Seçimlerin üzerinden üç hafta geçmiş olmasına rağmen Ankara hâlâ Türkiye’nin gerçek gündemine dönmedi, dönemedi. Birçok iç ve dış gündem iç içe, âdeta birbirine dolanmış durumda, çözüm bekliyor.
Meclis Uyuşturucu ve Kaçakçılığı Araştırma Komisyonunun raporlarına göre, son altı yılda uyuşturucu kaçakçılığı ile yapılan 70 bin operasyonda tonlarca uyuşturucu madde yakalanmış. Seksen bine yakın şüphelinin yakalandığı operasyonlarda, Jandarma ve Emniyetçe 100 bin tondan ziyade esrar, bir o kadar da morfin, kimyasal madde, kokain ve milyonlarca ecstasy ve captagon gibi hap ele geçirilmiş.
Ayrıca kötü madde bağımlılığı, talih oyunlarına rağbet oldukça yaygınlaşmış. Okullarda uyuşturucu ve içki kullanımı ilkokul seviyesine düşmüş. Narkotikçiler, uyuşturucu artışı ile paralel olarak toplumda anarşi, terör ve suç oranlarının arttığını rakamlarla ortaya koyuyor.
Ahlâkî ve moral değerlerdeki aşınma derinleşen ekonomik krizle insanları sinir sistemindeki ve ruh halindeki bozulmaların sayısını son dört yılda iki katına çıkarmış. Daha dört yıl önce 2003’te 14 milyon satılan sinir ilâcı kutusu sayısı 26 milyonun üzerine çıkmış. 2007’de 2 milyon 616 bin kutu tüketilirken 2008’de 4 milyon 11 bin 901 kutuya ulaşmış…
SOSYAL PATLAMA SİNYALLERİ…
Yine Psikiyatri Derneği ve Türkiye İlâç Endüstrisi İşverenler Sendikasının raporlarına göre, her geçen gün kullanımının arttığı sinir sistemi ilâçlarının Türkiye ilâç pazarında antibiyotik, kalp-damar sistemi ve romatizmal ilâç grubundan sonra geldiği açıklamaları, vahametin boyutlarını ele veriyor.
Görünen o ki Türkiye gittikçe dünya ilâç pazarında bunalım içindeki Batıya yaklaşıyor. Tıpkı intihar ve cinayetlerin sıradanlaştığı bazı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi insanlar ilâçlara bağımlı hale geliyor. İlâç şirketlerinin yüzde 20’ye yaklaşan kârlılık oranıyla bütün sektörler arasında petrol şirketlerini yakaladığı tesbitleri bunun göstergesi.
Psikolojik tahribatı antideprasanlarla tedavi etmeye uğraşan psikologlar, açık açık “İmdat!” işaretleri vermekte. Uyuşturucu ve psikotrop maddeler ile bunların üretiminde kullanılan ara kimyasal maddeler kaçakçılığı ve kullanımının tahribatı resmî belgelerde ortaya konulmakta.
Dahası, elde edilen haksız kirli kazancın büyüklüğü ve terör örgütlerinin finanse edilmesinin yanı sıra gelişen teknoloji ile ülkeler arasındaki sınırların sanal hale gelmesi ve küreselleşmeyle bu suçların gittikçe daha da vâhim bir hale geldiği belirtilmekte.
Kısacası ekonomik kriz, manevî eğitim eksikliğiyle toplumda sosyal travmalara dönüşüyor. Seçim öncesi göz yumulan gecekondusunun yıkılmak istenmesi üzerine çocuğunun boğazına bıçak dayayıp kesme şantajında bulunan baba görüntüleriyle uç veren bunalım, hırsızlık ve soygun vak'alarındaki artış, toplumda ciddî sosyal patlamaların sinyalini veriyor.
Psikologlar, gençlerin mutluluğu yakalayabilmek için farklı arayışlar içine girdiğine ve bu yüzden yanlış arayışlar sonucu uyuşturucu, kötü madde bağımlılığı ve bazı marjinal grupların içine çekildiğine dikkat çekiyorlar.
ZEHİRLENMEYE ÂCİL ÇÂRE…
Özetle Türkiye’de inanç ve maneviyat noksanlığıyla eğitimsizlik ve terbiye ihmali, nesilleri dejenere ediyor. Tahribin dehşeti, sosyal hayatta bâriz bir biçimde baş gösteriyor.
Gençliğin sürüklendiği manevî bunalım ve boşluk, “kapkaç terörü”nden “tribün terörü” ve “vahşet dolu cinayetler”e, kumardan uyuşturucu ve kötü madde bağımlılığıyla kendini gösteriyor. Ahlâkî aşınma ilköğretim okullarına kadar sıçramış ve kuşatmış…
“Millî piyango” ve “spor toto” gibi devlet kurumları, resmî talih oyunları da ne yazık ki buna öncülük etmekte; gençleri ve çocukları tuzaklara çekmekte…
Neticede manevî ve ahlâkî terbiye eksikliği gençlikte ve toplumda büyük boşluk ve derin dejenerasyonlara sebebiyet verdirmekte. Özellikle kalabalık şehirlerde çocuklar ve gençler, ifsad şebekeleri elinde, mafya ve çeteler kıskacına alınıp “suç unsuru” ve “âleti” olarak istismar ve istimale itilmekte...
Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “kendi ahâlisine geniş bir hâne” ve “bir millî âilenin hânesi” olan ülkede “büyük bir âile efrâdı (fertleri) olan millet” zehirlenmekte; “hayat-ı içtimaiyeyi (sosyal hayatı) idâre eden en mühim esas olan hürmet ve merhamet gayet sarsılmakta.” (Kastamonu Lâhikası, 110-112; Şuâlar, 201-205)
Bütün bunlara rağmen siyasî iktidar hâlâ ciddî tedbirler almakta gevşek davranmakta; özellikle din eğitimi ve öğretiminin yaygınlaşması, ahlâk ve mânevî terbiye tedbirinde demokratik irâde gösterememekte.
Seçim bitti, Obama ülkesine gitti; Ankara Türkiye’nin gerçek gündemine dönmeli; siyasî iktidar artık Türkiye’nin gündemiyle ilgilenmeli…
22.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|