Aile müessesesi
Dünyada her şeyin bir esası ve bir temeli olduğu gibi milletleri teşkil eden cemiyetlerin temeli de ailedir. Ailenin temeli de ailenin bireylerini teşkil eden kadın ve erkektir. Nasıl ki, bir binanın sağlam olması temelinin sağlam olmasına bağlıdır. Aynen öyle de cemiyetin temelini teşkil eden ailenin sağlam olmasıyla cemiyet, sağlam esas ve kaideler üzerine oturmuş demektir. Ailenin oturduğu esaslar ise, kadın ve erkek arasında mütekabil hürmet ve muhabbetle devam eder.1
Aile hayatı sadece dünyada devam eden bir hayat değildir. Bu birlikteliğin ahirette de esas olan bir hayat olduğu, Bediüzzaman tarafından şöyle ifade edilmiştir: “Kadın ve erkek ortasında gayet esaslı ve şiddetli münâsebet, muhabbet ve alâka, yalnız dünyevî hayatın ihtiyaçlarından ileri gelmiyor. Evet, bir kadın, kocasına yalnız hayat-ı dünyevîyeye mahsus bir refika-i hayat değildir. Belki hayat-ı ebediyede dahi bir refîka-i hayattır.”2 O halde “refîka-i hayatın rahmet-i İlâhiyenin mûnis, lâtif bir hediyesi olduğu cihetiyle sevilmesi ve muhabbet edilmesi”3 gerektiği anlatılmıştır. Bu muhabbet de hüsn-ü sîret ve mâden-i şefkat ve hediye-i rahmet üzerine bina edildiğinden4, birbirlerine hürmet ve muhabbeti iktiza eder.
Bütün ailelerde erkek ve kadın eğer İslâm terbiyesiyle yetiştirilirse, o ailede Kur’ân ahlâkı hâkim olur. Böylece âilelerin meydana getirdiği topluluklar ve bu toplulukların meydana getirdiği milletler sağlam temeller üzerine oturmuş olur. Aileler ve nesiller şuna benzer: İyi tarlaya iyi mahsül atılır ve yabancı ot ve haşerelerden korunursa o zaman iyi sonuç alınır. Ama tarla çorak olursa, tohum ne kadar iyi olursa olsun arzu edilen neticeyi almak mümkün değildir. Aynen bu misâlde olduğu gibi ailenin temel taşları olan erkek ve kadın iyi bir terbiye ile eğitilmiş olursa, meydana gelecek nesiller de o nispette mükemmel olacaktır. Kadın ve erkek birbirinin tamamlayıcısıdır. Çünkü Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
“Onlar sizin için (fenalığa karşı koruyucu) birer elbise ve siz de onlar için birer elbisesiniz.”5
Bu âyete Elmalı şu mânâyı vermiştir: “Bu bir istiare-yi beliğadır. Tasrih edilecek olursa mânâ şu olur: İki nokta-i nazardan böyle birbirinizin elbisesi mesabesindesinizdir: Bir taraftan elbise gibi yekdiğerinize sarılır sarmalaşırsınız, diğer taraftan elbisenin ayıpları örtmesi, soğuk ve sıcaktan koruması gibi her biriniz diğerinin hâlini setreder, iffetini muhafaza, fücurdan vikaye eyler.”6
İslâm dininde aile binası üç ana unsur üzerine kurulmuştur. Bu ana esaslar, aileye huzur, güven ve saadet temin eden mânevî temel unsurlardır. Bunlar, Cenâb-ı Hakk’ın insanlara bahşettiği sonsuz rahmet ve nimetlerin neticelerindendir. Bu üç ana unsur şunlardır:
1. Sevgi ve merhamet.
2. Adalet.
3. Karşılıklı yardımlaşma ve güvendir.
İslâm’da evlenmenin hedefi, iffet ve taharettir. İnsanca yaşamasını bilen namuslu âileler, insan yetiştiren bir gül bahçesidir.
İnsanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine karşılık bir kalbin bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini birbirleriyle paylaşsınlar. Lezzetlerde birbirlerine ortak, gam ve kederli şeylerde de yardımcı olsunlar.7
Âile, dünyadaki cennet ve insanlık çiçeğini yetiştiren bir saksıdır. Onun kırılması insanlık çiçeğinin solmasına sebep olur. Bunun için dinimizde aile görevleri ve hizmetleri, dinin yarısını teşkil edecek derecede büyük görülmüştür. Çünkü Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurmuştur:
“Evlenen, dinin yarısını tamamlamıştır. Diğer yarısı için de Allah’tan korksun.”8
Bir millet erkeği ile terakkî eder. Fakat bu terakkîyi kadın tamamlar. Erkeksiz terakkî yoktur. Kadınsız terakkî eksiktir. Erkek kadın ile, kadın erkek ile yükselir. Kadının yükselmesiyle millet yükselir ve alçalmasıyla da millet yıkılır. Bunun için kadın ve erkek, karşılıklı görevlerini iyi yapmalıdırlar.
Dipnotlar:
1- Nursî, Said; Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1994. s. 374.
2- Nursî, Said; Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1994, s. 198.
3- Nursî, a.g.e. s. 584.
4- Nursî, a.g.e. s. 587.
5- Bakara Sûresi, 2/187.
6- Elmalı, a.g. e. c. 1, s. 670.
7- Nursî, Said; İşâratü’l- İ’câz, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-1994, s. 164.
8- Et-Terğib ve’t-Terhib, c. 3, s. 42.
|