Lice kırsalında 100 kiloluk yüksek patlayıcının infilakıyla olan dokuz Mehmetçiğin şehid olması, doğudan batıya, kuzeyden güneye bütün Anadolu’yu yine ağlattı.
Katliâm gibi karakol baskınlarından sonra, içinde çocukların, kadınların, yaşlıların ve hatta bebeklerin büyük bir yekûn tuttuğu 40 bin insanın katlinden sorumlu terör örgütü elebaşının “cezaevi şartları” söylentisiyle patlak veren, ardından özellikle Nevruz bahanesi ve DTP’nin “Türkiye Meclisi” operasyonuyla yeniden sokak çatışması eylemleriyle sürdürülen sürecin en son bir günde on şehidle sonuçlanması, düşündürücü…
Belli ki Marksist terör örgütü, yıllardır kullanıldığı mihraklarca “kullanma miâdı” dolduğu sinyaline tepkili. Liderlik ve taktik farklılığı kavgaları içindeki terör örgütü, baharın gelmesiyle terör taktiğine devam ediyor.
Çok yönlü taktiğin amacı da çok yönlü. ABD’nin Irak’tan çekilmesiyle Kuzey Irak’ta “otonom” perdesindeki yapılanmaya gözdağı verip siyasî paylaşımda etkin olarak yer almak, mahallî seçimler sonrası “siyasallaşma” paravanında Güneydoğu’daki siyasî tablonun üzerine oturmak, terörle mücadelede yılgınlıkla “çâresizlik” meydana getirtip iftirak emeline zemin hazırlamak…
Ayrıca “Ermeni soykırımı” iddiasının uluslar arası arenada alevlendirildiği, ABD’nin Irak ve Afganistan işgal ve sömürüsünün fiyaskoyla sonuçlandığı süreçte Türkiye’yi daha da zora sokmak…
PATLAMANIN ZAMANLAMASI İLGİNÇ
Gerçekten Fransız Sarkozy gibi “AB içindeki ABD’ciler”in Türkiye’nin AB üyeliğine açıkça cephe alıp itiraz ettikleri, seçim sonrası siyasî iktidarın ayak sürümesine rağmen kamuoyunda “darbe Anayasası”nın değiştirilmesi, inanç ve ifâde özgürlüğünün “suç” sayılmaktan çıkarılması, temel hak ve hürriyetlerin genişletilmesi irâdesinin belirdiği bir esnada, olup-bitenlerin Türkiye’nin gündeminin doğrudan “terörle mücadele”ye odaklanması oyunu olduğu, her haliyle sırıtıyor…
Genelkurmay Başkanı’nın “eve dönüş” ve “pişmanlık yasası”nı daha etkin işletmeyi ve örgütten ayrılmayı câzip hale getirmeyi önerdiği günde korku ve panikle Türkiye’yi yeniden demokratikleşme ve özgürlüklerden uzaklaştırma tuzağı kuruluyor.
Doğrusu, “mini paket”lerle de olsa “Siyasî Partiler Kanunu”ndan “yargı reformu”na kadar bir dizi demokratikleşme talebinin toplumdan geldiği vasatta terörü tekrar azdırmakla sözkonusu demokratikleşme çabalarını baltalamanın kimin işine yaradığı ortada.
Patlama zamanlaması oldukça ilginç. Evvela Amerikan Başkanı Obama Türkiye’ye gelip “Ermeni soykırımı” görüşünün değişmediğini” söyleyip Ermenistan’la sınır kapısının açılması telkininde bulunuyor. Peşinden de Başbakan ve Dışişleri Bakanı, gece yarısı Ermenistan tezi taraftarı İsviçre’nin arabuluculuğunda gece yarısı “parafe” ettiği “yol haritası”ndan saatler sonra Obama, “soykırım”ı tanıdığını bir defa daha ikrar eden “büyük felâket” tâbirini kullanıyor.
Ve Türkiye ve Azerbaycan halkının “Karabağ’sız ‘yol haritası”nın bilinmezlik içindeki emr-i vakilere büyük bir tepki gösterdiği sırada, yola yerleştirilen mayın patlatılıyor…
TERÖRÜN “SİYASALLAŞMA” OYUNU
Anlaşılan o ki ifsad şebekeleri, başta Türkiye olmak üzere Müslüman komşuları Suriye, İran ve Irak’a karşı her an bir fiilî-siyasî bir koz ve kart olarak istimal edilen terör örgütünün bütünüyle tasfiyesini istemiyorlar.
Amerikan Kongresi’nin raporu ve Amerikalı savcıların tesbitiyle baştan beri İsrail’le birlikte bölgede çıbanbaşı olan terör örgütüne tanktan topa kadar her türlü hafif ve ağır silâhı sağlayan, işgalden sonra dağıtılan Irak ordusunun silâhları verilen eğitim, malî ve sağlık yardımında bulunan Bush’la birlikte tamamen Yahudi lobisinin güdümüne giren Amerikan politikalarının işine gelmiyor.
Neticede bir taraftan tamamen tahriklere dayalı Nevruz provokasyonları, DTP’nin sözde “Türkiye Meclisi”nde kapalı kapılar arkasında bin yıldır beraber yaşayan, aynı inancı, tarihi, kültürü paylaşan ve yan yana şehid olan Kürtlerle Türkleri birbirinden ayırma plânıyla Güneydoğu’yu İspanya’nın Bask bölgesine, PKK’yı terör örgütü ETA’ya benzeten etnik ayırımcılık ve iftirak fitnesi ile Türkiye’nin “özerk bölge” perdesinde bölgelere bölünüp “federasyon”a dönüştürülmesi plânı…
Diğer taraftan, ABD’nin talepleriyle Barzani’nin Irak’tan “iftirak” isteği ve Talabani’nin yeniden çark edip “PKK’nın Irak topraklarını terk etmesini istemedim, konuşmamı cımbızlamışlar; ben terör örgütü ısrarla silâhlı mücadele yapacaksa, bizim (Irak’ın) dağlarından daha sarp ve geniş kendi (Türkiye’deki) dağları var” demesi ise “siyasallaşma” oyununun ardındaki entrikalar aynı çizgide buluşuyor.
Bir defa daha görüldü ki bu mayın, Türkiye’nin yoluna konulmuş. Emperyal güçlerin hegemonya ve çıkar politikalarından bağımsız demokratik irâde ve inisiyatifin önünde patlatılmış. Ankara’nın ülkenin gerçek gündemine dönmesi istenmiyor…
02.05.2009
E-Posta:
[email protected]
|