"Gerçekten" haber verir 09 Nisan 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Röportaj

KAHRAMAN ALPAK

Komutan “Bu gazete kimin?” diye sordu

Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

1953 yılında Trabzon’un Beşikdüzü ilçesinde doğdum.1973 yılında hava astsubayı oldum. Emekli olduktan sonra halı mağazası açtım. Halen Trabzon’un Akçaabat ilçesinde halı mağazam vardır.

Yeni Asya Gazetesi ile nerede ve ne zaman tanıştınız?

1972 senesinde Ankara’ya Jandarma Astsubay Okulu imtihanına gidiyordum. Yanımda genç biri oturuyordu. Sabah namazı için araba mola vermişti. Ben namaz kılmak için hazırlık yapınca hemen seccadesini bana verdi. Güneş doğmaya başlamıştı. Cebinden çıkartıp kendi yazdığı notlardan bana okumaya başladı. O zaman epeyce sıkılmıştım. Bana “Trabzon’a dönünce falan yerde matbaacı Müslüm Selçuk var. Mutlaka yanına uğra” dedi. Tabiî o zaman ben hiç önemsemedim. Kendi isminin Ahmet Apay olduğunu Trabzon’da mimarlıkta okuduğunu söylemişti.

Malatya’ya tayinim çıkınca orada sevdiğim kişilerin içinde buldum kendimi. Mehmet Ali Bağlıtaş isminde bir ağabeyimiz vardı. Daha önce Trabzon’da sağlık memurluğu da yapmış.

Tanışma esnasında ‘Ben Trabzonluyum’ deyince bana hemen, ‘Müslüm Selçuk ve Ahmet Apay’ı sordu. Ben bir an önce izne gidip onlarla tanışmayı arzu ediyordum.

Malatya’da o zaman çok güzel hizmetler oluyordu. Astsubaylardan Mevlüt Polat, merhum Tayyar Alnıak ve Önder Taşkın Ağabeylerimiz vardı.

Gazetemizin yazarlarından M. Latif Salihoğlu, Malatya’da o zaman 16 yaşlarında lise öğrencisi idi.

Unutamadığınız eski hatıraları bizimle paylaşır mısınız?

Eskişehir’e 1977 yılında tayin oldum. Ceylan Ağabeyin babası birkaç defa benim eve derse geldi. Bana ‘Sen benim ismimi aynen aldın’ diye lâtife yapardı. Onun ismi de Mehmet Çalışkan idi. Eskişehir’e ilk gittiğim 1977 yılında Üstadın kaldığı hapishane yeni yıkılıyordu. Tam lisenin karşısında idi. Eserlerde “Lise bahçesinde raks eden kızlar gördüm, 60 sene sonraki halleri hayalime göründü” diye bahsettiği yerdi.

Eskişehir’de yaşlı bir komşum vardı. Bana “Üstadımızla evimiz yan yana idi. Bundan dolayı çok hatıralarımız olmuştur” diyerek hatıralarını anlatmıştı. O evi de bizzat göstermişti.

Eskişehir’de astsubay ağabeylerimizden Yüksel Tetiker, Mehmet Timur gibi ağabeylerimiz vardı. Ankara’dan bir gün Ali Vapurlu geldi. Sohbet, Yüksel Ağabeyimizin evinde gece saat 4’e kadar sürdü ayrılıp gidemedik.

Eskişehir’e bir gün Hulusi Yahyagil Ağabeyimiz geldi. Sohbette ben de hemen onun yanında oturdum. Su istedi yarısını da bana ikram etmişti. 1980’li yıllarda İsparta’ya gidiyordum. Nurettin Atasoy isminde bir ağabeyimiz vardı. Daha sonra beni halı işine o başlattı. Üstadımızla ilgili hatıralar da anlatmıştı. Bizzat o mekânları göstermişti. Üstadımız vefat ettiğinde kendisinin 20 yaşlarında olduğunu söylemişti. 1983 yılında Ayancık Radar Mevzi Komutanlığında görevli iken bir araba tutup Mehmet Fevzi Ağabeyimizi ziyarete gittik. Kastamonu’da kendi evinde kalıyordu. O zaman çok yaşlı ve hasta idi. Allah rahmet eylesin bizlere çok hatıralarını anlatmıştır.

Yeni Asya ile ilgili hatıralarınız var mı?

Seksenli yıllarda Yeni Asya kapatılmış Yeni Nesil alıyorduk. 1. Ana Jet Üssünde Levazım Astsubayı idim. Gazeteyi boş kaldığım zaman okurum diye üsse götürüyordum. Beraber çalıştığım binbaşı görünce çok telâşla “Bu gazete kimin?” diye sordu. “Benim” deyince hiçbir şey söylemedi. O zaman anladım ki, Yeni Asya kapandı, Yeni Nesil de takip altındaydı.

Hizmetlerde emeği geçenlerden Allah razı olsun.

BİR DÖNEM BELEDİYE BAŞKANLIĞI YAPMIŞ OLAN MUSTAFA SÜZEN:Bir ilçede nasıl hizmet edileceğini de Zübey

İsterseniz röportajımızın asıl konusu olan Zübeyir Ağabeye dönelim… Zübeyir Ağabey hakkında neler söylemek istersiniz?

Cemaati hizmet yörüngesinden ayıracak vüs’atte dâhilî ve hâricî mihrakların cemaati Millî Nizam siyasî hareketine bulaştırmak ve cemaati bölüp politize ederek perişan etmek planları tatbikata konuldu o zamanlar. Zübeyir Ağabey’in, duruma el koyarak, İhsan Atasoy’un ‘Nur’un Büyük Kumandanı Zübeyir Gündüzalp’ kitabında konu edilen cevaplarına ve kesin tavırlarına şahit olduk. Ben Bayram Ağabeye mekân ve mânevî olarak çok yakın olduğum halde ağabeylerin bilhassa 27’de geçen bu konuyla ilgili toplantılarını hemen hiç merak etmezdim. Zübeyir ve Bayram Ağabeyler ne derse onlara hüve hüvesine ittibâ ederdim. Ancak, Zübeyir Ağabeyin 27’de bizlerin de bulunduğu namaz kıldığımız odada, Said Özdemir Ağabey ve beraberinde gelen Tevfik Paksu ve diğerlerine, yani Erbakan’ın siyasî arkadaşlarına o hasta halinde büyük bir inançla haykırarak söylediği, “Said Hoca, bu cemaati sana ve sizlere böldürtmem, bu sakat teşebbüsten vazgeçiniz. Bizim hiçbir siyasî talebimiz yoktur ve olmayacaktır” şeklindeki şiddetli sözü hâlâ kulaklarımda çınlıyor.

Zübeyir Ağabey ile sık sık görüşmeleriniz olur muydu?

Zübeyir Ağabeyi 1968-1970 yıllarında vefatından birkaç ay öncesine kadar Ankara’ya gazete ve siyasî meseleler ve bazen de sırf Bayram Ağabeye iâde-i ziyaretlerinden tanırım. Geldiğinde daima Hacı Bayram’daki Bayram Ağabey’in kaldığı 27 numaralı evde kalırdı. Evin iç kapısından girdiğinizde hemen soldaki 8-9 metrekare büyüklüğündeki odada Bayram Ağabey kalırdı. Bu oda aynı zamanda mutfak ve yemek odası olarak da kullanılırdı. Yemekler orada yenirdi. Bu odanın bitişiğinde 60-70 cm genişliğinde ve takribî bir metre uzunluğunda bir lavabo vardı. Namaz abdesti alınan çeşmesi, bulaşık teknesi, mutfak tezgâhı ve tabak rafları olan bir yerdi. Onun yanında tuvalet vardı buranın uzunluğu da 1,5 metre kadardı. Burayı sonradan Selamet Partisi’nden Sivas Mebusluğu yapan Vahdettin Karaçorlu kendi eliyle fayans ile kaplamıştı. Onun yanındaki kuzeye bakan iki odadan birisinde yani tuvaletin yanındaki misafir odasında, geldiğinde Zübeyir Ağabey kalırdı. Bu odaya ancak bir somya sığardı. Onun bitişiğindeki yine 8-9 metrekarelik oda ise, günlük misafirlerin ağırlandığı ve her daim rahledeki Risâle-i Nurların okunduğu bir yerdi. Yani dışarıdan gelen kimseler okunan dersin üzerine gelir, mutlaka ders bitene kadar Risâle-i Nurlardan dinlerlerdi. Gelen polisleri de bilirdik. Bunlar yapmacık konuşmalarından ve oturuşlarından kendilerini bizlere tanıtırlardı.

Yaptığım birçok mülakatta 27 numaralı dershaneden bahsedildi. Çok merak etmiş, ama hiç sormamıştım. 27 numaralı dershanenin tutuluş hikâyesini anlatabilir misiniz?

27 Mayıs ihtilâlinde ağabeyler Urfa’dan çıkartılır. Bayram Ağabey o dehşetli takibattan kurtulmak için bir süre Nazilli’de kalır, ancak Ali İhsan Tola Ağabey’in ifadesi ile “Zübeyir, Ceylan, Tahiri Ağabey, Bayram, Sungur, her birinin ayrı bir hususiyeti vardı. Zaten onlar birleşerek bir bütünü oluşturmuşlardı.” Zübeyir Ağabey, ağabeyleri toplar, onları organize eder. Bayram Ağabeyin de Ankara’da hizmet etmesini uygun bulur. Ancak, Ankara’da ev bulmak hem de dershane olarak, o günlerde hiç mümkün olmayacak bir iştir. Hacı Bayram’daki 27 numaralı evin zemin katı boştur. Sahibi Manisalı Kuyumcu Hacı Hafız Ali Uğurlu Efendidir. Ali Uğurlu Efendi ise son derece müttakî olmakla beraber korku hissi kendisinde son derece galip mübarek bir zattır. Başka çare yoktur. Bayram Ağabey orayı kiralamak ister, Hacı amca nurcuları tanımaktadır ama Bayram Ağabey ile hiç görüşmemiştir. Bayram Ağabey bir gün saat 10 sularında Hacı Amcanın en üst kattaki dairesinin zilini çalar. Kapıyı Hacı Amca açar ve zemindeki o küçücük dairenin anahtarını uzatarak:

“Bayram kardeş, buyur evin anahtarını” der. Bayram Ağabey şaşkındır. Teşekkür eder, anahtarı alır. O gün bu gündür 27 numaralı yaklaşık 30 metrekarelik daire hizmettedir.

Daha sonra, hacı amcanın anlattığına göre; gece Üstat hazretleri Hacı Amcanın rüyasında kendisine, “Hacı Hafız kardeş, talebem Bayram yarın senden evini kiralamaya gelecek, ona evini kirala” der. Bu arzuyu karşılayan Hacı Amca, Bayram Ağabeye ismiyle hitap ederek anahtarı verir. Sonradan bizim bildiğimiz bir olay da şöyledir. Dershanenin kirasını önceleri de Hacı Amcanın ikinci eşi hacı anne almaktadır. Hacı Amca, hacı annenin haberi olmadan her ay kirayı Bayram Ağabey’e verir, Bayram Ağabey de zili çalarak hacı amcadan aldığı kirayı hacı anneye takdim eder. Böylece 27’nin aylık kiraları ödenir. Allah onlardan ebediyen razı olsun. Âmin.

Tekrar Zübeyir Ağabeye dönelim isterseniz… Zübeyir Ağabey’in Nurcu olmayan insanlarla iletişimi nasıldı?

Zübeyir Ağabey’in bir defasında Ankara’ya geldiğini, fakat özel bir işi olduğundan otelde kaldığını biliyorum. Zübeyir Ağabey, her defasında Ankara’daki, eski mesai arkadaşlarını ziyaret ederdi. Meselâ, Dışişleri Bakanlığı, Gümrük Bakanlığı’ndaki bir arkadaşını hemen her gelişinde ziyaret ettiğini, onunla meşgul olduğunu biliyorum.

Hayatının son demlerinde Zübeyir Ağabeyin çok ciddî hastalıkları devam ediyor muydu?

Zübeyir Ağabey, çok şiddetli hastadır. Derse geldiğinde o hasta halinde daima halı üzerinde hemen bir yere iki dizi üstüne oturur ve dersi büyük bir dikkatle ve hiçbir şeyle meşgul olmadan huşu içinde dinler, o günlerde sadece okumaktan ibaret olan ders arasına girmezdi.

Çok hasta olduğu için Dr. Mehmet Akay veya Macit Türkmenoğlu ağabeylerin yazdığı yeşil reçeteli ilâçları genelde ben eczanelerden alır getirirdim. Hâlâ bir boş ilâç kutusu bizde mevcuttur.

Ankara’da 27’de bulunduğu zamanlarda, yukarıda da anlattığım üzere, bir gün Bayram Ağabey bana yemek yemek veya başka bir konuda görüşmek için Zübeyir Ağabeyi odasından çağırmamı söyledi. Ben de odasının kapısını tıklattım, ‘gir’ sesi üzerine kapıyı açtım. Açmamla birlikte Zübeyir Ağabeyin yattığı yerden kalkarken, sağından yere eğilerek güçlükle doğrulduğuna şahit oldum. Bu adeta düşmekte olan birinin âniden toparlanması şeklinde idi. Bana bunu hatırlatmamak için de nezaketen, “Kardaşım, biz Konya’lıyız, döneriz” şeklinde esprili olarak durumu izah etti.

Yine vücudunu aşırı kırgın hissettiği bir gün: “Kardaşım, yengeye söyle, (eliyle işaret ederek) bir tasa 2-3 baş sarımsak döğsün, onu da torba yoğurdu ve su ile iyice karıştırın, bana getir” dedi. Getirdiğimde, başına dikerek orta büyüklükteki bakır kaptaki sarımsaklı yoğurdun hepsini içtiğine şahit oldum. Binler şifâ ve âfiyet olsun.

Hatıralardan, Zübeyir Ağabeyin, ileriyi görebilen bir bakış açısına sahip olduğunu da okuyoruz. Sizler buna şahit oldunuz mu?

İstanbul’dan Ankara’ya gönderilecek 10-12 koli kitabın acele gönderilme haberinin şifreli olarak acele İstanbul’a bildirilmesi lâzımdı. O zaman, telefonla şehirlerarası görüşmeler birkaç saatten birkaç güne kadar sıra ile sadece operatör kızların manuel bağlamasıyla ‘yıldırım görüşme’ kaydı ve tarifesi üzerinden de olsa, ancak yapılabiliyordu. (Şehirlerarası telefonlar, ücretleri ve tercihleri bakımından, normal, acele ve yıldırım olarak üç kategoride gerçekleşebiliyordu.) O akşam dersten geldikten sonra, Zübeyir Ağabey beni çağırarak, “Kardaşım, (elime yazdığı şifreli haberi vererek, saat 24 veya 24.30 sularında), şimdi postaneye git (Ulus’taki Ankara Merkez Postanesi), şehirlerarası kayıt alan bayan telefona çıkınca, kendisine önce, ‘Hanımefendi sizi gecenin bu ilerleyen saatinde rahatsız ettiğim için çok üzgünüm, gerçekten sizi rahatsız etmek istemezdim ancak İstanbul’a iletilmesi gereken bir âcil haberim var. Size zahmet olmazsa, tekrar özür dileyerek, bu haberin iletilmesi için İstanbul’dan şu numarayı bana yıldırım olarak bağlarsanız size ve ilginize tekrar tekrar teşekkür ederim. Sizi bu saatte rahatsız ettiğim için de tekrar özür dilerim’ dersin diye kayıt verirsin” dedi. O günlerde, gerçekten yıldırım telefonların dahi saatler, hatta günlerce bağlamayı beklediği bir ortamda, birkaç dakika içinde operatör bayan bana telefonu bağladı. Ben de mesajı İstanbul’a sesli olarak ilettim. Ve 27’ye dönerek durumu anlatan tekmili Zübeyir Ağabey’e verdim.

Zübeyir Ağabey hangi konularda hassastı?

“Kardaşım paralanmayın, paralanırsınız” idi. Yani, “ihtiyacınızdan fazla parayı elinizde tutmayın, depo etmeyin, hizmete verin, tasadduk edin” şeklinde bir ikaz ve teşvikti.

Zübeyir Ağabeyin hassasiyetlerinden birisi de, Risâle okurken bazı özel kelimeler için gösterdiği titizlikti. Meselâ İhlas Risâlesinin sonlarındaki “…Fakat mesleğimiz uhuvvettir. Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz. Uhuvvetteki makam geniştir. Gıptakârâne müzahemeye medar olamaz. Olsa olsa, kardeş kardeşe muavin ve zahîr (yardımcı) olur; hizmetini tekmil eder…” cümlesindeki zahîr kelimesinin zâhir şeklinde okunmaması ve anlaşılmamasına dikkat çeker ve üzerinde dururdu.

Yine bir tesbihat esnasında Akay Ağabeyin tesbihat kitapçığında olmayan bir ibareyi tesbihatta ilâve edişi dolayısıyla, ona tesbihat kitapçığını vererek yaptığı ilaveyi kitapçıkta bulmasını istedi. Ve “Kardeşim, biz satırdan konuşuruz, sadırdan değil…” dediğini hatırlıyorum.

Yine bir öğle veya akşam namaz tesbihatını yaparken ezbere okuduğum İsm-i A’zâm duâsındaki “Yâ Rabbe’s-semâvâti ve’l-ard, yâ ze’l-celâli ve’l-ikram. Es’elüke bi hakkı hâzihi’l-esmâi küllihâ en tüsalli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin verham Muhammeden kema salleyte ve sellemte ve bârekte ve rahimte ve terahhamte ala ibrahîme ve alâ âli ibrahime fi’l âlemin…” şeklindeki duâyı doğru okuduğum halde bana ve bizlere ders vermek için “terahhamte” tâbiri üzerinde tekrar durarak beni doğru okumam için ikaz ettiğini hatırlıyorum.

Şu an bulunduğunuz pozisyonda Zübeyir Ağabeyin büyük bir katkısı olduğunu düşünüyor musunuz?

Bir gün bana, yukarıda bahsettiğim 27’nin dikdörtgen şeklindeki oda kapılarının açıldığı arada, ayakta, 2,5 saate yakın, bir ilçede nasıl hizmet edileceğine dair hususî konferans vermişti. Ben de ondan öğrendiklerimi, insan ilişkilerini, insanlara hitabı ve çeşitli durumlar karşısında Risâle-i Nur prensipleri muvacehesinde resmî makam sahiplerine, kaymakama, daire amirlerine, polis ve jandarmaya, din adamlarına, müftüye ve emrimiz altındakilerle hizmet için münasebetlerimizi, hizmet için takınacağımız tavırları aklımda kaldığı kadarı ile ezberledim ve daima tatbik etmeye çalıştım. Yirmi yıl kadar sonra, Ankara’nın bir ilçesine hasbelkader belediye reisi oldum. Onun bu konferansının mânâsını, o görevden yıllar sonra hatırladım. Demek ağabeyim benim istikbalimi görmüş ve bana tam nâfî olan o dersi hususî olarak verdiğini ancak anlayabildim. Allah ondan ebediyen razı olsun. Âmin.

[email protected]

ÖZKAN ERDEM

09.04.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (08.04.2009) - Üstad ‘son dersi’ni verirken ziyaretine gittim, ama dinlemek nasip olmadı

  (07.04.2009) - Gazetem, hakikatleri anlatırken bâtılı tasvir etmiyor

  (06.04.2009) - Obama neden Türkiye’ye geldi?

  (05.04.2009) - Halil Uslu : Zübeyir Ağabeyin hedefinde daima ‘koşmak, konuşmak ve yazmak’ vardı

  (04.04.2009) - Zübeyir Ağabeyin bütün gayesi Nur Talebelerinin ittihadıydı

  (03.04.2009) - Zübeyir Ağabey başını verir, çizgisinden taviz vermezdi

  (02.04.2009) - ZÜBEYİR GÜNDÜZALP’İ RAHMETLE ANIYORUZ

  (01.04.2009) - SAMSUNLU OKURUMUZ ŞEREF ÇETİNTAŞ:

  (31.03.2009) - Gazetemiz çıktığı zaman ailece bayram ettik Gazetemiz çıktığı zaman ailece bayram ettik Gazetemiz çı

  (30.03.2009) - Gazetemiz bize sadakat, sebat ve istikamet kazandırdı

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis