“Allah’ım beni bir an bile nefsime uydurma” duâsıyla yakardığını biliriz Hz. Peygamber’in (asm). Daima kötülüğe sevk eden bir programla yaratılmışız. Yani nefs-i emmâre ile beraber nefes alıyoruz...
İnsan ne melek, ne de şeytan. Ama ikisine de ulaşacak istidat taşıyor. Dibe vurma veya arşa çıkma mücadelesi içinde...
İnsan bir başkasının güzelliklerini örnek alıp onu model edinebilir. Ama yarışı onunla değil kendiyle yaparsa ilerleyip kemâle ulaşır. İnsan yarışı başkası ile yapmaya kalkınca rekabet başlar. Bu da düşmanlığa, kıskançlığa, kine, intikama götürür insanı. Oysa insan insanla düşman olmak için değil kardeş olmak için yaratılmıştır. Böyle der Yüce Yaratıcı inanan kullarına: “Mü’minler ancak kardeştirler.” Biz, olsak olsak ancak kardeş olabiliriz. Başka birşey değil. “İnsanlar ya dinde kardeştir, ya da hilkatte kardeştir.” Hz. Ali’nin (ra) bu sözünü görmemezlikten gele gele ne hâle gelmişiz görünebiliyor mu?
Kardeş olduğumuz unutulunca tehlike başlıyor. Rekabetin tabiî sonucu olan hırs ve kıskançlık başlıyor. Bu durumda ki insan, kardeşlerini rakip ediniyor. Rakiplerini geçemezse onların hızını kesmeye çalışıyor. Kardeşlerinin hiç hak etmedikleri muâmelelerde bulunuyor. Oysa hiçbir insan bir başkası tarafından aşağılanmayı, kırılmayı, ezilmeyi hak etmez.
***
Sevdiğimiz, beğendiğimiz her şeyi nefsimiz hesabına seviyorsak, kıskançlık başlar. Hayatımızı kıskançlık krizlerine boğarız. Elimize geçenleri paylaşamayız. İhtiyaç sahiplerini unuturuz. Elde edemediklerimize de düşmanlık besler, her fırsatta zarar vermek için uğraşırız. Oysa her şeyi Allah hesabına sevebilirsek, kapsayıcı ve kuşatıcı oluruz. Yani “Her ne güzellik varsa, bu Allah’tandır. Allah bunu böyle güzel, iyi dilemiş ve yaratmış. Benim olmasa da zararı yok. Zira bende de başka güzellikler var etmiş Yaratıcı” diyerek bizdeki kabiliyetleri Allah adına açığa çıkarmalıyız. Başkasındakileri de takdir etmeli, desteklemeliyiz. Zira her bir güzellik, Allah’ın isimlerinin tecellisidir. Akıllı insan Allah’tan gelen bu tecellîleri kıskanır mı, yoksa hayretle seyreder mi? Hayretle seyredebilirse kendinde olmayan şeyleri değil kıskanmak onlara muhabbet duyacaktır. Zira hased ettiği her bir şey Allah’ın isimlerinin tecellileridir.
Bu bakışla temizlenir ve arınırız. Her an Huzur’da olabiliriz. Bizde olmayıp da başkasında olan her şey, bize Allah’ı başka bir pencereden seyrettirebilmeli. Eğer o bakışı yapamıyorsak, Allah’a değil nefsimize itaat etmekte olduğumuzu hatırlayıp toparlanmalıyız. Hem hased ettiğimiz bütün iyilikler, güzellikler, zenginlikler, maharetler, akıllar, zekâlar, ilimler, başarılar kendinde olsa zavallı insan bütün bunları kaldırabileceğini mi sanıyor? Kendinde bir şey olmadığı halde nefsi ve şeytanı aldatınca nasıl da kendini bir şey zannedip şımarıyor. Gözü kimseyi görmüyor. Allah’ın varlığının yanında bir zerre olduğunu unutuveriyor. Allah’ın,—faniye bakan yönüyle—sinek kanadı kadar değer vermediği dünya ve içindekilerle kendini nasıl da havalarda sanıyor. Yüksek görüyor.
Her ne iyilik ve güzellik varsa Allah’tandır. Bize O’nu tanıtır, Allah’ı hatırlatır.
Kıskanırsak acı çekeriz ve kendimizi bozarız, yanarız. Hem de Allah’ın taksimâtına karşı geldiğimiz için Allah’a isyan etmiş oluruz. Bu isyan da insana yakışmaz! Zira insan, Cenâb-ı Allah’ın en güzel kıvamda yarattığı eserdir.
Onurumuzu kaybettiğimiz zaman, kazanacağımız yarışlar bizi hiçbir zaman yüceltmez.
Başkalarının önüne geçerek önde olamayız.
Birilerine yardım ederek, öne çıkararak, arkada kalmayı tercih etmek liderliğin tâ kendisidir.
Hazırcılık ve kolaycılık insanları bitirir. Düşünen, üreten, çalışan insan kemâlâta gider. Taklitçilik, kopyacılık, yerinde saydırır. Bir insan için her zaman yapacağının daha iyisi vardır. İki günü bir olan aldanmıştır, ziyandadır.
Demek ki insanın fıtrî vazifesi taallümle tekemmüldür. Yani öğrenerek, çalışarak, uğraşarak, mükemmelleşmektir.
Aklın doğruya sevk ettirilmesi, insanın şahsî kemâlâtına giden yolda yoldaşlık eder. Aklın doğru kullanımı, dünya ve ahiret saadetini elde etmeye vesiledir. Bu da insanın, Allah’tan hakkıyla korkması ile olabilir. ‘Eğer hakkı ile korkup sakınırsanız, doğru ile yanlışı ayıracak bir nur veririm’ diyor Cenâb-ı Allah. İşte insan ulaştığı bu nurla; doğruyu eğriden, güzeli çirkinden, hakkı batıldan ayırt etme kabiliyetine eriştirilir. Demek aklımızı geliştirmek ve doğruda kalabilmek Allah’tan hakkıyla korkmakla oluyor. Allah’tan hakkıyla korkmak da, O'nu hakkıyla tanımakla olur.
Her şey O’nu anlatır, O’ndan haber verir, O’nu hatırlatır...
26.04.2009
E-Posta:
|