Ankara - Erivan hattındaki muamma, gittikçe Türkiye ile Azerbaycan arasında siyasî bunalıma dönüşüyor. Siyasî iktidarın günübirlik politikaları Türkiye’yi daha da zora sokuyor.
Obama’nın Meclis’te “Ermenistan sınır kapısının açılması” telkiniyle başlayan ve haftalardır süren tartışmanın ardından Bakanlar Kurulunda “Türkiye’nin Ermenistan’a rağmen hiçbir şey yapmayacağı” deklâre edildi.
Daha önce “Karabağ sorunu çözülmeden sınırı açmayız” diyen Başbakan Erdoğan ise seçim sonrası ilk kez toplanan partisinin Meclis grubunda aynı taahhüdü tekrarladı. “Azerî kardeşlerimizi üzecek bir imza atmayız” dedi…
Ne var ki bir gün sonra Dışişleri Bakanı Babacan’la birlikte üç saatlik görüşme sonunda yine “günü kurtarmak” ve Obama’nın “24 Nisan bildirisi”nde “soykırım” kelimesini kullanmaması için gece yarısı apar topar bir “yol haritası” hazırlandı. Böylece seçimlerden önce Ermenilere “soykırımı tanıma sözü” veren “Obama’nın eli rahatlatılmış” oldu…
22 Nisan gece yarısı saat 23.55’te açıklanan sözkonusu “yol haritası”nda, Türkiye ve Ermenistan’ın Alican kapısının açılması dahil ilişkileri normalleştirilecek adımlar atılacağı belirtildi. Soykırım iddialarının atılması için üçüncü ülkelerin de katılabileceği karşılıklı tarih komisyonları kurulacak, büyükelçilikler açılacak ve Ermenistan Türkiye toprakları üzerinde hak talebinden vazgeçecekti…
KARMAŞIK “YOL HARİTASI” İTİRAFI…
Görünen o ki Obama’nın “24 Nisan mesajı”na yetiştirmek için aceleye getirilip aynı torbaya konulan problemlerin nasıl ve hangi sırayla çözüleceği konusunda kafalar karışık.
Son iki günde olup bitenler, karmaşa içinde nasıl bir satranç oynandığını ortaya koymakta. Nitekim Babacan’ın, “Kolay değil, oldukça karışık ama adım satranç oyunu gibi” nitelemesi, krizin gidişatının karmaşıklığının itirafı…
Bu arada Cumhurbaşkanı Gül, “Aliyev’le görüşüyoruz, mutâbıkız, sorun yok” derken; Azerbaycan Dışişleri Bakanı sözcüsü, “Azerbaycan topraklarını işgal eden Ermeni birlikleri çekilmeden sınırlar açılmasın” diye Bakü’nün kızgınlığını ve endişesini iletiyor.
Ermenistan’da koalisyon ortağı Taşnaksutyun Partisi, “Soykırım’sız kabul olmaz” diye diretiyor; ilişkilerin ancak “Türkiye soykırımı tanır ve tazminat ödemeyi kabul ederse” kurulabileceğini ileri sürerek hükûmetten çekilme tehdidini savuruyor. Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan, “Sınır açılmazsa maça gelmem” diye konuşuyor…
Bu arada Washington ve Erivan’dan “normalleşme ön şartsız olacak” açıklamalarına karşılık, “Hiçbir zaman Azerî kardeşlerimizi mağdur edecek bir adım atmayız” sözlü teminatını yineleyen Erdoğan’ın, “yol haritası” hakkında “Zaten somutlaştığı zaman imzalar atılır, demek ki böyle bir şey henüz somut hale gelmiş değil; şimdi imza yok, paraf edilmiş metin var” cümlesi, bilinmezliği daha da derinleştiriyor.
Kısacası “24 Nisan”ı geçiştirme kaygısına kapılan Ankara kamuoyunu oyalıyor; direnemediği dış baskı ve dayatmalara gelmeye “politika” süsü veriliyor…
“PARAF”TAN SONRA
“İMZA” EMR-İ VAKİSİ…
Ankara’nın belirsizliklerle muallel karmaşık ve kırılgan politikalarının neticesi ortada…
Obama’nın, “24 Nisan bildirisi”ne, “94 yıl önce, 20. yüzyılın en büyük katliâmlarından biri başladı. Her yıl, Osmanlı İmparatorluğunun son günlerinde 1.5 milyon Ermeni’nin katledilmesi veya ölüme yürümesini anıyoruz”la başlaması, bunun açığa çıkan alâmeti.
Gül hâlâ “Obama ile konuyu etraflıca ele aldık, ABD’nin yapıcı destekleri artıyor” diyor ama Çankaya’da açık açık “görüşlerim değişmedi” diyen Obama, “1915’in korkunç olaylarını, insanın insana zulmünün karanlık manzarası” olarak yorumluyor.
Obama’nın, “soykırım” lâfı yerine Ermenice “büyük felâket” anlamına gelen ve “soykırım”dan daha ağır unsur ihtiva eden “Meds Yeghern” tâbirinin istimali, egemenlik ve çıkarlara endeksli entrikaların acımasızlığını ele veriyor.
Belli ki Ankara, “Ermeni Soykırımı”nın tamamen haksız bir iddia ve iftira olduğunu, o dönemdeki “tehcir”in gereğini ve ülke şartlarını yeterince ve etkin bir biçimde anlatabilmiş değil. AKP siyasî iktidarında Türkiye, Bush’la “stratejik müttefik” uydurmasından sonra Obama ile “model ortaklık” havasında oyuna getiriliyor.
Bu yüzden Başbakan’ın bütün “güvenceleri”ne rağmen, hükümet Azerbaycan’ı da, Türkiye’yi de üzecek “paraf”lar atıyor. Ankara bile bile uluslar arası arenada “paraf”tan sonra “imza” emr-i vakisi baskısıyla karşı karşıya bırakılıyor…
Teslimiyetçi tutumla, Azerbaycan’ın küstürülmesi, Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya’ya açılan kapısı ve enerji koridorunun kapatılmasıyla kalmıyor; başta Karabağ konusu olmak üzere hiçbir hakkı elde edemeden peşinen kaybediyor, kaybettiriyor…
Evet, her iki ülkenin refah ve barışı için komşu Ermenistan’la dostluk ilişkileri kurulmalı; fakat “mütezellilâne (zillet ve mağlûbiyetle) dostluk” olmaz. “İzzetli bir dostluk ve musâlaha (barış)” ise, milletin hakkına saygı ve hukukunun muhâfazasıyla ancak olur.
Ankara oyalamaları bırakıp buna çalışmalı…
28.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|