Ateşli silâhları, hem haricî saldırılara karşı, hem de dahildeki anarşi ve terör tehdidine karşı kullanabilirsiniz elbet.
Fakat bu silâh, sivil halkın değil, güvenlikten sorumlu, talim ve terbiye görmüş resmî birimlerin elinde olmalı.
Şayet, siz kalkıp silâhı eğitim görmemiş kör–kütük cahil avamın eline verirseniz, tehlikenin çapını ve şiddetini kendi elinizle büyütüyorsunuz demektir.
Birincisi, o silâhı geri almakta zorlanırsınız. Kayıtlı olanı elinden alsanız bile, o kimse artık alışmış olduğu hayat tarzını terk edemeyeceği için, gidip kayıt dışı silâhlardan bulacak ve karşılaştığı hemen her meseleyi yine "silâh zoruyla" halletmeye devam edecektir.
İkincisi, diyelim ki, terör gerekçesiyle o insanlara silâh ve mühimmat verdiniz; üstelik bir de "geçici köy koruculuğu" maaşıyla o insanları maaşlı bir hayata alıştırdınız. İşte, böyle yapmakla, o insanları artık vazgeçemeyecekleri bir tarz–ı hayata sevk ettiğiniz gibi, onların düşmanlarını katmerleştirmiş olursunuz.
Zira, onların birinci düşmanları, zaten terörist gruplardır. Bunların arasında mutlaka tanıdık olanları vardır ki, çatışmada dökülecek kanlar unutulmayacak, taraflar intikam ateşiyle yanıp tutuşmaya devam edecektir.
Korucuların ikinci düşmanı ise, aralarında geçmişe dayalı husumet ve kan dâvası bulunan başka kabile, aşiret, yahut familyalardır.
Üstelik, bunlar öylesine müzmin hastalıklardır ki, terör bitse dahi bitmeyecek cinsten. Hatta, terörün zayıflamasına paralel şekilde daha ziyade şiddetlenebilen sosyal marazdır, bunlar.
Demek ki, çare gibi görünen silâha dayalı politikalar, günümüzde artık iflâsın eşiğine gelmiş bulunuyor.
Eskiden öyle değildi. Eskiden, kimin kalbi katı, bileği kuvvetli, silâhı üstün ise, o galip gelirdi. Şimdi ise, durum farklı. Silâh üstünlüğü yetmiyor artık.
Koca Rusya'nın süper Kızılordu kuvveti, girmiş olduğu Afganistan'da dize geldi. Rusya'nın ekonomisini de çökerten bu ejderhanın diş ve pençesini, ilkel silâhlarla mukabele eden Afgan mücahitleri kırıp döktü.
Bugün de, tek süper ülke Amerika'nın ordusu benzer bir tabloyu sergiliyor. Irak ve Afganistan'da zorlandıkça zorlanan ABD ordusunun silâh ve mühimmat harcaması, ülkenin ekonomisini sarsan en önemli etkenlerden biri haline geldi.
Hülâsa, sadece bir bölgede ve hatta ülke genelinde değil, dünya genelinde de silâhın tek başına bir çare olmadığı artık iyice anlaşılmış bulunuyor. Silâh da olacak elbet; ama, bu silâh cahil ve hantal kimselerin değil, akıllı ve profesyonel birimlerin elinde olmalı. Ayrıca, bu silâhın tek başına hiçbir meseleyi halledemeyeceğinin bilincinde olunmalı.
Tarihin yorumu
Hayatı med–cezirle geçti: Ali Fethi Okyar
Asker kökenli olup muhafızlık, komutanlık, elçilik, bakanlık, başbakanlık ve Meclis başkanlığı da yapmış olan Ali Fethi Okyar, 7 Mayıs 1943'te İstanbul'da öldü. Mezarı, Zincirlikuyu'da.
Ali Fethi Beyin en önemli özelliklerinden biri de, M. Kemal ile olan yakınlığı, hemfikirliği ve benzerlik gösteren muhtelif makamlardaki çalışmalarıdır.
Bu hususları, satır başlarıyla da olsa şu şekilde sıralamak mümkün:
* Ali Fethi Bey, 1881 Makedonya doğumlu.
* Harbiye Mektebi'ne girdi, buradan teğmen rütbesiyle mezun olduktan bir müddet sonra, Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle Selanik'teki 3. Ordu'da görev aldı.
* Yine Selanik'te iken, gizli bir cemiyet olan İttihat ve Terakkiye katıldı.
* 1908'de Meşrûtiyet'in ilânıyla birlikte, binbaşı rütbesiyle Selanik Jandarma Subay Okulu komutanlığına atandı.
* Sultan Abdülhamid'in sürgün edldiği Selanik'teki Alatini Köşkünde güvenlikten sorumlu komutan oldu.
* 1911'de M. Kemal'in de içinde bulunduğu subaylarla birlikte Trablusgarb'a gitti.
*1912'de yapılan seçimlerde Manastır mebusu oldu. Meclis'in feshedilmesi üzerine tekrar orduya döndü.
* Hemen ardından (1913), Sofya elçisi oldu. Aynı dönemde Sofya'da askerî ataşe görevinde bulunan Mustafa Kemal'le olan dostluğu daha da pekişti.
* 1917'de yeniden siyasete döndü. 1918'de A. İzzet Paşa kabinesinde Dahiliye Nazırı oldu. İttihatçı liderlerin ülkeyi terk etmelerinde ihmali olduğu gerekçesiyle, bakanlıktan istifa etti.
* 1918 yılı sonlarında, M. Kemal'le birlikte Minber isimli gazeteyi çıkarttı.
* 1919'da tutuklanarak Malta'ya gönderildi. İki yıllık sürgünden sonra serbest bırakıldı.
* 1921'de Ankara'ya geldi. Sırasıyla Dahiliye Vekilliği, İcra Vekilleri Reisliği (M. Kemal'in vekili olarak), Millet Meclisi Başkanlığı ve Başbakanlık görevlerinde bulundu.
* 1925'te patlak veren Şeyh Said Hadisesi esnasında, Başbakanlığı İsmet Paşaya terk ederek, siyasetten uzaklaştı. Paris Büyükelçiliğine atandı.
* 1930'da tekrar siyasete adım atan Fethi Bey, M. Kemal'in emir ve direktifleri doğrultusunda kurulan Serbest Fırka'nın başına geçti. SF, tahminlerin üzerinde bir alâkaya mazhar olunca da, bu parti yine aynı emir–direktif doğrultusunda kapatıldı.
* Siyasetten bir kez daha uzaklaşan Ali Fethi Bey, bu kez Londra Büyükelçiliğine atandı.
* Hayatı med–cezirlerle geçen Fethi Bey, 1939'da tekrar yurda gelerek politikaya girdi. İki yıl müddetle Adalet Bakanlığı görevinde bulundu.
07.05.2009
E-Posta:
[email protected]
|