Ankara’nın âdeta panik diplomasiyle gece yarısı açıkladığı “Ermenistan’la ilişkilerin normalleştirilmesi” daha baştan Türkiye aleyhinde akamete uğruyor.
Yanlış parametreler üzerine kurulan “normalleşme süreci” daha başlamadan “anormalleşiyor.” Ve kısa sürede tıkanan pazarlıklar, siyasî iktidarın dış politikada ABD ile ilişkilerinin baskısı altında vâhim bir şantajla karşı karşıya olduğunu su yüzüne çıkarıyor.
Ankara’nın angajesi o denli ki verdiği bir dizi tâvize rağmen, Amerikan Başkanı Obama’nın 1915 olaylarını Ermenilerin kullandığı “büyük felâket” anlamına gelen “Meds Yeghern” tâbiriyle soykırımdan daha ağır bir biçimde Türkiye’yi ithamına şaşırıp kalmakta.
Cumhurbaşkanı Gül’ün, sözkonusu “büyük felâket” isnadı ve Türkiye’yi “soykırım”la suçlamasına dair “Obama’ya katılmadığım yönler var; 1915’te hayatını kaybeden yüzbinlerce Türk ve Müslümanın, herkesin acısının paylaşılması gerekir” temennisi, bunun tezâhürü…
Gerçek şu ki Obama’nın pervâsızca Ermeni teziyle “Türkiye’nin bir buçuk milyon Ermeni’yi katlettiğini” anıp, Ermeni çetelerinin yüzbinlerce Müslümanı, çoluğu-çocuğu katletmesini görmezden gelmesi, Ermenistan işgalindeki Karabağ’dan ve perişan haldeki bir milyon Azerî göçmenden tek kelime bahsetmemesi, “müthiş önyargı”yı açığa çıkarmakta.
Yine Osmanlının savaştığı Rusya ile Ermeni çetelerinin tahrikiyle işbirliğine zorlanan Ermeni vatandaşlarını ülkenin bir başka bölgesine “tehcir” tedbirini nazara vermemesi, “belli olan görüşleri”nin ne denli “taraflı” olduğunu ortaya koymakta…
“TÜRKİYE, ALDATILACAK ÜLKE
DEĞİLDİR” TEPKİSİ
Doğrusu açıklanan “yol haritası”na mukabil Obama’nın da bühtana katılması, Başbakan’ı bile çileden çıkarmakta…
Erdoğan’ın, “Türkiye el bebek-gül bebek okşanacak veya aldatılacak bir ülke değildir” yakınması, “normalleşme politikası”ndaki tâvizkâr zâfiyetle muallel stratejik körlüğün itirafı olmakta. Ne zaman ve nasıl gerçekleşeceği belli olmayan “yol haritası”nın fos çıkması, kırık Ermenistan politikasının başarısızlığı anlamına gelmekte.
Zira önce “ortada bir metin yok” denilip, ardından Başbakan’ın ağzından “metne ‘paraf’ var, ama ‘imza’ yok” ikrarıyla kabul edilen “yol haritası”nın bu haliyle Erivan’ı şımartmanın ötesinde bir işe yaramayacağı daha şimdiden belli olmakta. Bu cür’etledir ki Erivan, daha ilk günde diasporanın tazminat ve toprak talebini tekrarlayıp “Türkiye soykırımı kabullenmedikçe hiçbir anlaşma sağlanamaz” tehdidini savurmakta.
Ermenistan Dışişleri Bakanı Nalbantyan’ın, “yol haritası”ndaki hususları, Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkiler kurmasını “önşartsız kabul etmesinden sonra ancak ele alacaklarını” söylemesinin maksadı bu. Yine Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın, “Hiçbir şart koşmadan öncelikle sınır kapısının açılmasını” öne sürmesi bunun için…
Bilindiği gibi Sovyetlerin dağılmasından sonra Türkiye Ermenistan’ı ilk tanıyan ülkelerin başında gelmesine rağmen, Erivan bir türlü Türkiye’nin toprak bütünlüğünü kabul etmedi. Hâlâ “Büyük Ermenistan” ütopyasıyla Türkiye’nin Doğusunda hak iddiasında bulunuyor; Türkiye - Rusya arasında yapılan “Kars Antlaşması”nı tanımıyor. “Soykırım” iftirasına arka çıkıyor, Türkiye’yi kötüleyen “soykırım anıtları” dikiyor…
DOSTLUK EKSENİNDE ÇÖZÜM…
Bütün bunlarla beraber, Ankara hep Erivan’a yardım etti. Ermenistan’a yüzlerce ton tahıl gönderdi. Ancak bu yardımdan sonra Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’ın yanı sıra Azerbaycan’ın 7 bölgesini işgali ve başta Hocalı katliâmı olmak üzere Azerileri katletmesine karşılık Türkiye sınırı kapattı.
Geçen süre zarfında Ankara Ermenistan Hava Yollarına hava sahasını açtı, 40 bin Ermeni’nin Türkiye’de çalışmasına izin verdi, lâkin 15 yıldır işgal sürüyor.
Bugün “sınırın açılması”nı isteyen Erivan, işgal ettiği Azerbaycan topraklarının beşte birini tutan ve hakkında BM kararları bulunan Dağlık Karabağ’dan ve Azerbaycan ile Nahcıvan arasında kapattığı Laçin Koridorundan çekilmeyi gündeme dahi getirmemekte. Dahası tıpkı Yahudilerin Filistin’de yaptığı gibi işgali altındaki “Ermeni yerleşim birimleri”ni açıp Azerbaycan topraklarını “Ermenistanlaştırma” oyununu oynamakta.
Görünen o ki baştan beri “Ermeni tezi”ni kabul eden ve soykırım inkârını suç sayıp hapisle cezalandıran İsviçre’nin arabuluculuğuyla başlayan süreç başlamadan tıkanmakta.
Anlaşılan, Ermenistan bir defa daha “Diasporanın yönlendirdiği kamuoyunu kontrol edemiyoruz” bahanesiyle yarım yamalak verilen vaadlerden de cayacak…
Başbakan, Obama’ya sert tepki gösterip vâveyla ediyor ama “Rasmussen güvencesi”nde görüldüğü gibi Ankara ne yazık ki yine karşılıksız “sözlü taahhüdler”e kandı ve aldatıldı…
Siyasî iktidar, artık “temenniler”le ve “yakınmalar”la kalmamalı. Sarkozy’nin, Obama’nın suya yazılan ve ilk fırsatta cayılan sözlü “teminatlar”ına kanmamalı. İşgal ettiği Irak’ta ve Afganistan’da zor durumda kalan ve Türkiye’ye muhtaç olan “model ortağı” ABD’den tâviz koparmadan hiçbir metni “paraf” etmemeli, imzalamamalı. Milletin haklarını gözetmeli…
Türkiye ve Azerbaycan’ın Ermenistan’la ihtilâfının dostluk ekseninde çözülmesi ve “normalleşme” sürecinde gerçek izzetli bir barış ancak izzetli duruş ve politikalarla olur…
29.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|