Olup-bitenlerin şamatasında önemli detaylar gözden kaçmakta. Çifte standartla tezatlı garip çarpıtmalarla iç ve dış siyasî gelişmelerin yeterince tartışılmasına fırsat verdirmemekte. Amerikan Başkanı Obama Meclis’te milletvekillerinin gözünün içine baka “İsrail’in kendini savunma hakkına saygı duyduğunu” söylerken, İsrail’in iki ay önce Gazze’de yaptığı katliamı teğet geçmesi, bu çarpıklıklardan biri…
Çarpıklık, daha görevi devralmadan El Kaide ve Pakistan üzerinden İslâma ve Müslümanlara fatura edilen İsrail ordusunun tanklarla, toplarla, füzelerle karadan, havadan, denizden saldırıp işgal ederek, evlere, okullara, hastanelere, camilere attığı fosfor bombalarıyla yarısına yakını çocuk ve kadınlardan oluşan binbeşyüze yakın sivilin öldürüldüğü, beşbin yaralının verildiği Gazze vahşetine göz yumulmasına yeni yeni kırılmalar ekleniyor…
İSRAİL’İN MEYDAN OKUMASI
Bilindiği gibi Gazze’ye girişi engelleyen amansız ambargo devam ediyor. İsrail’in kuşatması altında kalan iki milyon insan perişan; aylardır açlık ve susuzlukla karşı karşıya. İlâç ve mama yokluğundan hastalar, çocuklar, bebekler ölüyor…
Obama bunu da tek kelime ile gündeme getirmiyor. İşin garibi “Davos çıkışı”yla “Ona minute!” deyip karşı koyan başta Başbakan Erdoğan olmak üzere, Ankara’dan hiçbir “tepki” gösterilmedi, gösterilmiyor. Büyük bir zulüm ve insanlık dramı olan bu amansız ambargoyu ne Obama hatırlıyor ne de Ankara’dan kimse hatırlattı, hatırlatıyor…
Dahası Obama’nın Meclis’te İsrail-Filistin ihtilâfı “Annapolis süreci”ne atıfta bulunduğu sırada İsrail’in yeni Dışişleri Bakanlığına getirilen “İsrail Evimiz” partisinin başkanı Avigdor Lieberman, Obama’ya nisbet yaparcasına açık açık “Annapolis barış sürecinin terk edildiğini” açıklıyor; “Biz Olmert hükûmetinden Annapolis’ten sonra Filistinlilerle barış sürecine girdiği için istifa ettik” diye sorumsuzca konuşuyor.
Obama’nın “iki devletli çözüm”üne karşılık, aşırı Siyonist Lieberman, yüksünmeden “16 senedir Filistinlilerle barış çıkmaz sokağa girmiştir” deyip, ”Politikalarımızı kendi hayat görüşümüz doğrultusunda tespit edeceğiz” rest çekiyor. Ankara’da “barış”ı öneren Obama’ya ve İsrail’le ilişkileri geliştiren AKP hükûmetine âdeta meydan okuyor…
Kimse çıkıp bu “pervâsızlığa” bir cevap vermiyor. Tıpkı Annapolis sürecine katkıda bulunmak amacıyla Filistin Devlet Başkanı ile birlikte Peres’i dâvet edip ilk kez bir İsrail Cumhurbaşkanını TBMM’de konuşturan Ankara’ya “teşekkür” edilmemesi, Annapolis’e çağrılmaması, Türkiye’nin isminin dahi zikredilmemesi gibi…
TAAHHÜDLERİN HİÇBİRİ
TUTULMADI…
Bir diğer garâbet, Obama’nın Meclis’te 1915 olaylarını yorumlarken, Amerika’nın karanlık tarihi ile Türkiye’nin geçmişini mukayesesi idi. Osmanlı Ermenilerini Amerika’da katliama uğrayan Kızılderililerle, Kürtleri “azınlık” sayıp Amerika’daki “zenciler”le kıyaslamasıydı.
Ne yazık ki kimse bunun da çok ciddî bir yanlış kıyas olduğunu ifâde etmedi. Amerikan devleti ve Amerikalılar yerlilerle ve Kızılderililere sistemli bir soykırım yapmıştı. Oysa Osmanlı idâresinin yaptığı, Ermeni halkını savaş halinde olduğu Ruslara kalkan yapıp Müslüman ahâliyi katleden çetelere karşı vatandaşlarını yine ülke topraklarına tedbiren bir “tehcir” ve “nakil”di. Cumhurbaşkanı ve Başbakan buna da açıklık getirmedi.
Daha yakın yıllarda Amerika’da zenciler “köle” olarak kabul edilip lokantalara, beyazların bindiği otobüslere alınmazken, Osmanlı’da ve Türkiye’de tarih boyunca Kürt vatandaşlar asla “azınlık” olarak görülmemekte; milletvekili, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı olabilmekte, siyasette, bürokrside bütün makamlara gelmekteler…
Siyasî iktidardan kimse çıkıp bunun da vâhim bir çarpıtma olduğunu ortaya koymadı.
Başbakan, Sarkozy ve Merkel’le birlikte Obama’nın “güvencesi”yle Danimarka Başbakanı Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliğine seçilmesine “vize” verdi. Rasmussen, karikatür krizinden ötürü İstanbul’daki Medeniyetler İttifakı toplantısında “özür” dileyecek; Danimarka’da yayın yapan PKK’nin yayın organı Roj TV’yi kapattıracaktı.
Bu taahhüdlerin hiçbirini tutmadı. Böylece Gül’ün kamuoyuna karşı, “Kaygılarımızın giderildiğini ve taleplerimizin kabul edildiğini görünce NATO’nun gelenekleri gereğince mutâbakata vardık” teminatının hiçbir anlamı kalmadı…
Kısacası olaylar çarpıtıldı ve Ankara bir defa daha oyalandı, aldatıldı, başarısız politikalarla kala kaldı…
16.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|