“Bu sene Türkiye’den hacı var mı?”
“Var efendim.”
“Ne kadar?”
“150 bin kadar.”
Bu cevap üzerine secdeye kapanan bu büyük insan secdedeyken ağlamaya başlar, cevap veren zâtı da ağlatır ve sonra şöyle der: “Kardeşim, ben torunlarıma sizin ecdadınızın isimlerini koydum. Selim dedim. Süleyman dedim. Murad dedim, Bayezid dedim. Sizin ecdadınız İslâmı Sahabe-i Kiram gibi cihad dini olarak anlamış. İslâm yolunda canı fedâ, malı fedâ, herşeyi feda eden; İslâma herşeyini feda eden bir millet… Bu milletin imanına ben hayranım.”
Bu sözler Endenozya’nın eski başbakanlarından Muhammed Nasır’a ait. Geçmiş yıllarda hacca geldiğinde bu konuşmayı Ali Ulvi Kurucu ile yapıyor.
Bu Türkiye dostu, milliyetini etle tırnak misâli İslâmla kaynaştırmış, bin yıldır İslâma hizmet etmekte olan bu kahraman millete âşıktı. Trablusgarp, Balkan, Birinci Cihan, Yunan savaşlarının hep onları yok etmek için yapıldığını, Lozan’da İngilizlerin “Hıristiyan olun kurtulun!” dediklerini, ama bugüne kadar bir kilise olsun yapılmadığını, aksine binlerce cami inşâ edildiğini belirttikten sonra, “Azizim kardeşim” diyor. “On hacıyı gönderemeyen Türk hükümeti 150 bin hacı gönderiyor öyle mi? Allah var bu işin içinde… Allah bu milletin imanını dâim eyliyor. Bu milletin imanı sönmeyecek inşaallah. Aziz ecdadınız, kahraman ecdadınız şehit olup giderken yaralı kalbini Allah’a açmış: ‘Allah’ım, evlâd-ı iyalimin imanı sana emanet; evlâtlarımın, torunlarımın, kızlarımın imanı sana emanettir. Küfre çiğnetme’ demiş. Bu milletin imanı çiğnenmeyecek inşaallah. Allah dualarınızı kabul eylesin inşaallah.”1
Endenozya sabık başbakanı işte böyle diyordu.
Bu milletin imanını, Kur’ân’ını yok etmek için az mı didinmişlerdi İslâm düşmanları. İngiliz Millet Meclisinde Sömürgecilik Bakanı Gladiston eline Kur’ân’ı alıp, “Bu Kur’ân İslâmların elinde bulundukça, biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur’ân’ı onların ellerinden kaldırmalıyız; yahut Müslümanları Kur’ân’dan soğutmalıyız” demişti.
Bu haberi basında okuyan Bediüzzaman da, “Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş olduğunu, ben bütün dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim” demişti.2
Ve göstermişti de...
Bugün kırka yakın dünya diline çevrilen Risâle-i Nur eserleri, Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez mânevî bir güneş olduğunu, bütün dünyaya ispat ediyor.
Dipnotlar:
1- Medine İkliminden Esintiler, s. 133-134.
2- Tarihçe-i Hayat, s. 44.
16.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|