Ömrümüzün günleri hızla akıp gitmektedir. Mutlak son olan ölüme hızla yaklaşmaktayız. Niyazî-i Mısrî gibi “Günde bir taşı binay-ı ömrümün düştü yere” deyip düşünmemiz gerekmektedir. Ömür gibi önemli bir sermayemiz gittikçe tükenmeye devam ederken durmamız, rahatımızı düşünmemiz, dünyanın lezzet ve zevklerinden sorumsuzca istifade etmemiz doğru olabilir mi? Bir ticaret için gönderildiğimiz bu misafirhanede gerçeklere bîgâne kalabilir miyiz?
Durup dinlenme, Allah’ın binbir türlü hikmetli san'at eserlerinden ibret almama, O Rabb-i Rahîmi dinlememe, O’na kul olmama, bu dünyada başıboş olduğumuzu düşünme gafleti, akıl ve şuur gibi başka bir varlıkta bulunmayan değerlerle teçhiz edilmiş insanoğluna yakışır mı?
Hiçbir sâik bizi durdurmamalı. Hiçbir engel varmamız gereken hedefin önünde yolumuzu kesmemeli. Durmadan, Rabbimizin rızasını kazanmak için iman ve Kur’ân hizmetine koşmamız gerekmektedir.
Niyazî-i Mısrî gibi, Allah’ın bir veli kulu bile ömrün faydasız geçmesine yanıp ve “Bir ticaret yapmadım, nakd-i ömür oldu hebâ” dediğine göre, bizlerin daha çok dövünmesi gerekmez mi? Ne derece bu ticaret mevsiminden faydalanıp faydalanmadığımızın hesap ve kitabını yapmamız gerekmez mi? Eğer şimdiye kadar ticarette başarısız olmuşsak, hiç olmazsa bundan sonraki ömrümüzde iyi bir ticaret yapmamız için gayret ve çabalarımızı arttırmamız lâzımdır.
Durmayalım, Rabbimizin rızasını kazanmak için bir saniye de dahi olsa zaman kaybetmeyelim. İmanla beslenelim, iman ve Kur’ân hizmetine koşalım, Kur’ân’a sarılalım, Peygamber-i Zîşanın yolunun yolcusu olalım. Omuzlarına ihsan-ı İlâhî tarafından bir hizmet yüklenen bahtiyar insanların yardımına koşalım ve onlardan olmaya çalışalım.
Ümitsizlikler, karamsarlıklar, hüzünler bizi durdurmamalı. “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz” emrini rehber edinelim. “Biz ne yapabiliriz ki?” diyerek tembelliğimize mazeret bulmayalım. Zira yapabileceğimiz çok şey vardır. Eğer yapma gücümüz olmasaydı, Rabbimiz bizden istemezdi birçok şeyi...
Namazlarımızı zamanında ve huşu ile kılabiliriz. Rabbimizin bize farz kıldığı ibadetleri yerine getirmek, bizim için dünyanın en önemli meselesi olmalı. Günahlardan kaçınmakla Allah’a yaklaşabilir, O’nun sevgili bir kulu hâline gelebilmek için çaba gösterebiliriz. Kalbimizi dünyevî arzularla değil, iman nurlarıyla doldurabiliriz. Düşüncelerimizi batılı tasvir yerine Rabbimizin san'at eserlerine yönlendirebiliriz. Fani değerlere değil de ebedî saadeti bize kazandıracak kazanımlara önem verebiliriz.
Zalimlerden nefret edebilir, onları durdurmak için elimizden geleni yapabiliriz. Zalimlere meyletmeyip, onların çirkinliklerine ortak olmaktan kaçınabiliriz. Sorumsuzca günah işlediği halde kurtulmak isteyenlerin elinden tutabiliriz. Küfür ve günah bataklıklarında çırpınanlara, karanlıklarda yolunu şaşırmış olanlara belki bir ümit olabiliriz.
Evet yapabileceğimiz çok şey vardır. Durup dinlenecek kadar rahat olmamalıyız. İnsan olarak yaratılmanın karşılığını vermek için imtihan salonunda olduğumuzu unutmamalıyız. Önce kalbimizdeki günah kirlerinden kendimizi kurtarmamız gerekir. Fani dünyanın fani değerlerini bırakmalı, ebedî saadete götürecek değerlere dört elle sarılmalıyız.
Kin ve husûmet hastalıklarından kurtulmalı, İlâhî muhabbetin bir lem’asını kalbimize yerleştirmeliyiz. Duygularımızı kontrol etmeli, onların yanlış yaklaşımlardan etkilenmelerinin önüne geçmeliyiz. Dünya hayatının geçici olduğunu bile bile dört elle ona sarılanlardan ibret almalı, misafiri olduğumuz dünyaya bahası kadar değer vermeliyiz.
Durmamamız lâzım. Her gün mutlaka Rabbimiz için yapabileceğimiz çok şey vardır. O’nun rıza dairesi oldukça geniştir. Yeter ki o daireyi görebilecek bir göz bizde olsun. Son pişmanlığın fayda vermeyeceği zamanlar yaklaşmaktadır. Biz istediğimiz kadar dünyada ebedî kalacak gibi çalışalım, ama bir gün o bizi kovacaktır. Biz istediğimiz kadar mutlak son olan ölümü düşünmeyelim, ama çok geçmeden o bizim yakamıza yapışacaktır.
27.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|