Çözülmesi zor ‘büyü’ler ‘kara büyü; büyücüler de ‘kara büyücü’ olarak isimlendirilir. Türkiye’nin yıllardan beri çözemediği ‘büyü’lerden biri de ‘başörtüsü yasağı büyüsü’dür.
Bu isimlendirmeyi de biz değil, sosyoloji dalındaki çalışmalarıyla haklı bir üne kavuşan Prof. Dr. Nilüfer Göle yapıyor. ABD Başkanı Barack Obama’nın Türkiye ziyareti esnasında görüştüğü gençler arasında hiç başörtülü öğrenci olmamasıyla ilgili bir soruyu cevaplandıran Göle şöyle demiş: “Bence (Obama’ya soru soran gençler arasında) onlar da (başörtülüler) olmalıydı. (...) Obama’nın karşısına sadece başörtüsüz öğrenci çıkarmak da bir vitrin. ‘Biz size hâlâ kendi yüzümüzü gösteremiyoruz’ güvensizliği... (...) Sanki orada hâlâ çözülemeyen bir düğüm var.” (Mine Şenocaklı’nın röportajı, Vatan, 20 Nisan 2009)
Kanunlara dayanmayan, keyfî olarak devam ettirilen başörtüsü yasağının; bilerek ya da bilmeyerek ‘kör düğüm’e çevrildiği ortada. Ancak bu yasağın ilelebed devam etmesi de mümkün değil. Atılan her adımda bu yanlış önümüze çıkıyor ve Türkiye’nin ufkunu karartıyor, kapatıyor. Önümüzdeki dönemde bu yasak, AB nezdinde de gündeme gelecektir, gelmelidir. Çünkü AB, bu konuya da ‘inanç’tan önce, ‘kişisel tercih hakkı’ olarak yaklaşıyor ve uygulanan yasağı kabul etmiyor. AİHM’in ‘aleyhte’ verdiği kararla da bu yasağı devam ettiremez. O kararlar da ‘eksik bilgi’ye dayanan kararlardır. Bugün hiçbir AB üyesi ülkede ve AB üyesi olmayan hür ve demokrat ülkelerde başörtüsü yasağı yoktur. Öğrenciler başörtüleriyle rahatça üniversite ve liselerde okuyabiliyorlar. Sadece Fransa’da, ‘devlet ilköğretim ve liselerde’ yasak var, özel ilköğretim ve liselerde de yine başörtüsü yasağı uygulanmıyor. Kendi ülkelerinde uygulamadıkları, uygulanmasına karşı çıktıkları bir yasağın Türkiye’de uygulanmasına nasıl destek verebilirler? Vermezler ve veremezler. Aksi halde inandırıcılıklarını kaybederler.
Bir nokta daha var: Bugün itibarıyla Almanya’da bile bazı eyaletlerde öğretmenler başörtülü olarak görev yapabiliyorlar. Avrupa’nın başka bazı ülkelerinde de bazen polis, bazen de başka bir meslekte başörtülü olarak görev yapan hanımlar var. Dolayısıyla yasakçıların başörtüsü yasağını ‘kör düğüm’ olarak devam ettirebilme imkânları her geçen gün azalacak, azalmaya mahkûmdur.
Obama’ya soru soran öğrencilerin de ‘hükümet’ tarafından seçilmiş olduğunu bu arada hatırlayalım... Her halde muhtemel ‘tepki’lerden çekindiler ve başörtülü öğrencileri bu konuda da dışladılar. Oysa başörtüsü Türkiye’nin gerçeği. Geçmiş yıllarda yüzlerce, belki de binlerce başörtülü öğrenci üniversitelerimizde okudu, eğitimini tamamladı. Bu sebeple de hiçbir kavga ve kargaşa çıkmadı. Yasağın dayandırılmak istendiği bu iddia da temelden sakat ve yanlış bir iddiadır. Başı açık ve başı kapalı öğrencilerin el ele, kol kola yürüdüklerini her halde en başta yasakçılar da biliyor ve görüyor.
Prof. Dr. Nilüfer Göle, yasağın siyasî sahadaki savunucusu olan CHP’ye doğru teşhis koymuş: “Dünya değişti, CHP değişmedi.” CHP’nin değişmediği doğru. Değiştiyse bile bu değişim hür ve demokrat yönde değil; ‘tek parti devri’ne yönelmek şeklinde olmuştur. ‘Tek parti’ anlayışı nasıl ki 14 Mayıs 1950’de milletten okkalı bir şamar yedi, muhtemelen önümüzdeki yıllarda da yine yeni şamarlar yiyecek.
‘Kara düğüm’ haline gelen kanunsuz başörtüsü yasağı bir an önce çözülmeli vesselâm...
22.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|