Görüş |
Doğru okumak!
Belki onlarca defa yazılmış, hatırlatılmıştır “lahana yaprağı kadar” tabiriyle ifade edilen günlük gazete ideâli. Neydi acaba bunu dedirten? Gazeteye bu kadar ihtiyaç duyulmasını gerektiren sâik neydi acaba? Risâle-i Nur hizmetlerinin tarassut altında, onu okuyanların da mahpushanelerde olduğu o günlerde söylenmiş bu “lahana yaprağı” sözü. Nur Talebelerinin mahkûmiyetini haber yapan basın; onların tahliyelerini, Risâle-i Nur’ların beratlarını ya yazmıyor, ya da “Şu kadar gazete alırsanız” şartını ileri sürüyorlarmış. Hayret! İşte o günlerin bu şartları içinde yayın hayatına başladığı ve onlara el, kol, dil olduğu için ideâl olmuş Yeni Asya, sevdâya dönmüş âdeta. Devletin radyosundan başka radyo, televizyonundan başka televizyon olmadığı; dost bilinen basının da vefâ etmediği o günleri şöyle bir düşünün. Bir de senin dâvânın bir gazete tarafından savunulduğunu, cihana haykırıldığını ve bu doğruları savunan mevkûtenin evrak-ı müsbite olarak devletin arşivlerine resmen girdiğini düşünün. Bırakın tirajı mirajı; onlar sonraki şeyler. Bugünlere gelmek için birçok bedel ödenmiş. Baskılara, tazyiklere, kapatmalara; nâşirlerini mahpus etmelere kadar varan bedel az mıdır? Kahrını, zahmetini çeken bilir. “Bekâra, hanım boşamak kolay!” Bir defa, Yeni Asya misyonuna bakarken bir kurum olarak bakmak gerekir. Gazetesiyle, dergisiyle, yayınevleriyle, matbaasıyla ve bu eksenden hareketle; hür platformlarda icra ettiği anma toplantıları, konferanslar, paneller, sempozyumlar ve sâire ile bir bütün olarak görmeli onu. On altı–şu an on iki-kâğıt sayfadan ibaret olarak görülecek olursa gazete; insafsızlık olur, nakıs bir değerlendirme olur. İşin maddesine takılmış, kalınmış olunur. Gazete, altında birçok hizmetin görüldüğü bir çatı, bir yuva, bir kurum olmuş yıllardır. Bilenler bilir, bilmeyen de bilmeli: “Asya’nın bahtını miftahı meşveret ve şuradır” anlayışıyla ve Nur Talebelerine ait bir gazete olma özelliğiyle Bâb-ı Âli’de neşir hayatına başladı; yeni bir ses, yeni bir nefes oldu Yeni Asya. Bir yandan “Hakkın hatırı âlidir” ilkesinden şaşmayan yayın politikasıyla doğrulukta “mihenk” olan bir gazete neşriyâtını sürdürürken, diğer taraftan da daha geniş kitlelere ulaşabilmek, onları, onlara meçhul hakikatlerle buluşturabilecek kitap neşriyatının zaruretine inanılarak, yayınevi kuruldu. Evet, bu da başlı başına bir olay! “Kesik baş” hikâyelerinin, “cenk” kitaplarının hüküm sürdüğü; din, tarih, san'at, edebiyat; özellikle çocuk yayınlarının “mum”la arandığı o günlerde, halka ulaşabilmek elbette ki bir olay, elbette ki bir hâdise… Bir “yeni devir” açmak gibi âdeta… “Gayemiz vatan sathını bir mektep yapmaktır” sloganıyla yola çıkarak yayıncılık hayatına da başlayan Yeni Asya, bu ülkede, müsbet muhtevâlı romanları; eğitici çocuk yayınları; tıp, astronomi, fizik, matematik ve birçok ilim dallarıyla Allah’ın tevhidini ispat eden İlim ve Teknik Serisi kitapları; Osmanlı, Yakın Tarih, Müslüman İlim Öncüleri ve Sahabelerle ilgili ansiklopedileri; din, ahlâk ve sosyal konulu pek çok kitabı neşretti; heyecan verdi, ümit verdi millete. Gençlere yol haritası oldu bu eserler; dinini, vatanını, milletini, tarihini sevdirdi onlara. Durmadı: İlk olarak “ilâhî”; ardından da birbirini takip eden tarihî ve sosyal muhtevâlı “ses kasetleri” yine bu kurum tarafından çıkarıldı. Başkalarının hayalinden bile geçmezken, “İnanç ve Namaz” kasetiyle “güm” diye düştü görsel yayın dünyasına, bu kurum. Böylece, Türkiye’de, ilk dinî muhtevâlı video kasetini çıkaran firma oldu Yeni Asya. Bunu, birçok nezih çalışma takip etti. Bu kasetlerin hazırlanışında dublaj, montaj ve çekim için dışarıdan hizmet satın alınırken; senaryo, yönetmen, oyuncu ve kostümcü, kendi bünyesindendi bu müessesenin. Yani bu insanlar dershanede muallim, kürsüde hatip, masada senarist, sette rejisör, sahnede oyuncu, sokakta gazete müvezzîi, matbaada da çırak oldular yılmadan, usan- madan. Bazı ıslâh ve eğitim kurumu, eğitici buldukları bu video kasetlerinden çok miktarda satın aldılar; kullandılar eğitimde, ıslâhta. Evlerde, umumî salonlarda, okullarda gösterilir oldu bu video kasetleri. Sağlam temellere dayanan muhtevâsıyla yıllarca yardımcı ders materyali oldu eğitim camiasında, yayınlanan kasetler, eserler. Yediden yetmişe herkesin, her kesimin zevkle okuyabileceği yayınlar neşredildi, bu çatının altından. Maksat: Nur-u Kur’ân’a ulaşmak, ulaştırmak; vasıtalar oluşturmak. Bunun için düşünce ve fraksiyon farkı gözetmeden birçok kitap fuarına iştirak ederek; müsait olan her zeminde kitap sergileri açarak “yasak” psikolojisini kırdı ve Risâle-i Nurların piyasalarda rahatça satılmasının önünü açtı Yeni Asya. Gelin görün ki, faturalar daima gazeteye kesildi. Said Nursî gerçeğini idrak edemeyen ve esasen ülkedeki Müslüman halkı da potansiyel tehlike gören zihniyet, Risâle-i Nur ve Nurculuğa giden yolları engellemek adına sürekli uğraştı durdu, bu insanlarla. Ne yaparsınız? “Olacakla öleceğe çare yok”. Bazen teker patlıyor. Ülkemizde zaman zaman vukû bulan ihtilâllerden, kesintiye uğrayan demokrasi serüveninden de Yeni Asya hissedar oldu hep. Neden? “Gelene ağam, gidene paşam” demediğinden; eğilmediğinden. Yani seni temsil ettiğinden; seni muhterem, senin dâvânı mukaddes bildiğinden. Risâle-i Nur’da ifade edilen: “Mühim ve büyük bir umur-u hayriyenin çok muzır manileri olur. Şeytan o hizmetin hâdimleriyle çok uğraşır” tesbiti, birçok defa yaşandı. Bugün gelinen noktada geriye dön de bir bak; meseleyi doğru okumak, doğru anlamak, doğru yorumlamak; bizlere yakışan budur. Evet, doğru okumak!.. |
ALİ RIZA AYDIN - hocazade68@h 24.04.2009 |