Mardin’in Mazıdağı ilçesine bağlı Bilge Köyünde önceki akşam 21:00 civarında düğün evine yapılan saldırıda 47 (3’ü anne karnında bebek) kişinin vahşice öldürülüşü elimizi şakağımıza koyup bir kısım hususları yeni baştan düşünmemiz gerektiğini ortaya koydu.
Yüz, hatta elli sene önce bu bölgelerde buna benzer vahşetlere rastlamak mümkün değildi. Asırlarca bu insanlar birlikte, kardeşçe yaşamışlardı. Şimdi ne oldu da onların evlâtları hem de aynı aileden, aynı soyismi taşıdıkları halde, -sebebi ne olursa olsun böylesi- bir katliâma girişilebildi? Bunu insanlıkla, vicdanla bağdaştırmak mümkün mü?
Peki bu insanlarımız nelerini kaybettiler de birbirlerine karşı bu kadar husûmet duygusu içerisine girebiliyorlar?
İster eğitimsizlik, ister töre, ister şu, ister bu deyin bunun temelinde insanı insan yapan değerlerden mahrum kalmanın olduğu açık.
İnsanı insan yapan değerler denilince inanç, sevgi, saygı, merhamet, hoşgörü, yardımlaşma, dayanışma gibi güzel hasletler geliyor. İnsanlar bu değerleri ister aileden, ister eğitim ve öğretimle alsınlar mutlaka verilmesi gerektiğini görüyoruz. Topluca olmasa da münferit benzer olayların okumuş kesim arasında da çıkması eğitimin mutlaka bu değerleri kazandıracak tarzda yeniden şekillendirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor.
İnsan Yaratıcının yeryüzünde yarattığı en üstün yeteneklerle donatıp en güzel bir biçimde yarattığı en seçkin, en değerli bir yaratıktır. Onun her türlü hakkı kutsaldır, kıymetlidir; o ölçüde saygıya lâyıktır.
Kur’ân, insana o kadar değer verir ki bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürmeyi bütün insanları öldürme gibi1 dehşetli görür. Bir suçlunun günahı yüzünden diğer kimselerin sorumlu tutulamayacağını bildirir.2
Bunun temelinde şüphesiz cehalet vardır. Demek ilk öldürülmesi gereken şey cehalettir. İnsanî değerlerden yoksun bir insanın yapamayacağı kötülük, vahşet yoktur.
O halde gerek ailede ve gerekse eğitimde ağırlık verilecek husus kalplere insanı insan yapan değerlerin yerleştirilmesi. Bunun için de öncelikle Allah’a ve ahirete iman inancı verilmelidir. İnsana, canlılara, sair varlıklara duyulması gereken saygı öğretilmelidir. Aksi halde benzer vahşet örneklerini görmekten kurtulamayız.
Bediüzzaman da ilerde doğabilecek bu tür tehlikelere dikkat çekerek, “Bizim düşmanımız ve bizi mahveden, cehâlet ağa, oğlu zaruret efendi ve hafîdi [torunu] husûmet beydir.”3 “Bizim düşmanımız cehâlet, zaruret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı; san’at, marifet, ittifak silâhiyle cihâd edeceğiz”4 demişti.
Böylesi acıların tekrar yaşanmaması için elimizi tez tutup nesillerimizi insanî hasletlerle donattıracak eğitime ağırlık vermeliyiz. Başta devlet olmak üzere köyün öğretmeninden, imamından, muhtarından köyün yaşlılarına kadar herkese görevler düşüyor.
Dipnotlar:
1. Maide Sûresi: 31.
2. En’am Sûresi: 164.
3. Münâzarât, s. 69.
4. A.g.e.
07.05.2009
E-Posta:
[email protected]
|