"Gerçekten" haber verir 02 Mayıs 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Görüş

YAĞMURDAN SONRA SEVİLENLER

Yağmurun çiseleriyle hayata yeniden başlayanlar... Özlemle yüreklerini yıkayıp yağmurla kurutanlar...

Hasret kıvılcımlarını tüttürürken alevlerini göstermeyenler... Nazenin yaşlarını gözlerinden değil gönüllerinden akıtanlar...

Ve siz ey yağmurla ıslanan kaldırımlar... Her damlayla sarsılan yapraklar, çiçekler... Yağmurlu günleri, yağmurları özleyen topraklar... Neşv-ü nema bulup hayat sahibi olmayı bekleyen tohumlar...

Yağmurdan sonraki toprak kokusunun içimizi bayılttığı, o mis gibi rayihanın bütün şehre yayıldığı yerde, siz sadece bu mis kokuyu çarçabuk ciğerlerinize doldurma telâşındasınızdır. Her yer tertemiz oldu dersiniz. Yıkandı, paklandı, temizlendi. Yağmurlu havalarda benim gibi şemsiyesiz dolaşmayı tercih edenler, bu hislerime daha çok ortak olacaklardır. Rüzgâr olmadığı sürece, yağmur ne kadar hızlı yağarsa yağsın, rahatsız olmuyorum. Çünkü yağmur, hayat demek. Canlılık, berraklık demek. Ve ben her yağmur damlasıyla yeniden var olacağıma, dirileceğime inanıyorum belki. Dışarıda toprağı, meyve ağaçlarının çiçeklerini, yaprakları izlemek, onlarda da aynı etkiyi görmek sevindiriyor beni. Yağmur ne kadar hızlı yağarsa yağsın, ayakta kalmak için mücadele ediyorlar. Düşmüyorlar ve kopmuyorlar. Görevlerini yerine getirmek için gayret gösteriyorlar. Allah’ın onlara tevdi ettiği mesuliyeti sonuna kadar götürmek için and içmiş gibiler. Bu da bana her zaman yeni yeni şevkler veriyor. Uyandırıyor gaflet uykusundan. Fark ettiriyor kendisini.

Gönüller maksuduna erip yüce kanatlarla uçunca sonsuzluğa, ne güzel hayat..! Zahirî şartlar ne kadar ağır olursa olsun, ne güzel yaşamak..! Hayatın zorlu kaldırımlarında, büyük hedeflerin soluğuyla soluklanarak adım atmak... Güne yüceliklerle başlayıp sonsuzluk nağmeleriyle bitirmek... Yağmurdan sonra sevilmek var ya..! İşte en güzeli de bu.. Yağmur her zaman saflığı, temizliği ve yeniden inşirahı uyandırır zihinlerde. Nisan yağmurları da bolluğu, bereketi ve verimi...

Bazen yağmuru, bazen güneşi seyrettiğimiz şu güzel bahar günlerinde, bize en şirin görünen, açan çiçeklerin varlığı her halde. Lâleler, erguvanlar özellikle sayacaklarımdan.. Bana ikisi de İstanbul’u, payitahtı hatırlatıyor. Nedense İstanbul’la özdeşleş-miş ve biri birisiz olmaz düşüncesini getirmiştir zihnime hep.

Şu günlerde İstanbul’da olanlar, dışarıya çıkıp havayı koklasınlar. Sonra da düşünsünler:

İstanbul, lâle, erguvan, tarih, yağmur...

Ne kadar yakışıyorlar birbirlerine.

Ne dersiniz, haksız mıyım..?

HAVVA KÜÇÜK KONUR

02.05.2009


Aşk her şeye değer mi?

Kaç zamandır dilimizde hep aynı şarkı. Herkesin dilinde ses bulan o cümle. "Aşk her şeye değer.” Hoşa gitmenin büyük hevesiyle nereye gitsek duyduğumuz, nereyi açsak dinlediğimiz o nağmeler. Aşk her şeye değer dedikçe daha çok söylediğimiz, daha çok haykırdığımız sihirli kelimeler topluluğu.

 Aşkın ne kadar imkânsız olduğundan dem vuruyorduk daha dün. Ne zor olduğunu anlatıyorduk birbirimize. Şimdi günün her saatinde dilimize nakarat olan aşk her şeye değer nidaları.

 Haklı belki de. Söyleyen de, söyleten de, dinleyen de… Değer belki. Peki, bu her şey neydi? Nedir aşka değdiren bu kadar? Çe- kilen acılar, kırgınlıklar, kızgınlıklar, sancılar, zorluklar, çıkmazlar, geri dönüşü olmayan yollar. Değer miydi sahi bunlara? Ya da gerçekten değmesi için yaptığımız bir fedakârlık var mıydı? Kendimizi aşka feda edebiliyor muyduk en zor anlarda?

Neydi aşk ve neydik biz aşkın yanında? Aşk dediğimiz bir eğlenceden, hep mutluluktan mı ibaretti? Gezmek, tozmak, yemek, içmek, almak aşkın içini doldurabilir miydi?

 Kaçımız artık çok az şeyden mutlu olu-yoruz? Hep çoğunu istemiyor muyuz? Cümlelerimiz bir daha, biraz daha şeklinde kurulmuyor mu? Kaçımız artık kır çiçeklerinden mutlu oluyor? Eğer o kır çiçeklerinin arkasından tek taş bir yüzük, pırlanta bir kolye, değerli ve pahalı bir hediye gelmezse yüzümüz neden asılı duruyor? Hep arkasından bir şey beklemiyor muyuz? Hani papatyalar yeterdi bize, hani dağ diplerinden koparılan zambaklar her şeyi anlatmaya kâfiydi. Hani saçlarımıza taktığımız çiçekler aşkın konuşmasıydılar. Ellerimize tutuşturulan bir buket çiçek zamanı ve mekânı aşıp kalbimize ulaşırdı.

 Sevdiğinin yüzünü bir anlık görmek de yetmiyor artık. Ne ruhumuz doyuyor, ne kalbimiz. Açlığın pençesine takılmış gibi inliyor duygularımız. Sevip sevmediğimizden bile şüpheliyiz. İşte bu şüphe bir kez kalbe düşünce, uçurumun kenarında asılıp kalı-yoruz. Ne düşüyor, ne kendimizi kurtarabiliyoruz. Korkuyla salınıp duruyoruz.

 Aşk her şeye değer belki. Peki, her şeye değecek aşkı biz neden yeşertemiyoruz? Ellerimizin arasında kuruyup kalan yapraklar gibi soldurduğumuz aşk değil de nedir? Yeşeren yapraklar gibi, aşkın da yeşerdiği bir bahar gelir miydi bir gün. Aşktı bu. Her şeydi. Her şeye değerdi. Bir gün gelir, aşkı da, sevmeyi de öğrenirdik belki…

SÜVEYDA GÜNER

02.05.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis