İçinde yaşadığımız şu hayat aslında başlı başına bir mektep, okul. Çoğu zaman akıl ve hayâlimize gelmeyen birçok şeyi bize bire bir öğretiyor. Tabiî ki biz gaflet ve ülfetten başımızı kaldırıp şöyle bir bakabilirsek.
Hayatın bu hızlı akışı içerisinde, sade bir bakış, tefekkür derinliği olan iyi bir tahlil, hadiselerin başlangıç ve sonucunu değerlendiren dikkatli bir duruş ve yorum yapma ufkumuzu açacak ve ders çıkartacak çok üstün değerleri bize kazandırabilir.
Önemli bir düşünürün, hayat tecrübesinden çıkardığı bazı gerçekler ve notlar var aşağıda. Tefekkür ufkumuzu açmak, sadeliğin ve hayatın gerçekleriyle yüzleşmek için şöyle birlikte tefekküre ne dersiniz:
“Kendimi neşelendirmek istediğim zaman en iyi yolun başka birini neşelendirmeye çalışmak olduğunu öğrendim.
“Bir tartışmayı tatlıya bağlamadan yatağa gidilmemesi gerektiğini öğrendim.
“İnsanın kendisinden daha sorunlu birisiyle evlenmemesi gerektiğini öğrendim.
“Çalıştırdığımız insanlara iyi davrandığımızda, onların da müşteriye iyi davrandıklarını öğrendim.
“Bir toplantıda zekâmı ya da sohbetimi göstermek konusunda tercih yapmak gerektiğinde sohbeti seçmenin daha iyi olacağını öğrendim.
“İnsanlara iyi davranmanın hiçbir maliyeti olmadığını öğrendim.
“Gerçekten yaşamaya başlamak için emeklilik beklenirse, çok uzun bir süre beklenilmiş olunacağını öğrendim.
“İyi kalpli olmanın mükemmel olmaktan daha önemli olduğunu,
“Vahşi bir hayvana ve bir çocuğa istedikleri her şeyi verirseniz sonuçta çok iyi bir hayvanınız ve çok kötü bir çocuğunuz olacağını öğrendim.”
Bu düşünürün hayattan tecrübelerinin bazısı böyle. Şimdi top bizde. Biz de kendi özel tecrübe ve hayattan çıkardığımız derslerden bazılarını yazalım. Meselâ:
* Günlerimizi ve zamanımızı nasıl ve nerede harcadık?
* Gençliğimizi, malımızı, sağlığımızı nasıl ve nerelere sarf ettik?
* Sevgimizi, sabrımızı, iştahımızı, hırsımızı nerelerde kullandık?
* Saygımızı, enerjimizi, kuvvetimizi yerinde ve zamanında harcadık mı?
* Alâkamızı, samimiyetimizi, içtenliğimizi yerli yerinde kullanabildik mi?
* Emirlere uymayı, yasaklardan sakınmayı başarabildik mi?
* Bize muhatap olan dost ve akrabalarımızı memnun ve mutmain edebildik mi?
* Bugün Allah için, maneviyâtımız için, kendimiz, dostlarımız ve insanlık için ne yaptık?
* Bugün israfta mıydık, iktisatta mı?
* Bugün aile efradımız için hangi güzel hareket ve tavırlara imza attık?
* Bugün bizi biz yapan “şahs-ı manevi” için ne yaptık, ne gibi bir katkıda bulunduk?
* Bugün kudsî dâvâmız, en yakın dostlarımız, hizmet merkezimiz ve bizden iyilik bekleyen hakka muhtaç ve aç insanlar için ne yaptık?
* Bugün şahsî kemalatımız, neşir vasıtalarımız ve yakînen âlâkadar olabileceğimiz insanlar için ne yaptık?
* Bugün artı değer olarak dağarcığımıza ne koyduk?
* Allah’a, Peygambere, dinimize, milletimize, ailemize ve kendimize karşı mükellefiyetlerimizi yaptık mı?
* Bugün kazançta mıyız, zararda mı?
Dahası varsa ekleyebilirsek ekleyelim.
Yoksa maalesef, felsefe ve Batı medeniyetinin büyük ölçüde hâkim olduğu bu hayat şartlarında istikamette kalmak, makulü yakalamak, sağlıklı düşünüp doğruları tatbik etmek büyük ölçüde hayal olur. Hâl-i âlem ve içinde bulunduğumuz cemiyet hayatı bunun en güzel şahididir.
Tefekkür ufkunuzun geniş olması dileğiyle.
01.05.2009
E-Posta:
[email protected]
|