"Gerçekten" haber verir 27 Nisan 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Röportaj

H. HÜSEYİN KEMAL

ASKERî VESAYET HÂLÂ SÜRÜYOR

“Türkiye'de askerî vesayet hâlâ devam ediyor. Faili meçhul cinayetlerle ilgili Genelkurmay'a gidip tıkanan, önü açılmayan dosyalar var. Hiçbirine bakılmadı bugüne kadar. Sivil mahkeme bu dâvâlarda yetkisizlik kararı verip askerî mahkemeye sevk ediyor. Askerî mahkemeden de sonuç çıkmıyor.”

GENELKURMAY’A SORULAMIYOR

“Diyarbakır'dan hatırladığım kadarıyla 36 faili meçhul cinayet dosyası Genelkurmay'a gitmiş, ancak bunlar yıllardır bekletiliyor. Hepimiz bunu biliyor ve susuyoruz. Genelkurmay'la kimse karşı karşıya gelemiyor ve bunları soramıyor. Bu tür sorular sorduğumuzda işimizden olmayacağımızı kimse garanti edemez.”

DARBECİLERİ YARGILAMAK ZOR

“Ergenekon dâvâsının darbe dâvâsına dönüştürüldüğünde askerî mahkemeye sevk edilmesinden çekiniliyor. Erdil'i yargılayıp mahkûm ettiler. Ama neyi neden yargıladıklarını, hangi durumda nasıl tavır alacaklarını bilmiyoruz. Darbecileri yargılamak için uygun zemin yok.”

Bu hafta Sabah gazetesi yazarı Mahmut Övür’le konuştuk. Susurluk çetesini televizyonda ilk defa Abdullah Çatlı’nın düğün kasediyle yayınlayan ve daha sonra evinin önünde çete tarafından kurşunlanan Övür, devletin genetiğinde Ergenekoncu bir zihniyet olduğunu söylüyor. Bu tür yapılarla hesaplaşmak için demokratik bir anayasanın şart olduğunu belirten Övür kimsenin Genelkurmay’la karşı karşıya gelmek istemediğini belirtirken Genelkurmay’da yıllardır bekleyen faili meçhul cinayet dosyaları olduğunu söylüyor. İlker Başbuğ’un geçtiğimiz günlerde yaptığı konuşmadan sonra artık susmasının daha iyi olacağını da eklemeden edemiyor.

Ergenekon Dâvâsı kapsamında çeşitli gözaltılar, tutuklamalar oldu. Ergenekoncu yapıda bir çözülme görüyor musunuz?

Ergenekon’da en son 12. dalga gerçekleştirildi. Dâvâya karşı çıkışlar olsa bile sürecin başarılı gittiğini düşünüyorum. Özden Örnek’in ve Cumhuriyet yazarı Mustafa Balbay’ın darbe günlüklerinin, yer altındaki silâhların çıkarılması inanılmaz etki yarattı. Darbe düşünülmüş ve teşebbüs edilmiş fikrini netleştirdi. Dâvâ, çete ve darbe eksenli olarak netleşmeye başladı. Son olarak Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine yapılan operasyonda kabalıklar olduğunu düşünüyorum. Bu da Ergenekon lobisine ciddî argümanlar sundu. İnsanların kafası karıştı.

”Kabalık”tan kastınız ne?

Toplumun laikçi olarak tanımlanan kesiminin bile Ergenekon örgütünü kabul ettiği bir dönemde savcıların operasyonları daha makul, daha açıklayıcı, toplumu ikna edici, daha şeffaf olarak yürütmesi gerektiğini düşünüyorum. Savcıların da bu tür operasyonu ellerinde bilgi olmadan, durduk yere yapacaklarını düşünmüyorum. Bundan öncede benzer şeyler yaşandı ancak belli noktalara gelindi. Balbay’a sahip çıkanlar imza kampanyası başlattılar, ancak Balbay’ın Darbe Günlükleri ortaya çıkınca desteklerini durdular. O dönem Balbay’a sanki düşünce suçlusuymuş gibi destek vermişlerdi.

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği soruşturmasından da böyle belgeler çıkabilir mi?

Darbeci bir zihniyet olduklarını belgelerle ispatlayamam, ama darbeci zihniyete çok yakınlar. Demokratlığın dışında birilerini ötekileştiren yapıları var. Bu ülkeyi aydınlatan biziz, nasıl oluyor da bizden rahatsız olunuyor anlayışları var. Türkan Saylan “Biz izin vermezsek bu ülkede birşey olmaz” sözlerini açık ve net olarak söylüyor. Tepeden inmeci, darbeye yatkın bir anlayışları var. Ancak Saylan darbeyi savunmadığını da söylemiştir.

Saylan’a yönelik operasyon Ergenekonculara nasıl argüman oldu?

Hukuk sürecini beklemeden Saylan’ın arkasına sığınarak bütün sürece ve tutuklamalara karşı geliniyor. Ortada 2000’li yıllardan itibaren başlamış bir organizasyon var.

Siz Ergenekon Dâvâsının çete ve darbe eksenli devam ettiğini söylüyorsunuz. Peki darbe günlüklerinin sahibi olduğu söylenen Özden Örnek niye dâvâya dahil edilmiyor? Dâvânın çıkış noktasını oluşturan günlüklerin sahibi o değil mi?

Türkiye’de askerî bürokrasi güçlü ve Türkiye bununla hesaplaşmayı bir türlü beceremiyor. Darbelerle hesaplaşmak için yeni bir demokratik anayasaya ihtiyaç var. Dâvânın darbe eksenli yürütülmesi halinde askerî mahkemeye intikal etme ihtimalinden söz ediliyor. Büyük olasılıkla mahkemeyi yürütenler dâvâyı bu mecraya sokmak istemiyorlar. Sivil alanda götürmeye çalışıyorlar. Bunların aşılması için anayasal değişiklikler şart.

Sonuçta Örnek de Eruygur gibi emekli olmuş bir sivil değil mi? Örnek’i Eruygur’dan ayıran özellik ne?

Darbecileri yargılamaya götürdüğünüzde bütün Kuvvet Komutanları, o günün sorumlularını dâvânın içine sokmanız lâzım. Şu an Ergenekon Dâvâsı’nı soktukları alan çete ve terör. Dâvâ sadece darbe eksenli gitmiyor. Dâvâ darbe eksenli giderse işin rengi değişir diye düşünüyor olabilirler.

Halbuki ikinci iddianamenin darbe iddianamesi olduğu söylenmişti...

Tam değil... Birinci iddianameden yola çıkılarak hazırlanmış. Darbe eksenli olduğunda dönemin Kuvvet Komutanlarının ifade vermeleri gerekiyor. O ifade alınacak, ama ince ayar mı yapılacak bilmiyorum. Türkiye’de askerî vesayet hâlâ devam ediyor. Sadece bu değil ki faili meçhul cinayetlerle ilgili Genelkurmay’a gidip tıkanan, önü açılmayan dosyalar var. Hiçbirine bakılmadı bugüne kadar. Sivil mahkeme bu dâvâlarda yetkisizlik kararı verip askerî mahkemeye sevk ediyor. Askerî mahkemeden de sonuç çıkmıyor. Diyarbakır’dan hatırladığım kadarıyla 36 tane faili meçhul cinayet dosyası Genelkurmay’a gitmiş ancak Genelkurmay bu dâvâları yıllardır bekletiyor. Hepimiz bunu biliyoruz ve susuyoruz. Genelkurmayla kimse karşı karşıya gelemiyor ve bunları soramıyor. Bunun için Ergenekon Dâvâsı’nın darbe dâvâsına dönüştürüldüğünde askerî mahkemeye sevk edilmesinden çekiniliyor.

Askerî mahkemelerde görev alan hakimlerin üstlerini nasıl yargılayacağı konusu da ayrı bir tartışma konusu değil mi?

Aslında Erdil Paşayı yargılayıp mahkûm ettiler. Ama neyi, neden yargıladıklarını, hangi durumda nasıl tavır alacaklarını bilmiyoruz. Darbecileri yargılamak için uygun bir zeminin olduğunu düşünmüyorum. Türkiye eski yasalarla yeniyi yaratabilir mi? Türkiye bir taraftan eskiyle hesaplaşmaya ve yenileşmeye çalışıyor öbür taraftan bunu eski yasalarla yapıyor. Burada sıkıntı var.

Hilmi Özkök, ‘Ordu içinde genç subaylar artık darbe istemiyor’ demişti. Siz buna katılıyor musunuz?

Genç Subaylar içinde demokratik mânâda bir değişim olmasaydı bugün bu noktaya gelemeyebilirdik. Alt kadrolar üzerinde yapılan bir araştırmada darbe istemedikleri ortaya çıkmış. Alt kadrolar dünyayla bütünleşmek isterken, üst yapı kendi pozisyonlarını korumak adına “Türkiye bölünebilir, şeriat gelebilir” argümanlarını öne sürüyorlar. Sistem değişecek, ancak değişime direnç var.

Ergenekon sürecine dönecek olursak, üst düzey insanların gözaltına alınmasını bekliyor musunuz?

Daha çok yatay giden bir süreç var. İddianameye bakıldığında daha dikey seyir izleyen operasyonlar yapılması gerekiyor. Askerî kişilere yönelik operasyonun yapılması bekleniyor. Türkiye’nin belli bir aşama kat ettiğini düşünüyorum. Türkiye’den hızlı bir değişim beklemek gerçekçi değil. Her on yılda bir darbe yapılıyordu, şimdi her on yılda bir temizlenme sürecine girildiğini düşünüyorum. Türkiye önemli bir kırılma noktası yaşıyor. Önemli bir hesaplaşmanın adımı atılmıştır. Dünyadaki örneklerine bakıldığında soruşturmanın daha da genişlemesi gerekiyor. İtalya’da gladyo soruşturmasında 7 bin 500 kişi gözaltına alınmış. Milletvekillerinden, bakanlara, başbakanlara, cumhurbaşkanlara kadar uzanan gladyo yargılaması yapılmıştır. Bu yeni yapıyla eski yapının hesaplaşmasıdır. Türkiye’de bu hesaplaşmanın bugünkü fotoğrafla sınırlı kalma şansı yok daha genişlemesi gerekiyor.

Bizdeki yapının İtalya’dan daha karmaşık olduğunu iddia edenler var. Doğru mu?

Türkiye’nin Kürt meselesi ve irtica tehlikesi gibi farklı sorunları da var. İtalya seksenli yıllarda NATO gladyoyu tasfiye etmeye başlayınca harekete geçiyor. Bizdeki yapı Kürt sorununu ve şeriat söylemini argüman olarak elinde tutuyor. Bunların önünü demokrasi açar.

Ergenekon’un dışarda kalan yapılanması faaliyetlerine devam ediyor mudur?

22 Temmuz seçimlerinden önce gerçekleştirilen, Cumhuriyet gazetesinin bombalanması, Hrant Dink cinayeti, Danıştay saldırısı gibi toplumsal barışa yönelik eylemler tık diye kesildi. Ergenekon operasyonunun ciddî noktalara gelmesiyle silâhlı güçler geri çekildi. Silâhların sokaklara atılmasından bunu anlayabiliriz. Ancak bu, Ergenekon lobisinin çalışmadığı anlamına gelmiyor. Bu yapı sadece darbe eksenli ayakta durmuş. AB karşıtlığı, Kürt sorunu, irtica söylemleriyle büyük bir kesimi etkisi altına alıyor.

Bu hafta Başbuğ’un bir açıklama daha yapması bekleniyor. Siz Başbuğ’un Harp Akademilerinde yaptığı konuşmasını nasıl değerlendirdiniz?

Konuşmasının bütününe baktığınızda Hungtington’dan da alıntı yapsa, Weber’den de referans verse otoriter ve sınır çizen bir metin olduğu kesin. Konuşmasını 86 yıl geçmesine rağmen toplum hâlâ 1923 şartlarında yaşıyormuşuz gibi yapması manidar. Anadolu, dindarlar dünyayla buluşmuş ve işbirliği halinde. Yaptığı konuşma Türkiye’yi tanımamakla alâkalı. Bizim toplumun dindarları daha batıya dönmüş, dünyayla yarışır bir zihniyete sahip. Türkiye’nin ciddî potansiyelinin olduğunu dünya görüyor biz göremiyoruz. Başbuğ’un konuşması korkular üzerine kurulan, Türkiye toplumunu özgürleştirmekten korkan bir yapının sonucu.

Başbuğ Türkiye’-nin modernleşmesinde ve ilerlemesinde ordunun önemine atıf yaptı. Buna katılıyor musunuz?

Türkiye toplumuna baktığınızda dünden bu güne askerler ne ürettiler? Geldiğimiz noktaya baktığımızda seksen altı yılda hangi asker, hangi reforma, hangi özgürleşmeye katkıda bulunmuştur. Bunu tartışmak bile abes. Biz askerin siyasete girip nasıl yamuk yumuk işler yaptığını gördük. Eğer siyaset yapmak istiyorlarsa emekli olsunlar, parti kursunlar ve siyasete girsinler. Demokrasi budur. Başbuğ’un konuşmasında sıcak bulduğum Türkiye halkı tabiriydi, sonra geri adım attı.

Başbuğ’un konuşma metninde birbirini yalanlayan tezler olduğu söylendi. Katılıyor musunuz?

Başbuğ’un konuşmasına olumlu sonuç çıkarmak arzusuyla baktım. İçim elvermeyerek olumlu bir yazı yazdım. Kürt meselesinde seksen altı yıldır tartışa tartışa geldiğimiz nokta “Türkiye halkı,” ama ondan sonra “Türk milleti.” Seksen altı yıl önce söylenen doğruysa Türkiye bu kaotik durumu neden yaşadı? Seksen altı yıl önceye gitmek sorunlarımızı halletmez.

Başbuğ “Her ülkenin kendine özgü asker-sivil ilişkileri vardır” dedi. Bu argümanın altındaki amaç nedir?

Askerî yapının demokratikleşmeye karşı kullandığı argümanlardan biri. Kast edilen özelliğimiz Müslüman bir ülke olmamız. Batı gibi olmadığımızdan askeri zayıflatamayız denmek isteniyor. Net olarak söylenmek istenen askerin siyasete ilgisiz kalamayacağıdır.

Başbuğ bir taraftan din Allah’la kul arasındadır diyor. Laiklik tanımını katı bir şekilde yorumluyor bir taraftan da orduyu laiklik tanımına aykırı bir şekilde Peygamber Ocağı olarak yorumluyor. Gayrimüslim askerlere nasıl bir mesaj olabilir bu?

Bir taraftan herkes orduda görev alabilir diyor, öbür taraftan Peygamber ocağı diyor. Başka bir konu ise asimilasyon yapılmadığına dair. 1936 İsmet Paşa raporlarından tutun da hepsinde asimilasyon var. Nasıl asimile ederizin planları yapılmıştır. Tüm bunlardan sonra azınlıklar orduda görev yapar diyemezsiniz. Konuşma metni çelişkilerle dolu doğrusu. Yeni çağı anlamak için çaba sarf ediyorlar, ama anlamak istemiyorlar.

Yeni yöntemi ılımlı vesayet ve sivil Kemalizm olarak yorumlayanlar var...

Sonuçta askerin bu işlerle kendini yormaması gerekir. Askerin iki saat konuşup dokuz televizyon kanalının bunu canlı olarak yayınlayacağı zamanlar tarih olmalı.

Başbuğ’un yapacağı toplantıda soru sorma şansınız olsa neleri sorardınız?

Çok şey sorabilirdim, ancak son yaptığı açıklamadan sonra yapacağı açıklamanın ne olacağı veya ne olmasına yönelik birşey düşünmüyorum, merak etmiyorum. Türkiye halkı kavramından geri adım attıktan ve cemaatlere yönelik sert açıklamalarından sonra yapacağı hiçbir açıklamanın demokrasi açısından değeri olacağına inanmıyorum. Benim temennim hiç konuşmamasıdır.

Siyasî açıklamalardan ziyade Dağlıca baskınıyla ilgili cevaplanmamış sorulara cevap vermesini isteyenler de var. Böyle bir soru sorulabilir mi?

Sorulma fırsatı verilirse sorulacak şeyler. Bunları soramıyoruz bunlar bizim gerçeğimiz. Askerin güçlü olduğu bir yapıdan geliyoruz. Askerin birçok şeye müdahale ettiğini biliyoruz. Bu tür sorular sorduğumuzda işimizden olmayacağımızı kimse garanti edemez. Direkt askeri muhatap almak istemiyorum. Asker sivile bağlıysa bu soruları Genelkurmay’ın bağlı olduğu Başbakan’a sormak lâzım. Susurluk raporlarının hazırlanışında görev alanlar 17 500 faili meçhul cinayet işlendiğini söylüyorlardı. Bunlar normalmiş gibi algılanıyor ve muamele görüyor. Devlet faili meçhul cinayetler işlemek için çeteler kurmuş. Ergenekona baktığımızda devletin silâhlarını kullandığını görüyoruz. Adamın evinde yirmi silâh bulunuyor. Süs olsun diye almış götürmüş. Böyle bir anlayış olamaz. Nizamı oluşturması beklenen devlet başımıza belâ olmuş.

27 NİSAN KOMEDİ OLDU

Bugün 27 Nisan e-muhtırasının yıl dönümünü yaşıyoruz. Değerlendirmeniz ne yönde?

27 Nisan e-muhtıra süreci Türkiye açısından komediye dönüşmüştür. Düşünebiliyor musunuz Genelkurmay’ın sitesinden birileri sivillere yönelik sert bir bildiri yayınlıyor ve ertesi gün kaldırılıyor. Bu cumhurbaşkanlığına giden süreçte eşi başörtülü olan Abdullah Gül’e karşı girişilen tavrın bir sonucuydu. Ancak bildiriden sonra hükümetin verdiği cevap da anlamlıydı. İlk defa bu tür bir muhtıraya cevap geldi. Artık Türkiye’nin eskisi gibi olmadığı gösterildi. Halk verilen muhtıraya 22 Temmuzda inanılmaz cevap verdi ve AK Parti yüzde 47 oy aldı. Aradan iki yıl geçti hâlâ bunu anlamayanlar varsa halk yine anlatacaktır. Artık halka karşı birşey yapmaya yeltenemezler.

H. HÜSEYİN KEMAL

27.04.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (26.04.2009) - Osman Yıldırım: Yeni Asya kapatıldığında bile okumaya devam ettim!

  (23.04.2009) - Krizlerin temelinde israf var

  (22.04.2009) - Faizli ekonomiler krizlerden kurtulamaz

  (21.04.2009) - Çanakkale’mizde 40. yıl huzuru

  (20.04.2009) - NURCULAR ŞİDDETLE İLİŞKİLENDİRİLEMEZ

  (19.04.2009) - İSLÂMI DOĞRU TEMSİL VE İYİ TEBLİĞ

  (18.04.2009) - 40 YILLIK OKUYUCULARDAN HAFIZ ABİ (AHMET ALİ AKTAŞ) ANLATIYOR:

  (17.04.2009) - 40 YILLIK OKUYUCULARDAN EMEKLİ İMAM CUMA BAHÇECİ ANLATIYOR:

  (16.04.2009) - Yeni Asya’yı okudum ve “İşte benim gazetem” dedim

  (14.04.2009) - “Laikcan”lar marjinalleşiyor

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis