Türkiye’nin derin gündeminden, kaotik tartışmalarından biraz uzaklaşalım isterseniz. Size bir bilmece: “Yirmi iki çıplak, bir yuvarlak, üç salak, binlerce ahmak?” Çocukken peşinden âşıkane koştuğumuz futbol topu için büyüklerimizden ne azarlar işitirdik. Hele Ayşe Ninemiz, top peşinde koşturmanın büyük günah olduğunu, futbol topunun Hz. Hüseyin’in kafası olduğunu ne çok sıklıkla hatırlatırdı bize. Büyüklerin futbola karşı oluşlarının elbette ki pek çok haklı sebepleri vardır. Yukarıdaki bilmece de futbolun ne kadar boş bir uğraş olduğunu anlatmak için söylenmiş olmalıydı her halde.
İster sevelim ister sevmeyelim, futbol bugün, coğrafyaları aşarak, farklı ırkları, farklı dinleri aynı platformlarda bir araya getirebilme gücünü gösteren bir fenomen; dünyanın ortak paydalarından biri. Ne savaşlar ne krizler… Sporun—genellikle—bu sıcak yüzünden insanları koparamıyor. Futbol aynı zamanda ekonomik olarak da herkesin kabul ettiği şekilde büyük bir sektörün adıdır artık.
Futbol için çok şeyler söylendi. Meselâ; İspanyol Diktatör Franco’nun, kırk beş yıllık iktidarını 3F’ye bağladığı; futbol, fado ve fiesta ile İspanya’yı kırk beş yıl boyunca uyuttuğu söylenerek futbolun bizi de uyuttuğuna dair felsefî yorumlar yapıldı. Ülkemizdeki futbol hayranlığından yola çıkılarak sosyal sonuçlara ulaşıldı. İslâm ülkelerinin geri kalmışlığı ile Avrupa kupalarındaki başarımız arasında ilişki kuruldu. Simon Kuper’in dediği gibi: “Futbol asla sadece futbol değildir.” Kim ne derse desin, insanları futboldan uzaklaştırmak mümkün olmuyor. Artık bir futbol ülkesi haline gelen ülkemiz için bunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu yıl Süper Lig’de heyecanlı bir mücadele var. Lig tarihinin başlangıcından beri şampiyonlukları tekeline almış büyüklerin iki yıldan beri canını oldukça fazla sıkan bir takım var. Anadolu’nun gururu; Sivasspor… Mütevazı kadrosuyla son beş haftaya lider giren Sivasspor şampiyonluğun sinyallerini ciddî ciddî vermeye başladı. Mütevazı bir kadro, mütevazı bir teknik adam. Sivasspor, Fenerbahçe’nin İspanyol transferi Guiza’ya verdiği 17 milyon Avroluk bedelin dörtte biri kadar malî değeri olan bir takım. Fenerbahçe bütün imkânlara, yüz elli milyon avroluk değerine rağmen ligdeki hedeflerinden uzaklaşmış, taraftarlarına saç baş yolduruyor. Diğer büyük takımlar için de aynı yorumlar yapılabilir.
Bir basın toplantısında Sivas’ın genç teknik adamı Bülent Uygun’a bu durum soruldu. “Onca maddî güç, taraftar desteği ve milyonlarca avroluk transferlere ve harcamalara rağmen üç büyüklerin önünde yer alan Sivasspor’un başarısının sırrı nedir?” Bülent Uygun’un cevabı çok enteresandı: “İstanbul’da Laila, Sivas’ta Lailaheillallah!”
Bu sözün futbol gibi aslında inançlar açısından sorgulanabilecek birçok sakıncalı yönü bulunan bir ortamdan geliyor olması birçok açıdan bana anlamlı geldi. Bu söz, 28 Şubat’ın menhus ruhunu her alanda zombiler gibi ürkütücü, korkutucu bir şekilde hâkim kılmak isteyenlerin, maçtan önce sahada duâ eden, maçtan sonra namaz kılan ya da Ramazan’da oruç tutan futbolcuları futbol sahnesinden linç ederek silmek isteyen zihniyetin her alanda mağlûbiyetini ifade eden bir sözdür. Bülent Hoca bu sözle, zannımca, her ne kadar Sivas’ın şampiyonluğa olan inancını ve bu inanç çerçevesinde ortaya koyduğu disiplinini ifade etmek istemişse de bir gerçeğe de işaret etmektedir. O da, bu milleti bin yıllık inançlarından koparmak isteyen zihniyet ne kadar uğraşırsa uğraşsın, insanımın inançlarıyla bağı her alanda güçlenecektir. Din, her alanda ülkemin mayası olmaya devam edecektir.
28.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|