULAR ŞİDDETLE İLİŞKİLENDİRİLEMEZ

“Nur hareketini şiddet olaylarıyla ilgili göstermek Ergenekon'un gündeminde, fakat başarılı olamazlar. Türkiye'de statükoya karşı en büyük güç Nur hareketi. Nurcular Batıya, diğer dinlere, demokrasiye açık oldukları ve marjinalize edilemedikleri için Ergenekon'un oyununu bozuyorlar.”

DİNDARLARI KULLANARAK OPERASYON

“Ergenekon yapılanması dindarların içine sızabilir. Laiklik ve Kürt meselesi dışında Ermeniler ve Alevilik, dindarların yumuşak karnı. Bu yönlerden provoke edilebilirler. Dindarları kullanarak dindarlara karşı yapılacak operasyonlara çok dikkatli olunmalı. Ergenekon'un ekmeğine yağ sürülmemeli.”

ERGENEKON NURCULARA NÜFUZ EDEMEZ

“Bu dönemde Ergenekon dindarlar üzerinde oynayacak. Bunun altını çizmek lâzım. Dindarlardaki milliyetçi potansiyeli bilen Ergenekon, önümüzdeki günlerde Ermeni meselesi üzerinden bunu kullanmak isteyecek. Ama Nurculara nüfuz edemez.”

Nurcular, Ergenekon’un oyununu bozuyor

Geçtiğimiz hafta Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümü üzerine yapılan ‘İskele Sancak’ programı sonrası saldırıya uğrayan Rasim Ozan Kütahyalı ile konuştuk. Programda, K. Maraş katliâmı dolayısıyla merhum Yazıcıoğlu’nu suçladığı gerekçesiyle kendisine saldırdığı söyleyen İstanbul Alperen Ocakları İl Başkanı Mustafa Kayatuzu’nun iddialarını Kütahyalı yalanlıyor. İskele Sancak Programında BBP’yi temsilen gelen Kemal Yavuz’la sıcak ve medenî bir ilişki kurduğunu söylen Kütahyalı, Kayatuzu’nun gelişiyle stüdyoda bir gerginlik yaşandığını söylüyor.

Taraf Gazetesi yazarı Kütahyalı ile ayrıca Ergenekon meselesini de konuştuk. Kütahyalı’nın dindarlar ve Ergenekon üzerine yaptığı yorumlar çok konuşulacağa benziyor....

Geçtiğimiz hafta İstanbul Alperen Ocakları İl

Başkanı Mustafa Kayatuzu’nun saldırısına uğradınız. Dışardan baktığınızda olayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ne olursa olsun yapılan saldırı İslâm ahlâk ve faziletine sığmayan bir saldırı. CNN’de Reha Muhtar’ın “Çok Farklı” programına danışmanlık yapıyorum. Programda geçtiğimiz haftalarda gençlik meclisi düzenledik. Bu mecliste Alperenler’in olmasını isteyen, ısrarcı olan ve dâvet ettiren bendim. Kayatuzu’nun CNN’e çıkmasına vesile olan benim. Program sonrası bana minnet, teşekkür ediyor. Daha sonra yaşanan tatsız olayı da kendisi gerçekleştiriyor. Bu İslâmdaki vefa duygusuna da sığmaz.

Siz niye CNN’deki programa Kayatuzu’nu dâvet ettirmiştiniz?

Ben “Alperenler faşist, katildir” diyen bir jargona sahip değilim. O çizginin hepsi Ogün Samast’tır denilemez. Ogün onlara dahil bile değildir olsa olsa BBP’ye yönelik tezgâhtır. Ben demokrat bir insan olarak, herkese el uzatan biriyim. İskele Sancak programında BBP’yi temsilen Kemal Yavuz vardı. Bazı konularda anlaşamasak da Yavuz bana ithafen ‘çok özgürlükçü bir yazarsınız’ dedi. Aramızda gayet samimî bir ilişki vardı. Daha sonra televizyona Kayatuzu’nun geldiği söylendi. Herkes neden geldiği yönünde tereddüt etti. Orada “Mustafa’yı tanıyorum. Programa dâvet ettim. Saldırgan biri değildir” diyen bendim. Ancak daha sonra karşılaştığımızda kendisine ‘merhaba’ der demez bir elimi tutup öbür eliyle yumruk atmaya başladı. Uzatılan ele karşı yumruk atmak ahlâkî bir sorundur. Bunun yanında BBP yetkilileri özür dileyerek görevden aldıklarını söylediler, ancak alınmamış. Bu tür şiddete yönelik hareketler bende gram etki yapmaz. Sabah Türkiye’nin güvenlik bürokrasisinden konuştuğum bir yetkili bu olay için “Ogün Samast ne kadar münferitse, bu olay da o kadar münferit” bilgisini verdi. Bu araştırılması gereken birşey...

Ne tür bir araştırmadan bahsediyorsunuz?

Bu arkadaşı birileri yönlendirmiş, provoke etmiş olabilir. Kayatuzu beni yumrukladıktan sonra “Ben indirdim sizin gelmenize gerek yok” demiş. Organize olmuş bir işten mi Ergenekon operasyonundan mı bahsediyoruz? Bunların araştırılması gerekir. Buradan almamız gereken ders, Ergenekon yapılanması dindarları kullanarak içlerine sızabilir. Laiklik ve Kürt meselesi dışında Ermeni ve Alevilik dindarların yumuşak karnı. Bu yönlenden provake edilebilirler.

Organize olmuş bir işten kastınız ne?

Yasin Hayal’in, Ogün Samast’ın, Erhan Tuncel’in Alperen Ocaklarını harekete geçirecek provokatif konuşmalar yapmaları boşuna değildi. Bu kişileri konuşturan güç BBP’ye tezgâh planlıyor. Alperen gençlerindeki bazı duyguları şiddete yöneltmek istiyor. Benim başıma gelen olay onları hedeflerine ulaştırdı. Arkadaş bu işi kendi yapmışsa Ergenekon’un ekmeğine yağ sürdü. Emir almışsa da zaten ortalık berbat demektir.

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu, Ergenekonculara direniyordu. Ergenekon, sürekli Alperenleri sokağa dökmeye oynuyordu. Küçük ve dinamik bir yapıyı sokağa dökmek daha kolaydır. Ülkücüler büyük bir kitle olduğundan bunu yapmak zordur. Zaten ülkücüler Ergenekonculara set çektiler. Eğer Bahçeli’nin Ergenekon’a karşı tavrı olmasa idi Ülkücülerden iç savaş aygıtı çıkarılabilirdi. BBP Ergenekon örgütüne sonuna kadar karşıdır, onun için bunu solcular küçümsemesin. Fakat buna rağmen Ergenekoncularla ideolojik temalar aracılığıyla Alperenleri etkileyebilir. Yazıcıoğlu’nun ölümünden sonra partide bir otorite boşluğu doğdu. Kayatuzu’nu parti görevden aldığını söylüyor, ancak bunu başaramıyor. Ortada kaotik bir durum var. Serseri mayın gibi gezebilecek bir örgütlenmenin önü açılabilir. Onun için BBP’nin güçlü bir liderlik mekanizmasına ihtiyacı var. Yazıcıoğlu’nun ölümünden medet umanlar var. Bu konuda dikkatli olmak gerekir.

Ergenekoncuların dindarların içine ancak

sızabileceklerini söylediniz. Bunu biraz daha açar mısınız?

Ergenekon yapılanmasının İslâmî söylemi istismar ederek dindarlar üzerinde oynadığı oyun ‘Kurtlar Vadisi’dir. Darbe ortamı hazırlamak için kullandığı enstrümandır. ‘Kurtlar Vadisi’yle Ergenekon aynı zihniyete sahiptir. Ergenekon’un ekmeğine yağ sürüyor. Organik bağı var mı araştırılsın. MİT’in Kaşif Kozinoğlu’na hazırlattığı ‘Kurtlar Vadisi’ ile ilgili raporunda geçen, o dönem Milliyet’te de yayınlanan “Raci Şaşmaz ile Osman Sınav, dizide yer alan devlet-mafya-güvenlik güçleri arasındaki ilişkilerle ilgili argümanları Jandarma İstihbarat Başkan Yardımcısı Albay H. A. U”dan almaktadır. U, 9 Ekim 2003’te Jandarma Genel Komutanlığının 0312 278... no”lu telefonundan, Sınav”ın 0532 312... no”lu cep telefonunu aramıştır” satırları ortada. Kurtlar Vadisi dindarları ulusalcı yapıya eklemlemek için oluşturulmuş dizi projesidir. Zihni analiz budur. İllegal hareketleri meşrû gören, Yahudi, Amerikan ve Hıristiyan düşmanlığını arttıran bir projedir. Kitaplarının Jitem tarafından yazdırıldığını itiraf eden Ergün Poyraz; Erdoğan, Gül ve Arınç’ın aslen Yahudi olduğunu söyleyerek dindar kesimi soğutma projesi yürüttü, ancak kitapları dindarlardan çok laik kesim okudu ve psikolojileri daha çok bozuldu. Ama Kurtlar Vadisi tuttu. Kadirî Tarikatı kökenli olmaları nedeniyle ‘bizim çocuklar’ denildi. Şimdi herkes uyanmış durumda. Kurtlar Vadisi Irak filmine gittiği için pişmanlık duyan milletvekilleri ve bakanlar var. Dizinin konsept danışmanının Soner Yalçın olduğunu da unutmamak gerekir...

Kurtlar Vadisi, Kürt sorununu konu alan “Terör” adında yeni bir diziye başlamıştı. Daha sonra dizi birinci bölümden itibaren yayından kaldırıldı...

Feci birşeydi. Dizinin ilk bölümünde emniyet ve MİT düşmanlığı yapıldığı için bu kurumlar tarafından durduruldu.

Sizce Ergenekon’un dindarlarla ilişkisi sadece

Kurtlar Vadisi üzerinden mi yürüyor?

Öncelikle söylemek istediğim Ergenekonla, kontr-Ergenekon taktikleriyle uğraşılamaz Ergenekon’la hukukla, meşrû yöntemlerle mücadele edilmesi gerekir. Sorunuza gelirsek Ergenekon dindarlardaki milliyetçi potansiyeli biliyor ve önümüzdeki günlerde Ermeni meselesi üzerinden bunu kullanmak isteyecektir. İdeolojik olarak dindarlar içinde en kolay nüfus edecekleri grup Alperenler. Nurculara nüfuz edemezler. Bu dönemde Ergenekon dindarlar üzerinde oynayacak. Bunun altını çizmek lâzım.

Karadeniz’deki bir cemaati yönlendirdiği yolunda iddialar var. Siz buna katılıyor musunuz?

O cemaat vasıtasıyla yapılmak istenen provokasyonları dindarlar fark etti ve itibar etmedi. Ben dindarlar üzerindeki Ergenekon oyunlarını bozmak için en çok konuşan adamım.

Devlet içindeki bazı güçlerin güneydoğuda bir tezgâh kurarak, Bediüzzaman posterlerini evlerine asan bir grup çıkarıp, daha sonra ellerine silâh verilerek terörist ilân edilebileceği ve bunun Nurcuların üstüne yıkılabileceği yolunda iddilar ortaya atıldı. Görüşünüz nedir?

Nur hareketini şiddet olaylarıyla ilgili gösterme, Ergenekon’un gündeminde, fakat başarılı olamazlar. Türkiye’de statükoya karşı en büyük güç Nur hareketi. Batıya, diğer dinlere, demokrasiye açık oldukları, marjinalize edilemedikleri için Ergenekon’un oyununu bozuyorlar. Amerika, Yahudi, Hıristiyan, Ermeni düşmanı değiller. Alperenler için de aynı duyarlılık sağlanmalıdır. Dindarları kullanarak dindarlara karşı yapılacak operasyon konusunda çok dikkatli olmak gerekir. Senin Ragıp Zarakolu ile yaptığın röportaj çok güzeldi. Türkiye dindarlarının 1915 büyük felâketi karşısında tutacakları taraf Mason, din düşmanı ittihatçı Talat Paşa olamaz.

Ergekon zihniyeti nasıl bir zihniyet?

“Ben amaçlarım için her yolu mübah görürüm” diyen herkes Ergenekon zihniyetinin ortakçısıdır. ‘Devrim, vatan, İslâm için adam öldürmek şereftir’ diyen Ergenekon zihniyetindedir. Ergenekoncu olmak için organik bağ olması gerekmez. Bizim uğraşmamız gereken ‘amaçlar, aracı mübah kılar’ zihniyetidir. Ermeni meselesinde olduğu gibi ittihatçılar dindarları da zayıf yakalasalardı mahvederlerdi. Bugün toplu dindar kıyımları olmadıysa sayılarının çokluğundandır. Yüzde on olsalardı işleri bitikti.

İstiklâl Mahkemelerinde sayısı henüz

kesinleşmemiş binlerce insan katledilmiş....

İskilipli Atıf Hoca gibi dindarların önderleri katlediliyor. Ben dindarların eskisi gibi derin yapılanmaların oyununa gelmemelerine seviniyorum. Eskiden bir cami yakılsa ve iki kişi çıkıp “Aleviler yaktı” diye bağırsa iç savaş çıkardı. Maraş Katliâmı konusunda Alevi toplumunun Ülkücü hareketin konuya dahli olduğu yönünde algısını da kırmak gerekir.

Maraş Katliâmının yeniden tartışılması gerektiğini mi söylüyorsunuz?

Maraş Katliâmı noktasında bir derin yapılanmanın provokasyonu vardır. Bunu ister CIA yapsın, ister başka istihbarat ancak Alevi halkının algısı başkadır. Demek ki, Alevi konusu aramızdaki uçurumlardan biri. Sünnilerin Maraş Katliâmını açıkça kınaması gerekiyor. Bunun yanında laik devletin teolojiyle işi olmaz. “Alevilik İslâm içi mi?” tartışmalarını laik bir devlet yapamaz. Erbakan’ın deyimiyle 2 milyon insan kendini “patates dininde” görse devlet bu insanların inançlarını tanımak, imkân tesis etmek zorundadır. Aynı zamanda ben zorunlu din derslerinin hiçbir dindara yaradığını görmedim. Zorunlu din derslerinin kaldırılması, Tunceli ve Nevşehir Üniversitelerine Pir Sultan Abdal ve Hacı Bektaş isimlerinin verilmesi, Madımak’ın müze yapılması, Tekke ve Zaviyeler Kanunun kaldırılması ve cemaatlere-tarikatlara yasal zemin açılması reformlarının birlikte yapılması lâzım. Alevilik meselesini halledersek Ergenekoncuların elinden bütün kozlar gider. Madımak’ın müze yapılmasında BBP öncülük etsin, o zaman bana yapılan her şeyi unuturum.

Alperenler içerisinde provoke olma ihtimali var diyorsunuz. Peki size yapılan saldırıyı gündemde tutarak bu provokasyonu hedefine ulaştırmış olmuyor musunuz?

Eğer öyle olsa “Bunlar hep böyleydi. Faşist katiller” demez miyim? Şu an Türkiye’de solcular “Sen bak bunları savunuyordun. Gerçekleri gördün mü?” demektedir. Gelsin BBP, Alevilik konusunda önemli adımlar atsın.

Ergenekonda son perdeyi nasıl

değerlendiriyorsunuz? Ergenekon soruşturması demokratik bir ülkeye yakışır şekilde devam edebilir mi?

Birinci Ordu Komutanının İstanbul Emniyet Müdürlüğünü ziyaret etmesini rezillik olarak görüyorum. Bu anayasal had bilmezliktir.

Rutin görüşmeler şeklinde açıklanıyor...

Birinci Ordunun, Emniyetle rutin olarak görüşeceği bir konu olduğunu düşünmüyorum. Ergenekon soruşturmasında yapılan yanlışlardan birisi ve önemlisi “Saygın insanlarla katiller bir araya nasıl gelir?” söylemidir. 12 Eylül darbecileri de böyle kurtarıldı. Sağcı ve solcu militanlar ortamı ateşliyordu. Öbür taraftan Orhan Aldıkaçtı anayasa hazırlıyordu. İhsan Doğramacı ise YÖK’ün kışla tipi örgütlenmesini kuruyordu. Bir taraftan Çatlı farklı bir iş görüyordu, öbür taraftan sosyalistler... Devlet 12 Eylül darbe ortamını hazırlamak için hepsini kullandı. Belki birbirlerinden haberleri yoktu, ancak aynı harekâtın parçalarıydı. Ergenekon örgütünde de birbirinden habersiz insanlar olabilir. 28 Şubat’ı bir örgüt mantığıyla düşünürsek, bir tarafında Fadime Şahin, öbür tarafında Çevik Bir vardı. Bir tarafta Fadime Şahin, öbür tarafta medya ayağını oluşturan Fatih Çekirge vardı. Ancak burada meselemiz kişiler değil.

Gözaltına alınan veya tutuklanan kişilerin

ardından “Bu kişileri ben tanıyorum yakın arkadaşım. Ergenekon terör örgütünden olamaz” türü ifadeleri nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Terör örgütü üyesi olmak illa silâhlı adam olmayı gerektirmez. Aldıkaçtı, darbecilerle işbirliği yapmış mı? Darbenin entelektüel ayağını oluşturmuş mu? Silâhlı olmayanlar aynı cezayı almaz tabiî...

Ergenekon dâvâsı nereye kadar gider?

Nefesi yettiği yere kadar gidecektir. Bizim irademize bağlı olduğunu düşünüyorum. Gerçekçi olmak gerekirse Türkiye’de devlet içine sızmış çetelerden bahsetmek doğru değil, çeteleşmiş devlet sisteminden bahsetmek doğru. Çeteleşmiş bir devlette soruşturma büyük olacaktır. Bu vesileyle anayasa değişikliği yapılıp çeteleşmiş devletten kurtulmak ve Ergenekonun zeminini kurutmak gerekir. Özgürlüklerin önü açılmalıdır.

114 kilisenin İslâm hakkında aldığı gizlenen karar

—DÜNDEN DEVAM—

Rotterdam İslâm Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özcan Hıdır'la yaptığımız ve ilk bölümünü dün yayınladığımız röportajın ikinci ve son bölümünü bugün yayınlıyoruz

Sonra ben tekrar “sevgi/liefde” kelimesini de arayalım” dedim. Yazdılar ve o da Kur’ân’da Kitab-ı Mukaddes’ten 2-3 kat daha fazla çıktı. Kur’ân’da “sevgi” kelmesinin muhtelif türevleri olmasına ve bunlar dakik olarak yansıtılamamasına rağmen sonuç böyle çıktı. Tabiatıyla insaf ehli Batılılar bunları görüp duyunca hayret ediyor. Demek ki, İslâm Batı’da doğru bilinmiyor. İslâm Dini diye bir şeyin varlığından haberdar insanlar ama “doğru İslâm” bilinmiyor. Bediüzzaman’ın tabiri burada çok önemli, tabi. Batılıların bu durumu bazan “bilinçli cahillik” olarak da karşımıza çıkıyor. Bir kısım insanlar İslâmın doğru öğrenilmesini istemiyorlar. Bir kısım insanlar da bilinçli bir şekilde bunu örtüyor. Yani siz gerçeği öğrenemiyorsunuz. Avrupa’yı konuşuyoruz, ama aslında Türkiye’de manzara biraz böyle. Bu imajın değiştirilmesi ve düzeltilmesi lâzım. İşte bu mânâda Müslümanlara büyük görevler düşüyor.

Bu kötü imajın pek çok tarihsel kökeni ve sebebi de var elbette. Benim şu anda bitme aşamasında olan “Batı’da Hz. Peygamber İmajı” adlı bir kitap çalışmam daha var. Orada, İslâmın ilk yıllarından itibaren, Hz. Peygamber’e bakış açısı nasıl olmuştur, onu ortaya koymaya çalışıyorum.

Burada şunu da görüyoruz: İslâmın zuhuru yıllarında iki anlayış hakim olmuştur. Birincisi İslâmın Hıristiyanlık’tan sapmış bir din olduğu anlayışı. Bu itibarla Hz. Peygamberi de bu doğrultuda –haşa- “heretik/sapkın bir kişi” olarak yanlış anlamış ve anlatmışlardır. Maalesef bu hâlâ yaygın bir anlayıştır, Batı’da. Bu anlayış Ortaçağ’da çok daha fazla yaygındır. Bu anlayış kısmen Aydınlanma döneminde değişir. Sonra Almanya’da W. Goethe çıkmış. Thomas Carlyle var, İngiltere’de. Bu gibi Aydınlanma düşünürleri Peygamberimize karşı daha müsbet görüşler ortaya koymuşlardır. Hatta bunların Müslüman olduğu dahi iddia edilmiştir. Ama olumsuz çizgi de alabildiğine devam etmiş, ediyor.

Geçen aylarda, zaman zaman bazı meseleleri tartışmak üzere bir araya geldiğimiz Hıristiyan din adamlarıyla buluşmuştuk. Konularımızdan biri, “irtidat” konusuydu. Konuşmaların sonunda yer alan tartışma bölümünde İslâma ve Müslümanlara yönelik Ortaçağ boyunca Batı’da şekillenen yukarıda sözünü ettiğim anlayışı hatırlattım ve “Beni Hıristiyanlık’tan sapmış bir heretik kişi olarak mı görüyorsunuz?” diye sordum. Cevap olarak, “Aynen öyle düşünüyoruz” dediler. Tabiatıyla bir yanıyla çok şaşırdığımı ama diğer yanıyla hiç şaşırmadığımı itiraf etmeliyim. Zira ben, iyimserlik göstererek günümüzde bu konudaki eski anlayışların değiştiğini düşünüyordum.

Burada şunu da söylemeliyim: Şu anda Batı dünyasında aslında iki çizgi hakimdir. Yukarıda sözünü ettiğimiz bu olumsuz anlayış karşısında çok olumlu giden bir anlayışın varlığını da gözlemliyoruz. Meselâ, 1962 ile 1965 yılları arasında Vatikan Konsülünde alınan kararlar var. Bu kararlar tam olarak ortaya çıkmamıştır. J. Slomp ve Hans Küng gibi bazı Hıristiyan yazarların yazdıkları kadarıyla biliyoruz, bunları. II. Vatikan Konsili’nde olumlu bir mesaj vardır.

Ama daha orjinali ve bilinmeyeni, Avrupa Kiliseler Birliğinin (114 kilisenin) 1984 yılında Avusturya’nın St. Poelten şehrinde aldığı Allah inancı ve Hz. Peygamber’in peygamberliğine dair önemli iki karar var. Bu kararlar o dönemde özel basımla neşredilmiş, ama sonradan gizlenmiş. O metinden de genelde Müslümanların haberi olmamıştır. Orada şunu söylüyorlar: “Biz, Müslümanların kullandığı gibi “Allah” kelimesini kullanmalıyız ve Müslümanların Peygamberini Müslümanların inandığı gibi kabul etmeliyiz” diyorlar. Bu çok önemli bir karar ve İslâm dünyasının bu karardan haberi yok. Hakkında pek çok spekülasyon olan II. Vatikan kararlarına göre yeni bir karar. Önemli bir oryantalist vasıtasıyla bu kararların yazılı metnine ulaşmış bulunuyorum. Yukarıda sözünü ettiğim eserimde buna dair bir bölüm yer alacak. Tabiatıyla bunu önemsemeliyiz. Zira Batı’da bir yandan böyle bir zihniyet de gelişiyor. 11 Eylül vb. hadiseler –bir paradoks gibi görünse de-, dolaylı olarak İslâmın tanınmasına ve araştırılmasına sebep oluyor. Geçenlerde Amerikalı bir yazar gelmişti Hollanda’ya ve 11 Eylül’den sonra sadece Amerika’da 540 bin kişinin Müslüman olduğunu söylüyordu.

Diğer Batı ülkelerinde de aşağı yukarı benzer gelişmelerin yaşandığını söyleyebiliriz. Ayrıca bunu gözlemliyoruz da… İnsanlar açıktan “Biz İslâma girdik” demese bile -çünkü büyük bir ‘mahalle baskısı’ var-, İslâma bir şekilde ilgi duyuyor ve bazıları da gizlice Müslümanlığı yaşıyor. Diyelim ki bir Hıristiyan İslâma ilgi duyuyor, ama bir üniversitede veya bir kurumda görevli. Bu durumda Müslüman olduğunu açıklamaktan çekiniyor. Açıklasa dünyalık anlamında çok şey kaybedecek. Ama bütün baskılara rağmen Müslüman olduğunu açıklayanlar da çok. Tabiî bu “hidayet” meselesini gündeme getiriyor. Batı’da İslâmı anlatmada bu mühtediler daha etkili de oluyorlar. Oraları iyi tanıyorlar ve Batı ülkeleri bunlara “göçmen Müslümanlar” gibi davranamıyor. Meselâ, Hollanda’da “burka” giymek yasaklandı, geçenlerde. Ama Hollandalı Müslümanlardan “burka” giyenler var ve onlara mani olamıyorlar. Bunlar da dikkat çekici noktalar.

Türkiye’de kanayan bir yara var. Başörtüsü

yasağı... Avrupa’dakilerin bu yasaktan haberi var mı? Nasıl karşılıyorlar?

Tabiî buradaki olaylar birebir Avrupa’ya yansımıyor. Ama belli tartışmalar takip ediliyor. Özellikle son yıllarda başörtüsü yasağı insan hakları raporlarına da giriyor. Batı, başörtüsünü daha ziyade “dinsel” bir temelde değil de “bireysel hak” olarak görüyor. Dinsel bir temelle anlayanlar da var. Bunda da bir mahzur olmasa gerek. Şu anda Batı “post-modernizm”i yaşıyor. Bu dönemde “modernite” ciddî anlamda eleştiri alıyor. Toplumda dinin yerini belirlemeye dair düşünce ve teoriler geliştiriliyor. Modernite ile toplumun dışına itilen dine, post-modernite ile toplumda yer verilmeye çalışılıyor. Almanya’da Jürgen Habermas’ın teorisi bu anlamda etkili oluyor. Dolayısıyla şu an hakim olan anlayış toplumda eşitler arasında dinin de bir yeri olabilir anlayışıdır. Burada önemli bir fenomen daha var. Batı’da dinden uzaklaşma çok tartışılıyor. İstatistiklerde yüzde 60’ların üzerinde insanlar dinden uzak olduklarını söylüyorlar. Bu da aslında son yıllarda Batı’da en önemli krizlerden biri kanaatimce… Tabiatıyla toplum dinden soyutlanınca krizler ve boşluklar ortaya çıkıyor. Zevkleri öne çıkaran hedonist bir anlayış hakim oluyor. Batı şu anda bunu yaşıyor. Diğer taraftan aile ve aile değerleri de altüst olmuş vaziyette. Boşanma oranları yüzde 60’lara yaklaşıyor. Maalesef Müslümanlar arasında da boşanmalar aynı oranlara yaklaşıyor. Dolayısıyla bu durum, aslında toplumda büyük bir yıkıma sebep oluyor. Ve Batı, buna çare arıyor ve aile mefhumunu yeniden keşfetmeye çalışıyor.

Batı, aileyi önce yıkmaya çalıştı, şimdi tamire mi çalışıyor?

Evet, çünkü zarar kendisine dokundu. Bunun için teşvikler yapılıyor, raporlar yayınlanıyor, fonlar ayrılıyor. Bu hastalığın Müslümanları da vurması çok acı. Tabiî Batı’yı vuran bu tür problemlerin alabildiğine Türkiye’de de etkili olduğunu görüyoruz.

Burada bir diğer probleme daha kısaca işaret etmek istiyorum: Son yıllarda Batı, Müslümanları kendi içinden çıkardığı ama onları hiçbir şekilde temsil edemeyen isimlerle yaralamaya çalışıyor. Salman Rüşdie böyle biriydi. İslâmdan dönmüş kişileri bu yönde kullanıyor; onları öne sürüyorlar. Bununla ilgili pek çok örnek verebilirim. Hollanda’da İranlı ateist Kader Abdollah’a yaptırdıkları gibi, böyle kişilere Kur’ân tercümeleri bile yaptırıp sübvanse ediyorlar. Bu çok tehlikeli bir gelişme tabi. Zira İslâmın yanlış anlatılması ve anlaşılmasına yol açıyor.

Burada şunu özellikle vurgulamalıyım ki, meselenin özü, Müslümanlarda bitiyor. Türkiye’de de bu böyle, Avrupa’da da. Müslümanlar, özellikle Ehl-i Sünnet çizgisini muhafaza eden cemaatler, ortak stratejiler belirlemelidirler. Kanaat önderlerine çok iş düşüyor. Müslümanları ilgilendiren konularda ortak stratejiler belirlemek ve uygulamak gerekiyor. Bir şekilde bunun yolu bulunabilir. Yeterki bu yönde bir gayret ortaya konsun. Aynı şekilde oralarla ilgili mesajlar vermiş Bediüzzaman gibi önemli âlimlerin fikirlerini oralarda ön plana çıkarmaya, yaygınlaştırmaya çalışmak gerekiyor.

Son olarak 21-22 Mart 2009’da İstanbul’da

yapılan ve sizin de ‘masa çalışmaları’na katıldığınız “Global ekonomik kriz” konulu Risâle-i Nur Kongresini değerlendirir misiniz?

Bu kongre, zamanlaması itibariyle çok isabetli olmuştur. Çünkü şu anda dünyada global bir ekonomik kriz var ve her yerde hissediliyor. Avrupa’da kurumlar iflâs ediyor. En son Hollanda’da iflâs eden firmaların oranı iki üç katına çıktığı yazıldı. Bu kriz aslında bir ahlâk ve maneviyat krizi ve bu yönüyle Batı’ya ait bir kriz. Ne var ki sonuçları bütün dünyayı etkiliyor. Müslümanların, burada bir çözüm teklifinde bulunmaları gerekiyordu. Bu kongre bunu yapmaya çalışmıştır. İyi bir konuyu tema olarak seçmiş. Bunun için ilgilileri tebrik ediyorum. Zira halihazırda bütün dünyada İslâmın ekonomik görüşü tartışılıyor. “İslâm’ın faizsiz sistemini model alabilir miyiz?” diye tartışıyor Batılı birtakım mahfiller. En son Vatikan bunu söyledi. Müslümanlar söyleyince pek etkili olmuyor, ama Vatikan söyleyince Batı’lı karar vericilerin de dikkatini çekiyor, dünyada yankısı oluyor.

Bediüzzaman’ın dîni ve ahlâkı öne çıkaran, kanaati önceleyen, israftan uzak durmayı öğütleyen, zekâtı öne çıkaran iktisadî görüşleri ile faizin öldürülmesi gerektiği yönündeki tesbitleri çok önemli ki; biz de sonuç bildirisinde bunlara işaret etmeye çalıştık. Hakikaten önemli bir toplantı. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

-SON-

FARUK ÇAKIR

20.04.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (19.04.2009) - İSLÂMI DOĞRU TEMSİL VE İYİ TEBLİĞ

  (18.04.2009) - 40 YILLIK OKUYUCULARDAN HAFIZ ABİ (AHMET ALİ AKTAŞ) ANLATIYOR:

  (17.04.2009) - 40 YILLIK OKUYUCULARDAN EMEKLİ İMAM CUMA BAHÇECİ ANLATIYOR:

  (16.04.2009) - Yeni Asya’yı okudum ve “İşte benim gazetem” dedim

  (14.04.2009) - “Laikcan”lar marjinalleşiyor

  (12.04.2009) - ESKİŞEHİR YENİ ASYA OKUYUCULARINDAN, EMEKLİ MİLLÎ EĞİTİM MÜDÜRÜ MEHMET KILIÇOĞLU:

  (11.04.2009) - SALİH ORAL: YENİ ASYA VE RİSÂLE-İ NURLAR OLMASAYDI ARAYIŞIM DEVAM EDECEKTİ

  (10.04.2009) - İLK ÇIKTIĞI GÜNDEN İTİBAREN YENİ ASYA’YI OKUYAN ŞEVKİ DEMİRTAŞ:

  (09.04.2009) - Komutan “Bu gazete kimin?” diye sordu

  (08.04.2009) - Üstad ‘son dersi’ni verirken ziyaretine gittim, ama dinlemek nasip olmadı

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis