İnsan zaman zaman yolculuğa çıkar; kafasından dünya meşgalelerini atar; rahat, sakin ve neşe dolu bir yolculuk yapmak ister. Hele bu yolculukta kafa dengi bir arkadaşı da varsa keyfine diyecek olmaz.
Dünya denilen uzay gemisinde, her türlü ihtiyacın karşılandığı şu harika misafirhanede sonsuzluk yolcusu olan bizler de bu yolculuğumuzu ağzımızın tadıyla, keyf ve mutluluk içinde gerçekleştiremez miyiz?
Yirmi Üçüncü Söz’de anlatıldığı gibi gemiye omuz ve bellerindeki yüklerle binen iki yolcu misali dünya gemisine birer binmez tevekkül ve teslimiyetle altından kalkamayacağımız dünyanın ağır yüklerini Cenâb-ı Hakka bırakıp niçin rahat, huzur içinde yolculuğumuzu sürdürmeyelim?
Gideceğimiz yerin Cennet gibi ebedî güzellikler diyarı bir âlem, üstelik asıl vatanımız olduğunu, burada ise gurbetteki bir yolcu gibi bulunduğumuzu düşündüğümüzde bir an önce Adem Babamızın geldiği bu aslî vatanımıza kavuşmak için can atar; yoldan sapmadan, şu misafirhanenin kanun ve kurallarına uyarak gönül huzuruyla yolculuğumuzu tamamlayabiliriz.
Kendisini bu dünyada bir ağacın gölgesi altında bir süre dinlenip sonra yoluna devam eden bir yolcuya benzeten Allah Resûlü (a.s.m.) “Dünyada bir garip yolcu gibi ol!” buyururken bu hâlimizi ne kadar güzel anlatmış.
Bu uzun yolculukta canımız sıkılmasın diye Rabbimiz bize sonsuz hayatta da devam edecek şekilde refika-i hayat dediğimiz bir hayat arkadaşı da vermiş. Üstad Hazretlerinin ifadesiyle, Cenâb-ı Hakkın mûnis bir hediyesi bu hayat arkadaşı. Hem munis, yani cana yakın, hem de Allah’ın hediyesi! Büyük yerden bağışlanan böylesi nazik ve nazenin bir hediyeye ne kadar titizlikle eğilmemiz gerektiği de kendiliğinden ortaya çıkmıyor mu? Kaldı ki Rum Sûresinin 21. âyetinde belirtildiği gibi onun kendi cinsimizden oluşu, birbirimize ısınabilmemiz için gerekli olan muhabbet ve merhametle doldurulmuş olmamız da son derece ilginç ve önemli değil mi?
İşte munis arkadaşlık için iki önemli rükün: Muhabbet ve merhamet. Bu iki duygunun şu geçici misafirhaneyi de Cennete çevirmesi için hiçbir engel yok.
Evliliğe bu çerçevede baktığımızda diğer unsurların bu temeli sağlamlaştırmada birer harç hükmünde olduğunu görürüz.
Geçtiğimiz Cumartesi günü tâ 1969’lu yıllarda üniversitedeki öğrencilik yıllarından beri tanışageldiğimiz değerli dostumuz eczacı Recep Kök’ün oğlu Ali Fuad’ın, Betül Hanımefendiyle izdivaçlarının düğününde bir konuşma yapmamız istendiğinde evliliği bu çerçeve üzerine oturtmaya çalıştık. Her şeyi sevimli, güzel gösteren şeffaf, berrak, nuranî iman gözlüğüyle hayata baktığımızda bu hayat yolculuğunun da ne kadar sevimli, güzel, Cennetmisal bir yolculuk olduğunu anlamakta gecikmiyoruz.
Kısacası imanla her şey güzel!
22.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|