“Tesanüd içindeki bir cemiyet, atâleti harekete tebdil eden bir vasıta olur. Tehasüd içindeki bir cemaat ise, hareketi atâlete çevirmeye vasıtadır.”
(Hakikat Çekirdekleri, no: 72.)
Tesanüd; dayanışma, birbirine kuvvet verme gibi anlamlara gelmektedir. Tehasüd ise; birbirine hased etme, birbirini çekiştirme anlamındadır.
Toplumu meydana getiren fertler arasında dayanışma varsa, durgunluk ve tembelliği harekete geçirir. Ama fertler arasında çekişme varsa, birbirini çekememezlikten dolayı meydana gelen engellemelerle o toplumdaki işleyiş, hareket akamete uğrar.
Dayanışma ve tesanüd, bir bütünü meydana getiren unsurların, birbirini kollayıp gözetmeleri, toplumun mükemmel yapıya kavuşmasının vazgeçilmez unsurlarıdır. Aile dayanışması, meslek dayanışması, içtimâî dayanışma ve toplumsal bağlılık özelliklerine sahip olan cemiyetler, dış güçlere yem olmazlar. (Gülistan Dergisi, sayı: 83, s. 19)
Üstad, bir mektubunda, âhiret, hayır, ibadet ve sevap için, birbirlerine bağlanan Risâle-i Nur Talebelerinin, her türlü ağır şartlar altında, Kur’ân ve iman hizmetindeki mânevî mücadelelerde, herbiri yüz adam kadar önemli olan hakikî mücahid kardeşleriyle konuşmalarının, kardeşliği kuvvetlendirmelerinin, birbirlerinin çalışmalarına kuvvet vermelerinin ve birbirlerini tesellî etmelerinin ancak aralarında gerçek bir tesanüdle olacağını belirtiyor.1
Bunu teyid eden başka bir hakikat çekirdeğinde, kardeşler arasında tesanüd, birlik ve dayanışma olmazsa, cemaat kuvvetinin zayıflamaya sebep olacağından bahsetmekte ve şöyle demektedir: “Cemaatte vahid-i sahih olmazsa, cem ve zam, kesir darbı gibi küçültür.” (Haşiye: Hesapta malûmdur ki, darb (çarpma) ve cem (toplama) ziyadeleştirir. Dört kere dört, on altı olur. Fakat kesirlerde, darb ve cem, bilâkis küçültür. Sülüsü (üçte bir) sülüsle darb etmek, tüsu’ olur, yani dokuzda bir olur. Aynen onun gibi, insanlarda sıhhat ve istikamet ile vahdet olmazsa, ziyadeleşmekle küçülür, bozuk olur, kıymetsiz olur.) Halbuki, fertler arasındaki birliktelik Allah için olduğunda, yani birlikteliğin ruhunda ihlâs olduğunda, o cemaatteki çalışmalardan olağanüstü sonuçlar alınabileceğini Üstad şu şekilde bizlere belirtiyor: “..lillâh için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeşlerin içinde ciddî, samimî tesanüdün çok kerâmetleri olabilir.”2
Üstad, Şuâlar’da bir mektubunda, hangi durumda olursa olsun, fertler arasında sıkıntıya sebep olabilecek hangi konu yaşanırsa yaşansın, cemaate nasıl bir musibet bulaşırsa bulaşsın, Nur Talebelerinin “..en esaslı kuvveti ve nokta-i istinadı tesanüd..”3 olduğunu bildiriyor. Ve devamında da bir uyarıda bulunarak, “Sakın, sakın, bu musibetlerin verdiği asabîlik cihetiyle birbirinizin kusuruna bakmayınız” diyerek birbirimizden gücenmememiz gerektiğini tavsiye ediyor.
Üstadın, dışarıdan gelebilecek yalanlarla, kışkırtmalarla hizmetimizi tahrip etmeye çalışan (“Tahrip kolaydır”), kardeşlerimize sıkıntı verip ifsad etmeye ve ahlâkları bozmaya çalışan insanlara karşı da, Nur Talebelerine bir tavsiyesi vardır: “Bu vaziyete karşı gayet ihtiyat ve mümkün olduğu kadar (...) gücenmemek ve gücendirmemek ve ikiliğe meydan vermemek ve itidal-i dem ve tahammül etmek ve mümkün olduğu derecede bizim arkadaşlar uhuvvetlerini ve tesanüdlerini tevazu ile ve mahviyetle ve terk-i enâniyetle takviye etmek gayet lâzım ve zarurîdir.”4
Her türlü sıkıntı, musibet ve şartlarda, Risâle-i Nur’da da geçen şu âyet daima prensibimiz olmalıdır: “Şüphesiz, Allah sabredenlerle beraberdir.”5
Yine buna mümâsil, Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de, şu üç âyetinde, kardeşler arasında çıkacak sıkıntı, anlaşmazlık ve münakaşalarda prensipler sunmaktadır:
“Mü’minler ancak kardeştirler; siz de kardeşlerinizin arasını düzeltin.” (Hucurat Sûresi: 10.)
“Kötülüğe iyiliğin en güzeliyle karşılık ver. Bir de bakarsın, aranızda düşmanlık bulunan kimse candan bir dost oluvermiştir.” (Fussılet Sûresi: 34.)
“Öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını affedenler—Allah ise iyilik yapanları sever.” (Âl-i İmrân Sûresi, 134.)
Bediüzzaman’ın tavsiyesi ile bitirelim:
“Evvel âhir tavsiyemiz, tesanüdünüzü muhafaza; enâniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidal-i dem ve ihtiyattır.” (Şuâlar, s. 277)
Dipnotlar:
1- Şuâlar, s. 276.
2- 28. Mektub, 7. Risâle, 2. İşaret.
3- Şuâlar, 275.
4- Şuâlar, 279.
5- Bakara Sûresi, 153; Enfâl Sûresi, 46.
29.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|