Cevher İLHAN |
|
Yine bir 24 Nisan klâsiği… |
Her 24 Nisan’da gündeme getirilen “Ermeni soykırımı” iddiası, bu yıl da mâlum medyaca yine Amerikan Başkanının “soykırım” kelimesini kullanıp kullanmayacağına kitlendi… Obama’nın Köşk’te ve Meclis’te milletvekillerinin gözünün içine baka baka 1915 olaylarını, Kızılderililere yaptığı soykırım ve zencilere yapılan ayırımcılık ve kölelik muamelesiyle Amerika’nın “karanlık tarihi”yle kıyaslayıp “acı veren insanlık trajedisi” benzeri tâbirlerle geçiştireceği tahminleri yapılmakta. Ancak ne olursa olsun Obama’nın Ankara’da ortaya attığı “Ermenistan sınırının açılması” telkini, Ankara ile Bakü arasında krize dönüşen bunalımın perde arkasında büyük oyuncuların oynadığını ele vermekte. Görünen o ki Washington, Türkiye’nin yanı sıra Azerbaycan ve Ermenistan’ın Rusya ve AB’ye yakınlaşmasını engellemek ve Kafkasya’daki egemenliği, enerji hatları ve stratejik etkinliği politikalarını gütmekte. Bundandır ki bu yıl da Amerikan Başkanının “24 Nisan bildirisi”nde “soykırım” kelimesini kullanmaması ve Amerikan Kongresi’ndeki “soykırım tasarısı”nın gündeme getirilmemesi karşılığında, Ankara emr-i vakilerle karşı karşıya… Erivan-Ankara-Bakü hattındaki gerilimli karmaşa sürüyor…
“NORMALLEŞMENİN” BİRİNCİ ŞARTI… Azerbaycan’ın feryadı ortada. Azeriler, Ermenistan’ın bir milyon kaçkının (göçmenin) 15 yıldır perişan durumda yaşadığı Dağlık Karabağ işgaline son vermeden, Azerbaycan-Nahcıvan arasında kapattıkları Laçin Koridorunu açmadan ve Erivan’ın “Büyük Ermenistan” haritasında okullarda resmen Doğu Anadolu üzerinde toprak talebinden ve diasporanın “soykırım iftirası”ndan vazgeçmeden “sınır kapısı”nın açılmasının Ermenileri daha da şımartacağı endişesini iletiyorlar. Normalleşmenin birinci şartı bu… Ne var ki Ankara hâlâ bigâne. Sürekli “Azerbaycan’ın rızâsı olmadan Türkiye’nin hiçbir şeye imza atmayacağı” açıklaması tekrarlanıyor; lâkin alttan alta Erivan’la “sınır kapısı” üzerinde görüşmeler sürüyor. İki ay sonra toplanan Bakanlar Kurulu toplantısının ardından hükûmet sözcüsü Bakan’ın açıklamaları da bunun ötesinde geçmedi. Seçimden sonraki ilk grup toplantısında “yoğun süreç içinde Ermenistan’la kurulan bir takım temaslar”ın istismarından yakınan ve Ankara’ya gelen Azerî Parlamento Heyetinin yanlış yaptığını belirten Başbakan’ın tavrı da aynı yönde. Başbakan, bir yandan “Karabağ’da çözüm olmadan olmaz” diyor, diğer yandan bu hususta “alt ve üst çalışmalar”ın devam ettiğini söylüyor. Meseleyi “her türlü uluslar arası toplantılarda hep Azerbaycan’ın yanında olduk” cümlesinin ötesine geçmeyen açıklamaları da bu anlama geliyor. “Bu bizim millî dâvâmızdır” diyen Başbakan, meseleyi ABD, Fransa ve Rusya’nın içinde olduğu “MİNSK grubu çalışmaları” çerçevesinde bölgede güven ve istikrar için “Ermenistan’la normalleşme sürecine yönelik çalışmalar”ın devam edeceğini belirtiyor. Ancak “normalleşme”nin birinci şartı olan Ermenistan işgali altındaki “Dağlık Karabağ’da Azerbaycan topraklarının iadesi, Erivan’ın Türkiye’nin toprak bütünlüğünün tanınması, Azerbaycan’ı ayıran Laçin Koridorunu açması ve diasporanın “soykırım iftirası”na arka çıkması hakkında tek kelime etmiyor. Barışın bundan geçtiğini bildirmiyor.
ANKARA, ECNEBİLERİN OYUNUNA GELMEMELİ… Belli ki Obama’nın teklifiyle Bakü, sistemli bir şekilde “çözümü zorlaştıran” taraf olarak baskı altında tutulmakta, emr-i vakileri “kabullenmesi” taktiği izlenmekte… Ve bu taktikle AKP siyasî iktidarında Ankara, Kafkasya’yı çıkar blokuna katmayı amaçlayan “Amerikan projeleri” oldu-bittisine gelmekte. Bu yüzden Bakü dışlanıp kapalı kapılar arkasında Erivan’la görüşmeler devam ederken Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı, kamuoyunu “Merak etmeyin, bir şey olmaz” diye “teselli ve temkin” telkiniyle geçiştirmekte, oyalamakta… Oysa Azerbaycan-Ermenistan arasında gerçek bir barışa gidilmesi ve Türkiye ile Ermenistan arasında “normalleşme süreci”nin başlaması için, öncelikle bu hayatî hakların temini gerekiyor. Aksi halde yetersiz çıkmaz ve tâvizkâr muamma politikalarla Ermenistan’la kalıcı bir barış sağlanamadığı gibi Türkiye ile Azerbaycan’ın arası açılır; herkes kaybeder. Ankara diasporanın iftirasına karşı her yıl Amerika’daki Yahudi lobisine milyonlarca dolar ödeyeceğine dünyaya doğrudan gerçekleri anlatmalı. ABD’nin bölgedeki diğer aktörlerin hegemonya ve çıkar hesaplarıyla değil, millî menfaatlerini esas alan politikalar izlemeli; Osmanlının yaptığı “tehcir”in asla “soykırım” olmadığını uluslar arası câmiaya anlatmalı. Ankara ecnebilerin oyununa gelmemeli. Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın hak ve hukukunu koruyarak Ermenistan’la iyi komşuluk ilişkilerini geliştirmeli. Bediüzzaman’ın tesbitiyle, bütün bölgenin refah, dostluk ve güvenliğinin milletin hakkını ve hukukunu muhâfaza eden “izzetli bir işbirliği ve musâlaha”dan geçtiği gerçeğinden sapmamalı… Yoksa bir netice elde edilemez; 24 Nisan klâsiği devam eder… 24.04.2009 E-Posta: [email protected] |