Şükrü BULUT |
|
2009’dan 1909’a... |
Artık Ergenekon yapılanmasından ziyade Ergenekon süreci bizi ilgilendireceğe benziyor. Ayışığı ve Sarıkız darbe teşebbüsleriyle başlayan yolculuk İttihatçılara mal edilen 31 Mart’a dayanınca, tabiatıyla Ergenekonun mahiyeti de değişti. Bir yönüyle de iyi oldu. Halkımız iradesine silâhla müdahale eden fert ve şahs-ı manevîlerin tarihçeleri, gerekçeleri ve hedefleri hakkında bilgi sahibi olmaya çalışacak. 2009’dan ta 1909’a uzanan çizgideki millet iradesi düşmanlarının ortak düşünceleri, metodları ve fikrî dayanakları hakkında mâlûmat sahibi olacak. Aslında bu süreci Risâle-i Nur’daki ölçülerin ışığında detaylıca tahkik eden Nur Talebeleri, Ergenekon sürecini net, şeffaf ve doğru bir biçimde değerlendirebiliryorlar. Gazetelerdeki çoğu köşe yazarlarıyla birlikte efkâr-ı amme de bu hususta önemli bir noktaya gelmiş bulunuyor: Ergenekon çerçevesinde yapılan operasyonlar, hükümetin iradesi dışında gerçekleştiriliyor. Askerî cenah ile hükümet arasındaki aktüel münasebetlerin seyri, halihazırdaki siyasî iradenin Ergenekon ile ilgili zamanlı-zamansız ev baskınlarında, tevkiflerde ve gözaltılarda devredışı olduğunu gösteriyor. Haddizatında emekli Deniz Kuvvetleri Komutanının günlüklerinden hareketle çıkılan yolculuk evvelâ 28 Şubat’a, sonra 12 Eylül’e ve daha sonra diğer ihtilâllere uğrayarak 31 Mart’a gitmeliydi. Buradaki tenakuz, 28 Şubat ile 12 Eylül’ün asıl faillerine ve birinci derecedeki tertipçilerine değinilmeden, bazı figüranlar üzerinden yapılan tiyatrodur. İhtilâller münafıkane hareketler olduğundan asıl failleri daima arka planda gizlenirler. Tehlike bertaraf olduktan sonra ortaya çıkan bu tertipçileri hepimiz tanıdığımız halde, maalesef Ergenekon’u takip eden savcılar bir türlü işi oralara götüremiyorlar. Mevcut hükümetin 28 Şubat’a teslim olduğunu, 28 Şubat’ın da 12 Eylül’ün devamı sayıldığını herkes bildiğine göre, şu dönemde bu Ergenekon takibatlarından neticeye ulaşmak pek mümkün görünmüyor. AKP kadroları 28 Şubat ve 12 Eylül’ü yargılamayı gündeme getirselerdi, kamuoyu heyecana gelir ve onlara ihtiyaçları olan desteği verirdi. Şu merhalede bu da mümkün değil. Gelinen noktada AKP’nin ne 28 Şubat’a ve ne de 12 Eylül’e itiraz tâkati kalmamıştır. Ergenekon sürecine yön veren gizli iradenin mahiyeti hakkında da İnşallah konuşanlar çıkacaktır. Bizim tedirginliğimiz, 28 Şubat’ı zamana yaydırarak başka ihtilâllerin yapılmakta olması ihtimalidir. Bugüne kadar millete zulmetmiş bulunan bazı Kemalistler cezalandırılıyor görüntüsü verilirken, perde gerisinde haricî kuvvetlerin müdahale etmekte olduğu endişesi bizi rahatsız ediyor. 1930’lu yıllarda İngiliz ve İtalyanların Cumhuriyet hükümetine ilişmesini fırsat bilen bazı dindarlara Bediüzzaman Hazretlerinin cevabının burada da geçerli olduğu kanaatindeyiz: “Biz ferec ve ferah ve sürur ve fütuhat isteriz. Fakat kâfirlerin kılıcıyla değil. Kâfirlerin kılıçları başlarını yesin; kılınçlarından gelen faide bize lâzım değil.” Endişemiz, neoliberaller gibi hürriyetlere, ahlâka, semavî dinlere ve düzene düşman cereyanların, bizim içerideki problemlerimizden istifade ederek ülkeyi tamamen yaşanmaz hale getirmeleri. Başlangıçta dinde hassas iken bu hassasiyetlerini de kaybeden ve muhakeme-i akliyede noksan siyasetçilerle, menfaatlerini millet menfaatleri önünde tutan bazı çevrelerin dolduruşuyla doğru bir hedefe ulaşamayacağımızı geçen altı-yedi sene bize göstermiş olmalı. Osmanlı hanedanının Selâniklilerce idareden uzaklaştırıldığı tarih ile bu dönem arasındaki gizli ve açık ihtilâllerin sembolü mânâsını kazanan Ergenekon’u bundan böyle bir süreç olarak takip edeceğiz. 24.04.2009 E-Posta: [email protected] |