Dünyanın anlı şanlı bankaları iflâs bayrağını çekerken, rekor zararlar açıklarken, trilyon dolarlık devlet desteğiyle ayakta durmaya çalışırken bizim bankalarımız kâr patlaması yaşıyor.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun (BDDK) verilerine göre, geçen yılın ilk iki ayında 2 milyar 316 milyon lira kâr eden bankacılık sektörü, bu yılın aynı döneminde kârını yüzde 38 arttırarak 3 milyar 204 milyon liraya çıkardı.
Bir ticarî işletmenin kârını maksimize etmesi takdire şayandır. Hele ki eşi benzeri görülmemiş bu kriz ortamında.
Gerçekten inşaattan, otomotive, tekstilden demir çeliğe kadar bütün sektörlerin kan kaybettiği bir dönemde bankacılık sektörünün bu başarısı alkışlanmalıdır.
Alkışlarken bir soru da ister istemez akıllara takılıyor.
Her sektör krizi en derin bir şekilde yaşarken nasıl oluyor da bankalarımız bırakın zorlanmayı kârını yüzde 38’lere yükseltebiliyor?
Hadi diyelim ki 2001 krizinden çıkarılan dersler ve yapılan düzenlemeler sayesinde bankalarımız sapasağlam.
Ya bu yüksek kârlara nasıl ulaşılmış?
Cevabı basit.
100’e alıp 200’e satarsanız, her işlem için para talep ederseniz kârınız artar.
Konuyu somutlaştırırsak;
Şu an geçerli faiz oranlarına göre yatırılan 100 lira karşılığında banka müşterisine yıllık 12 lira faiz ödemektedir.
Banka bu 100 lirayı bir şirkete kredi olarak kullandırdığında ise 24 lira faiz almaktadır.
Bu işlemden kazanç; yüzde yüzdür. Bunun reel sektörün sırtından elde edilen haksız bir kazanç olduğu gerçeğini de göz ardı etmeyelim. Merkez Bankası, faizleri sürekli indiriyor. Mecburiyet olmamakla birlikte Merkez Bankasını takip etmeleri gereken bankalar sadece mevduata ödedikleri faizi düşürüyor, kredi faizlerinde indirime gitmiyor.
Nalıncı keseri gibi hep kendilerine yontuyorlar, varlıklarının devamının reel sektöre bağlı olduğunu unutuyorlar.
Kredi faizlerinin makul seviyeye çekilmesi krizin aşılması kadar adalet duygusunun rencide edilmemesi içinde önemlidir. Keşke kapitalist sistemin en büyük zaafı olan faiz tamamen ortadan kalksa da insanlar sömürüden kurtulabilse.
Aslında bankacılık sektörüyle ilgili yasal düzenlemeler gözden geçirilmeli, tek taraflı işleyen çark durdurulmalıdır.
Her işlemden, havale, komisyon, dosya masrafı, kart kirası, kur farkı ve benzeri adlar altında fahiş ücretler talep edilmekte,“Deli Dumrul” hikâyesinde olduğu gibi nerdeyse bankanın önünden geçenden dahi geçiş parası istenmekte, selâm veren borçlu çıkmaktadır.
Aylık kredi kartı gecikme faizi diğer ülkelerle kıyaslandığında kabul edilemez seviyededir.
İşte bütün bu çarpıklıklar banka kârlarını yükseltmiştir.
Yanlış anlamaya meydan vermemek için şu hususun altını çizelim:
Kâra karşı değiliz. Aksine bankaların malî bünyelerinin güçlenmesi bizleri memnun eder. Çünkü bu ülke 2001 yılında batan 22 bankanın yol açtığı 50 milyar dolar zararı ödemek zorunda kalmıştır. Böyle bir kâbusun tekrar yaşanmasını kimse arzu etmez.
Karşı olduğumuz, kantarın topuzunu kaçırarak para ticaretinden aşırı kazanç sağlanmasınadır.
Bankacı mı, yoksa tefeci mi olacaksınız, karar verin.
27.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|