Hayattan maksat huzura, mutluluğa ermektir. Arzu ve emellerine ermek insanı geçici mutluluğa ulaştırsa da asıl olan ise sürekli mutluluğu elde edebilmektir.
İnsan imkânsızlıklar içerisinde, en zor şartlarda bile, eline geçiremediği sonsuz arzuları düşünme yerine eline geçen altın değerindeki nimetlerle sevinebilmesini, mutlu olabilmesini biliyorsa dünyanın en huzurlu, en mutlu insanlarından biridir.
Bu mümkün müdür? Böylesine mutlu bir hayata ulaşılabilir mi? Mümkünse vâki olmuş mudur?
İnsanlık tarihi en zor şartlarda, en kıt imkânlar, hatta imkânsızlıklar içerisinde mutluluğu en üst seviyede yakalamış bir döneme kavuşmuştur. O da Hz. Peygamberin (asm) başlarında bulunduğu Sahabe denilen seçkin topluluğun yaşadığı dönemdir. Onun içindir ki o döneme Asr-ı Saadet, yani mutluluk çağı denilmiştir.
Çünkü o dönem insanları her bakımdan insanı mutlu edebilecek bütün unsurları bünyelerinde taşımaktaydı. Bu da hayata bakış açılarından, inançlarından kaynaklanıyordu.
Onların önlerinde her bakımdan örnek olan Allah Resûlü (asm) gibi bir rehber vardı. Onun Sünnet-i Seniyye denilen emsâlsiz hayatı, sözleri, getirdiği prensipler aklî, kalbî, ruhî ve sosyal hastalıkları tedavî edebilecek ölçüleri, reçeteleri sunmaktaydı. Bediüzzaman Said Nursî’nin tesbitiyle onun Sünnet-i Seniyyesi “saadet-i dâreynin temel taşı, kemâlâtın mâdeni ve menbaı”1 ve kıbleyi gösteren pusula misâli karanlıkları aydınlatan bir pusula olmuştu.
1927’de Avrupa’da (Helsinki’de) toplanan birçok Batılı düşünür, ilim adamı ve hukukçunun katıldığı Genel Hukuk Kongresi’nde dünyanın içinde bulunduğu sıkıntılar; terör ve açlık belâsından kurtuluş çareleri araştırılmış ve şu ortak hükme varılmıştı: “Hz. Muhammed’in getirdiği dinin kanunları yüksek bir tarzda âlemin ıslâhına kâfidir.” Filozof Shebol şöyle diyordu: “İnsanlık içerisinden Hz. Muhammed (asm) gibi birinin çıkmasıyla bütün beşeriyet iftihar eder. Çünkü o zât ümmî olmasına rağmen on üç asır evvel öyle bir din getirmiştir ki, biz Avrupalılar iki bin sene sonra onun kıymet ve hakikatine yetişebilsek en mutlu insanlar oluruz.”
Evet, gerçek mutluluk ancak İslâmla mümkün.
Dipnot:
1- Lem’alar, s. 54.
18.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|