âinat onu (asm) bekliyordu.
Rebiülevvel ayının 12. gecesi, Miladi 571 yılının 20 Nisan’ıydı.
Doğduğu anda konuşan ilk insandı. Şehadet parmağını yukarı yukarı kaldırarak, “Ümmetî, ümmetî” demişti.
Risâle-i Nur’un Mektûbât isimli eserinde Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri şöyle der:
“O zâta şu kainatın Halık’ı bakmış, kâinatı halk etmiştir. Eğer onu icat etmeseydi, kâinatı dahi icat etmezdi” (yeni tanzim, s. 328)
Onu hakiki tanımayan, hakiki sevmeyenin ne kadar büyük bir kayıp içinde olduğu açıktır.
Avucuna aldığı taşlar Allah’ı zikrediyordu. Aynı avucuna aldığı toprak, düşmana top ve gülle oluyor; aynı elin işaret parmağıyla ay ikiye bölünüyor, sonra birleşiyordu. Aynı elin parmaklarıyle orduya on musluklu çeşme gibi su içiriyor ve yine aynı elin parmakları, hastalara şifa oluyordu.
Güneşin vazifesini bir süreliğine durdurması, kuru direğin ağlaması, kurdun insan gibi konuşması, ceylanın şehadet getirmesi, ölen insanın dirilmesi, ağaçların emrine uyması, geleceğe ait verdiği bütün haberlerin çıkması ve daha yüzlerce mu’cize, binlerce şahidin şehâdeti ile nesilden nesile aktarılmıştır.
Bu doğum, mutlu bir doğum idi.
Doğduğu an öyle bir aydınlık meydana geldi ki, doğu ve batı aydınlandı.
O gece Kâbe’deki putların çoğunun baş aşağı düşmesi, İran Kisra’ının meşhur sarayının o gece parçalanıp on dört şerefesinin düşmesi, Sava’da takdis edilen (kutsallaştırılan) gölün o gece yere batması, Mecusilerin taptığı bin yıldır yanan ateşin o gece sönmesi vs. hadiseler Peygamberimizin (asm) Cenâb-ı Hak katında ne kadar önemli olduğunu gösterir.
O sadece çağının Peygamberi değildir. Kıyamete kadar gelecek bütün zamanların Peygamberidir. Ve bütün Peygamberlerin reisidir. Bütün dertlerimizin dermanı, onun sünnet-i seniyesine tâbi olmaktır.
Cenâb-ı Hak şefaatinden mahrum etmesin, âmin.
16.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|