“Otuz yıl önce, 20. yüzyılın büyük felâketlerinden birisi başladı. Her yıl, Osmanlı İmparatorluğunun son günlerinde katledilen ya da ölene kadar yürütülen 1,5 milyon Ermeniyi anıyoruz” diyordu Obama 24 Nisan’da.
1915 ve öncesinde öldürülen yüzbinlerce masum Türk’ten hiç söz etmiyordu. Halbuki 1914-1915 yıllarında yalnızca Muş’ta 20.000 Türk’ün Ermenilerce katledildiğini onlar da biliyordu. Mülga Birinci Kafkas Kolordu Komutanı Mirliva Kâzım Paşa’nın aslı Devlet Arşivlerinde bulunan ve her an görülebilecek olan raporuna bakmak bile onların yaptığı katliâmın dehşetini anlatmaya yeter:
“”Arâzî-i müstevleyemizin istirdâdında ve elviye-i sâlisenin tarafımızdan işgâlinde Ermenilerin beşikteki çocuklardan hasta döşekteki ihtiyarlara kadar ellerine Müslüman olarak ne geçtiyse süngülüyerek baltalayarak, gözlerini oyarak katliâm ettikleri vesâ’ikiyle (fotoğraf rapor Rus zabitlerinin raporları) sâbittir”
Mondros Mütarekesi sonrasında işgal güçlerinin ilk ve en önemli işlerinden birisi 1919-1922 tarihleri arasında Ermeni tarihçilere–en başta Haig Khazarian–Osmanlı devlet arşivlerinde Ermeni katline ilişkin belge aratmak oldu. Ama böyle bir belge bulamadılar. Osmanlı ve İngiliz arşivlerinde bulamayınca Amerikan arşivlerine baktılar orada da bulamadılar. Halbuki Amerikalılar tehcir esnasında yaşananları en iyi bilenler. Çünkü o döneme Amerikan diplomatları Anadolu’da serbestçe görev yapıyordu. Ayrıca Osmanlı Hükümeti, Amerikalıların çoğu misyonerlerden oluşan Nearest Relief Society adlı Amerikan yardım kuruluşuna tehcir esnasında yardım faaliyeti yürütme izni vermişti. Yani yaşananların en büyük şahidi onlar oldu. Buna rağmen Obama kalkıp şimdi 24 Nisan 1915’te Ermeni Komitelerinin kapatılması ve yetkililerinin tutuklanmasıyla başlayan tehcir sürecini, soykırımı demese bile Ermenice aynı anlama giren bir sözcükle anabiliyor. Hem de hiçbir tarihsel belgeye dayanmayan “Bir buçuk milyon” rakamını telâffuz ederek. Hükümet bu açıklamaya temkinli yaklaştı. Ama beklenenden daha ağır bir açıklama olduğunu herkes kabul ediyor. Yani Türkiye, Azerbaycan’la ilişkilerin bozulması pahasına giriştiği Ermenistan’la ilişkilerin normalleştirilmesi sürecinde yalnızca “soykırım” sözcüğünün İngilizcesinin kullanılmamasını–Ermenicesini kullandı–sağlayabildi. Azeriler ise hemen doğalgaz zammı ile bedelini ödetmeye başladılar. Ermeniler de bu açıklamadan memnun olmadılar. Onlar ve Amerika’daki destekçileri kıyameti kopardılar.
Bir milletvekili “Başkan politik sebeplerle Ermeni halkına verdiği taahhüdü bozdu”; bir diğeri “fiyasko… ABD’nin soykırımını önleme açısından saygınlığını bitirdi” diyordu. Dışişlerimiz ne yaptı peki? Dokuz satırlık bir açıklamayla “bazı ifadeleri ve 1915 olaylarıyla ilgili tarih yorumunu kabul etmediğimizi” açıklamakla yetindi.
Aslında bu olay, millî meselelerimizi dünya kamuoyuna anlatmada ne kadar yetersiz kaldığımızın bir göstergesi. Türkiye her türlü imkânını kullanarak, dünyanın önemli tarihçileriyle anlaşarak, bütün arşivlerdeki Türklere yönelik Ermeni katliâmlarını dünya kamuoyunun önüne onların sermesini sağlamalıdır. Ermenistan ile bir adım atılacaksa bu adım önce sınırların açılması değil, iki ülke tarihçilerinin bu konuyu araştırıp sonuca bağlamalarını sağlamak olmalıdır.
27.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|