Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un “İletişim-2” toplantısında söylediği açıklamalar tartışılıyor. Bu ay içindeki ikinci toplantısını 14 Nisan’daki birinci toplantıdan ayıran özellik toplantıya katılan akrediteli 100’ü aşkın gazetecinin katıldığı ve bu gazetecilerin sorularına verdiği cevaplar oldu. Terör, Ergenekon soruşturması, gömülü silâhlar, GATA, bedelli askerlik, AB, Irak, Ermenistan ve darbe planları gibi konulara, ya gelen sorular üzerine, ya da sorular gelmese de kendisi sordu, kendisi cevap verdi.
Başbuğ’un toplantıya iyi hazırlandığı görülüyordu. Gelebilecek bütün sorulara karşı bir dosya oluşturulmuştu. Sorular soruldukça hemen bu dosyaya bakıp “TSK’nın görüşleri”ni açıkladı.
Başbuğ’un toplantısına saatler kala Diyarbakır’daki mayınlı saldırıda 9 askerimizin şehit olması güne damgasını vurdu. Başbuğ da toplantıya bu saldırı ile bilgi vermekle başladı. 90 dakika olarak planlanan toplantı 2.5 saati aştı. Toplantıda söylediği açıklamalar gazetemizde dün geniş bir şekilde yer aldığı için dikkatimi çeken birkaç husus konusunda görüşlerimi yazmak istiyorum.
Sorulara geçmeden önce silâhla, mühimmat arasındaki farkı anlatarak başladı. Silâhların defalarca; lav, el bombası gibi mühimmatın ise bir defa kullanılabildiğini anlattı. Eline “lav”ı alarak izahlarda bulunan Başbuğ’un lavı tanıtırken, “Korkmayın bu boş lav” diyerek espri yapması gülüşmelere yol açsa da, sadece boş lavlardan bahsetmesi tatmin edici olmadı. Çünkü bu toplantıdan bir saat önce Poyrazköy’de yapılan kazılarda ele geçirilen silâh ve mühimmat İstanbul Emniyet Müdürlüğüne bağlı terörle mücadele biriminde basına gösterilmişti. Burada bulunan 21 lavdan 15’i doluydu. Her silâhta stok numarası olmasına karşılık mühimmatlarda kafile numarası (bazen binlerce mühimmata bir kafile numarası) bulunduğunu söyledi. “Bizim için çok önemli” dediği konu ise soruşturma kapsamında bulunan silâh ve mühimmatın TSK envanterinde olmadığı açıklamasıydı. “Silâh ordunun namusudur” dedi.
Başbuğ’un söylediği bir konu da dikkatimizi çekti. 1986 yılına kadar özel kuvvetlerin gömülü silâhları olduğunu, bu tarihten sonra gömülü silâhların çıkarılıp depolara alındığını söylemesi oldu. Asıl dikkat çekici olan ise MKE’den çıkan mühimmatın tamamının TSK’ya verilmediğini, emniyete giden mühimmatın da olduğunu açıklarken 1988 yılını örnek vermesiydi. Bu tarihte 3 bin 300 “kafile numaralı” el bombasından 3 binin emniyete gittiğini söylerken yanlış anlaşılabileceğini düşünmüş olmalı ki, “Burada sakın yanlış bir yorum yapılmasın” deme gereğini duydu. (Emniyet Genel Müdürlüğü buna cevap vermeli mi, vermemeli? Bunu biz bilemeyiz tabiî…)
Konuşmasının büyük bir bölümünü isim verilmemesi gerektiğini söylediği Ergenekon soruşturmasını ayırdı. Demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne bağlı olduklarını üstüne basa basa birkaç kez tekrarladı. Aslında şu cümlesi tarihe not düşmek adına yazmak gerekiyor. “Türk Silâhlı Kuvvetlerinin bünyesinde mevcut demokratik rejime aykırı faaliyette bulunan kimse bulunamaz, barınamaz. Türk Silâhlı Kuvvetleri olarak biz demokrasiye, demokratik rejime, hukuk devletine bağlıyız ve saygılıyız. Dolayısıyla Türk Silâhlı Kuvvetlerinin bünyesinde farklı düşüncede olan kimse barınamaz…”
“Darbe iddiaları” ile ilgili de, TSK bünyesinde böyle bir sorun olmadığını, bu soruna yönelik herhangi bir araştırma ve inceleme ihtiyacının da bulunmadığını söyledi. Oysa sarıkız, ayışığı gibi darbe planlarının yapıldığı yıllardır söyleniyor. Mahkemelere, soruşturmalara, eski bir genelkurmay başkanın bu konuda şahit olarak 8 saat ifade vermesine rağmen Başbuğ “Elimizde bu konuya ilişkin belge yok” diyor…
Sesini yükselttiği kısım ise GATA eleştirileri oldu. “Çirkin, yalan, iftira, ahlâksız” dedi.
Uzun süren “iletişim toplantısı”nda belki fırsat olmadı, ama daha pek çok soru aydınlatılmayı bekliyor. Belki de bir gazetecinin sorusuna karşılıklı diyaloglar geçmesindendir, bazı sorular sorulmadı, ya da sorulamadı. Bazı gazetelere uygulanan akreditasyon konusunu Başbuğ kendisi sordu, kendisi açıkladı. TSK’nın akreditasyon olayını koz, sopa ve araç olarak kullanma düşüncesinin olmadığını açıkladı, fakat bazı gazetelere uygulanan bu uygulamanın niye devam ettirildiğini tam olarak açıklamadı. Geçen Pazar günü yazdığımız bir yazıda bir takım sorulara cevaplar arandığını söylemiştik. En azından akreditasyon konusu tam olarak izah edilmese de konuşuldu. Fakat YAŞ kararları, yemin törenlerine alınmayan başörtülü eş, anne ve yakınları gibi konular cevapsız kaldı.
Özetle, Genelkurmay Başkanı Başbuğ bundan önceki seleflerden farklı olarak Genelkurmay karargâhında “darbe” gibi konulara uzun uzun cevaplar verdi. Demokrasiye bağlılıklarından bahsetti. Bu toplantıdan akıllarda kalan bir diğer şey de eline aldığı boş lav silâhını göstererek “Korkmayın, bu boş lav” demesiydi…
01.05.2009
E-Posta:
[email protected]
|