Geçenlerde bir günlüğüne Ankara’ya gitmiştim. Akşam haberlerde havanın parçalı bulutlu yer yer yağışlı olacağını dinlemiş güya ona göre giyinmiştim. Sabah saatlerinde Ankara’ya vardığımda beni karşılayan kapalı hava yerini önce güneşe, akşam saatlerinde de müthiş bir dolu yağmuruna bırakınca bende de evvelden beri meteorolojiye olan sarsılmaz güven(!) artarak devam etmişti. (Bu arada Meteoroloji uzmanı dostum Dr. Lâtif Beye selâmlarımı iletiyor onun tahminlerine her zaman güvendiğimi ifade ediyorum.) Ben de tam da ne güzel bahar geldi, artık içinde bahar şarkılarının olduğu bir yazı yazayım diyordum.
Oysa yazıya Dede Efendi’yle başlayıp onun diliyle ‘Baharın zamanı geldi a canım/Yavru ceylan gel gidelim' ‘diyecek, bir Mardin türküsünde olduğu gibi ‘Bahar geldi, gül açtı, bülbül yerinden uçtu' diye mırıldanacaktım. Artık dolu da yağsa, kar yolları da kapasa baharı müjdeliyor çiçekler ve onlara aşklarını anlatmak için methiye düzen cıvıltılarıyla kuşlar... Hoş geldin bahar, hoş geldin dillere destan aşkların mekânı. “Bir ilkbahar sabahı güneşle uyandınız mı hiç, ya çılgın gibi koşarak kırlara uzandınız mı? Ve bir his dolup içinize uçuyorum sandınız mı hiç?“ Sizi bilmem, ama ben neredeyse her bahar sabahı bu şarkı misali hislere kapılıp uçuyorum sanırım kendimi. Dört duvar arasında bütün günümü geçirmek yerine kırlara uzanmak isterim. Dünya, hayat daha bir hoş gelir. En güzel şarkıları ben bestelemek isterim. Ve şiirleri yazmayı da. Yaşasın bahar. Dostlar ‘Gene bahar oldu açıldı güller, Bülbülü şeydalar dağlarda ne gezer' ‘diye soran Erzurumlu Emrah’a siz olsanız ne cevap verirdiniz? Benim cevabım Muhlis Sabahattin Bey’in hicazkâr şarkısında ki gibi olurdu her halde. 'Bahar geldi gül açıldı/Aşka geldi bülbül şimdi.’ ’Bahar çiçek çiçek gelince güzel,/Hayat sevilince sevince güzel' diyen kürdilihicazkâr şarkıyı nihavende bağlayıp ‘Erişdi nevbahar eyyamı açıldı güli gülşen,/Çerağan vakti geldi lâlezarın didesi ru ruşen' le devam edelim şarkılara. Ben de Şeyh Ethem Efendinin hüzzam’la seslendiği gibi ‘Bahar oldu beğim evde durulmaz,/Bu mevsimde çemenzâre doyulmaz' görüşünde olanlardanım. Bu esen de ne derseniz merak etmeyin “Bahar meltemidir bu başımızda esen.”
Yedi renk, yedi nota ve kâinat
Müzik adamı Zülfü Livaneli’nin bir yazısından:
“Arthur O’Shaugnessy ne diyordu: ‘Bizler, biz müzikçiler yani bütün rüyaların rüyasını görenler.’ Milyarlarca insanın milyarlarca ayrı müziği vardır. Dünyanın her köşesi yedi iklim, dört bucak değişik şarkıyla müzikle doludur. Hiçbiri de birbirine benzemez. Oysa hepi topu 7 notadır müzik. Evirirsiniz çevirirsiniz bu 7 notayı farklı sıralarsınız karşınıza değişik bir müzik çıkar. Güneş tayfı da 7 renktir. Ve müzikteki 7 nota 7 renge karşılık gelir. Dalga boyları ölçüldüğünde 7 renk 7 nota ile aynı ölçüleri verir. Alın bakalım bu evrenin bir rastlantı olmadığının bir kanıtı daha... ”
Ezan-ı Muhammedi
Mukaddes bir sadaya tutunup geldim sana
Sen gark eyle Allah'ım beni sonsuz ihsana
Hangi diyar mülküdür okunan ezanların
Yıldızlar mı, gökler mi, ya cennet mi onların
Var mıdır cennetinde böyle sonsuz bir nida
Bu ezanın yolunda etsem mi cana veda
İsrafil’in suru da acep ezan gibi mi
Bilmem onu duyunca meşrık u mağribimi
İlâhî bu ezanı duyurup da beşere
Düşürme sen ukbada cehennem gibi yere.
Ekrem Kaftan / Yaristanbul
NURDAN DAMLALAR
“İşte küçücük bir insân, icadsız, sırf sûrî bir san’atçığı ile, bir fonoğrafın güzel işlemesiyle böyle memnun olsa; acaba bir sâni’-i zülcelâl, koca kâinatı, bir mûsikî, bir fonoğraf hükmünde icad ettiği gibi, zemini ve zemin içindeki bütün zîhayatı ve bilhassa zîhayat içinde insânın başını öyle bir fonoğraf-ı rabbanî ve bir mûsika-i İlâhî tarzında yapmış ki; hikmet-i beşer, o san’at karşısında hayretinden parmağını ısırıyor?”
Bediüzzaman Said Nursî - Sözler 32. Söz.
28.04.2009
E-Posta:
alioktay@alioktay. net
|